Hasan Aksay

Hasan Aksay

Ahlak, hukukun önceliği ve temelidir

Ahlak, hukukun önceliği ve temelidir

Hukuk, yüksek bir erdemdir. Somut delillere dayalı, ölçülebilen sınırlı meseleleri değerlendirebilme imkanına sahiptir. Bu sınırlı sahasında dahi vicdan gibi hassas tartı yapamaz. Terazisi, altın terazisi kadar hassas değildir. Edep, haya, sevgi, saygı, vefa, dostluk gibi yüce ve ebedi değerler sahasına girme imkanı hiç yoktur. Tek kanatlıdır. Oysa insanın asıl büyüklüğü bu manevi ve sonsuzluk sahasındaki sorumluluklarıyla ortaya çıkmaktadır.
Ahlak, insanı insan yapan en yüce değerdir. İnsanı bütün mahlukattan, yaratılmışlardan üstün kılan “ekmel-i mahluk” ve “eşref-i mahluk” seviyesinin sırrıdır.
Hukuk, en azından 3-4 kademeli bir adalet nizamına muhtaçtır. 1) Adil bir devlet ve otoritesi, 2) Adil kanunlar, 3) Adil bir adalet kurumu, 4) Adil şahit ve bilirkişiler. Bu zincirden bir tanesi hastalansa, kopsa adalet zulme dönebilir. Bu dörtlü saadet şartı bazı imkanlılar için her zaman olsa da, herkes için olması, her ülkede ve tarihte her zaman görülmemektedir. İnsanların ufku madde ve ikballe karardığı dönemlerde, adalet sarayının her kademesini madde ve ikbal rüşveti tahrip eder. Ahlakın terazisi, İslâm fıtratıyla herkesin doğuştan sahip olduğu manevi bir değerdir. Aklını ve vicdanını komuta makamına geçirme yaşına gelen insan, manevi değerler bakımından çölde kalır, ufkunu ölümsüzlüğe taşıyamazsa, ölümle sınırlı madde cenderesi, ahlakın hassas terazisini çarpıtır. Güç arttıkça, ucuz ikbal emeli tazyikini artırır ve çarpıklık vahşet mekanizmasına dönüşür. Mesele insanın kendini bilme gayretinin varlığı ve yokluğunda düğümlenir. “Hak ve Batıl” bilgisi için gayret eden kulunu Yaratan başıboş bırakmadığı gibi çaresiz de bırakmamıştır.
Ahlak, her an insanla beraberdir. Fıtratta eksik ve kusur yoktur. İslâm, hukuku ahlakla bütünleştirmiştir. Asırlardır İslâm, sözde kalmayıp yaşandığı her toplumda öyle bir güven doğurmuştur ki, “şeriatın kestiği parmak acımaz” dedirtmiştir.
Hukuk, yalnız dünya hayatını tanzim eder. Hukukun üstünlüğü ve adaletin doğru ve süratle sağlanması, toplum hayatının vazgeçilemez üstün bir değeridir. Beşeri münasebetlerde mükemmeliyet ve milletlerin gücünde imkan ve gelişme sağlar. Bütün üstün değerlerine rağmen, maddeyle sınırlı, manadan çıplak kaldığı sürece ruhta, insanın emelindeki ölümsüzlük diyarında bir tatmin doğurma imkanı yoktur. Onun için intiharları önleyemez, alkole, eroine, yolsuzluğa, zulme, sapıklıklara meydan okuyamaz. Oysa ahlak bütün kötülükleri siler süpürür. O halde bir hastalık varsa elbette önce kolay olan mekanizmaya bakılır. Ancak adalet gibi hayati konularda, yüzeysel tedavi çoğu zaman yetmez. Temelin de temiz olması gerekir. Temelde ahlak vardır. Ahlaksızlık batağında adalet sarayı inşa edilemez.
Ahlak, insanın hem maddi gereklerini, hem ruhi tatminini sağlar. Ahlak, aynı zamanda insani yüceliğin “olmazsa olmazı” olan yalnız insana has bir değer, bir imkandır. Ahlakın saraylara ihtiyacı yoktur. Ruh gibi, şekle tutsak değildir. Cesetten ruh, manevi değerlerini kaybedenden ahlak uçar gider.
Ahlak, çileli bir tefekkür veya saf ve samimi bir gönül füzesiyle, en önemlisi de hidayetle ulaşılabilen bir imkan ve imanın meyvesidir. Yunus’un ifadesiyle “Ballar balını buldum, -Kovanım yağma olsun” dedirten bir merhalede varlık ve güç kazanır. Onun için, “Hayattan da üstün değeri olmayanın, hayatının da değeri yoktur” denir.
Ahlak ama hangi ahlak? İşte bütün mesele burada. İşte bunu, Alman birliğini kuran devlet adamı Bismark, veciz bir ifadeyle özetliyor: “Bütün semavi, münzel kitapları tetkik ettim, değil bütün insanlığın saadetini temin edecek hükümler, tek bir kimsenin saadetini temin edecek hükümler dahi bulamadım. Yalnız Muhammedilerin kitabı bundan azadedir”.
Bugün, annesinin boğazını keserek öldüren üniversiteli gençler; Radovan Karadziçler; bir taraftan Radovan’ı gizlice teşvik edip, sonra da başına ödül koyan ahlaksız devlet adamları; faili meçhul cinayetlerin insan kıyafetiyle dolaşan katilleri, hep İslâm düşmanlığının doğurduğu sosyal, siyasi, ahlaki yozlaşmanın zehirli meyveleridir.
Sorumluluk, çarenin yasaklanması karşısında gereken gayreti göstermeyen çare taraftarlarında...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Hasan Aksay Arşivi