Hangi Türkiye?
Bu ülkenin en içselleştirilmiş, sinsice içimize işlemiş, zaman zaman bizi ayırt etmekten aciz bırakacak şekilde benimsetilmiş marazlarından biridir oryantalizmin bugünkü uzantıları. Evet müstemleke kültüründen gelmemişizdir belki ama Edward Said’e paralel düşünür ve oryantalizmi koloni tecrübesiyle ilişkilendirirsek müstemleke mantığını içimize işleten bir sistemin sebebiyet verdiği sancıları da pek ala yıllardır çektiğimizi farkederiz. Zira müstemleke sadece toprakların işgaliyle değil, kalplerin işgaliyle de olur. Zaten, Allah muhafaza, birincisi kötüdür, çok kötüdür ama topraktır işte. Toprağı toprak yapanın da, onu vatana dönüştürenin de ne olduğunu herhalde en iyi bu milletin evlatları bilir değil mi? İkincisi ise yani kalplerin işgaliyse asıl teslim oluş, pes ediş, koloni haline geliştir. Asıl diyorum çünkü iş toprak işi olsa, insan rızkını nerede bulursa orada yaşar, ona bir nisbet bağlanır, ama iş gönül işiyse, insan nerede olursa olsun, aklı, fikri, zikri işte o gönlünde yatandadır. Nerede olduğunun hiçbir önemi yoktur, o kaptırmıştır bir kere gönlünü bir yerlere. Joseph Nye, Clinton dönemi Ticaret Bakanı ve benim onu tanıdığım uzun uzun dünya siyasetini değerlendirdiğimiz yıllarda da Harvard’ın meşhur Kennedy Fakültesi’nin dekanı olarak, bu ikinci kazanımların -tabii nereden baktığınıza bağlı kazanım mı kaybediş mi olduğu- yumuşak güçle edinilmesi gerektiğini vurgular. Madem der Nye, Amerika dünyada eşsiz bir güç olmuştur ve bunu muhafaza etmek istemektedir, o zaman bunu silah zoruyla değil de Starbucks, McDonalds vasıtasıyla yapmalıdır. Yani içten fethederek. Yani içten yıkarak. Yani içten kazanarak. Büyük resim bundan ibarettir. Siz Amerika’yı çıkarır, denkleme Avrupa’yı koyarsınız. Avrupa’yı çıkarıp Batı’yı koyarsınız, sonuç değişmez. Hükmedenlerle hükmedilenler, aşağılık kompleksiyle yanıp tutuşanlarla hükmedilmeye karşı çıkanlar arasında bir mücadele ve bu mücadelenin taraflar açısından nasıl kazanılabileceği üzerine fikir yürütmelerdir, bunlar.
Şimdi, buraya nereden geldim? Bu girizgâhı yapmama sebebiyet veren, bana bu söylediklerimi tekrar düşünme, gözden geçirme imkânı sağlayan geçtiğimiz iki hafta içinde gözüme ilişen iki haberdir. Birincisi sayın Cumhurbaşkanının Kevin Costner’la Köşk’te çekilmiş el sıkışırkenki resmi. Diğeri de sayın Başbakan’ın eşi Emine Erdoğan Hanım’ın Katar’da kameralara yansıyan bir fotoğrafı. Önce ilk resim: Kevin Costner, THY reklamlarında oynamak üzere Türkiye’ye gelmiş Amerikalı bir film oyuncusu. Bu diyarlarda, yani kendi memleketinde ekranda adı geçtiğinde nasıl bir sıfat yakıştırıldığını bir kenara bırakarak devam edelim: Gelmişken bir de sayın Gül tarafından kabul edilmiş. Bir ülkenin Cumhurbaşkanı, bir başka ülkenin sıradan bir oyuncusuna ayıracak vakti bulabilmiş. Hani olur ya, şu veya bu sebeple sanatçılar toplu olarak bir yere giderler, orada oranın ileri gelenlerinden bir ikisiyle hasbel kader tanışırlar, öyle değil... Hem bu Costner’in ilk Köşk ziyareti de değil. Geldikçe uğruyor anlaşılan...
İkinci resim daha doğrusu haber, sayın Emine Erdoğan’ın Devlet Bakanı Nimet Çubukçu’yla birlikte kadın çalıştayına katılmak üzere gittikleri Katar’a bir dizinin başrol oyuncusu hanım kızımızı da götürmüş olmaları haberi. Dizi Arap ülkelerinde çok tutuluyormuş. Bana da Amerika’da yaşayan dindar bir Türk arkadaşım bahsetti. Tabii o, burada böyle bir dizi-ler-den habesiz yaşıyor, gitmiş Arap Emirlikleri’ne ve civar ülkelere Türküm deyince bakmış herkes bu diziyi soruyor. Hatta yakın bir Arap arkadaşı çok ısrar etmiş, beraber seyredelim sen tercüme et demiş. Arkadaşım da biraz meraktan, yani herkesin dilinden düşürmediği şu filmi göreyim bir neymiş bu kadar anlata anlata bitiremedikleri diye düşünerek, hem de arkadaşını kırmamak adına geçmiş ekran karşısına: Ay Mervecim, diyor, ben böyle şey görmedim, o kadar ahlak dışı şeyler ki ben ne seyrederim ne de başkasına tercüme ederim dedim kalktım... Kadın çalıştayı için gelişmekte olan bir ülke ziyaretinde, böyle bir dizinin oyuncusunun yerinin, ailevi ahlaki değerleri ayakta tutmaya azmetmiş bir partinin kurduğu hükümeti temsilen gidenlerin yanında olması ne anlam ifade etmektedir? Başbakanımızın başı örtülü eşi yanında Arapları yerinden hoplatan dizi temsilcilerini görünce, ümmet ne düşünür?
İki resmi de yadırgadım. Tabii gazetede çıkan haber doğru ise. Sayın Cumhurbaşkanı’nın ve sayın Başbakan’ın eşinin programlarını kimler hazırlıyorsa onları yadırgadım.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.