Medya Krizimiz
MEDYA, gazeteler, televizyon kanalları, dergiler, matbaacılık, dağıtım; ticaret, ihracat, ithalat, bankacılık, holdingler, milyarlarca dolarlık işler ve cirolar, gökdelenler, beş yıldızlı oteller, değerli arsalar, gayrimenkuller ve daha nice neler neler imparatorluğu muhalefet yapmamış, iktidarla anlaşmış, ona ters gitmemiş olsaydı başına bugünkü dehşetli ceza gelir miydi?.. Elinizi vicdanınıza koyarak cevap veriniz. Gelir miydi?..
Anayasada teorik olarak eşitlik yazıyor ama uygulamada eşitlik yoktur bu ülkede.
Kaç çeşit eşitlik vardır bizde? Sayayım: "Tam eşit" olan bir azınlık. Onların altında daha eşitler... Orta eşitler, şöyle böyle eşitler... Biraz eşit olanlar ve dipte hiç eşit olmayanlar...
Eşitlik açısından çeşitli kastlara ayrılmıştır halkımız.
Çoğunluğu oluşturan Müslümanlar eşit midir? Bu soruya evet eşittir cevabını vermek için deli olmak gerekir.
Hatırlıyor musunuz, bundan on sene kadar önce fırtınalar estiriyorlardı. Neymiş, Anadolu'nun Müslüman iş adamları, tacirleri fabrikalar kuruyor, üretim yapıyor, dışa açılıyormuş... Nice gazete, televizyon, yazar çizer avaz avaz bağırmamış mıydı "Eyvah Yeşil Sermaye!.. Eyvan irtica!.." diye.
Mason, Dönme, Ateist, Kripto Yahudi, Kripto şu veya bu zengin olabilir, fabrika kurabilir, iş hacmini genişletebilir ama Müslümanlar bu sahaya el atarsa kıyamet kopar. Böyle eşitlik olur mu?
Eğitim ve üniversite sahasında bizde eşitlik var mıdır? Yoktur yok... Zenginler çocuklarını pahalı okullara ve üniversitelere gönderir, fakir halkın çocukları bedava kalitesiz eğitim görür.
Bizde maalesef fırsat eşitliği, hukuk önünde eşitlik, sosyal adalet konusunda eşitlik yoktur. Bir hakkınızı arayacaksınız. Hasmınız çok zengin, en güçlü avukatları tutuyor, sizin paranız yok...Hukuk önünde nasıl eşit olacaksınız?
Türkiye bir müzmin krizler ülkesidir. Medya krizi bunlardan biridir.Şu anda büyük medyamızda karteller, tekeller vardır.
Ülkemizin temiz, şeffaf, dürüst, doğru bir medyaya sahip olma şansı var mıdır?
Bugünkü şartlar altında kesinlikle yoktur. Çünkü:
1. Bir ülkenin uluslararası temizlik ve saydamlık notu 10 üzerinden 4 ise o ülkede hiçbir şey temiz olamaz. Hattâ, bir Müslüman olarak söylüyorum, dinî hayat, dinî hizmet ve faaliyetler bile yüzde yüz temiz kalamaz. Binaenaleyh temiz, şeffaf, gerçekten vatansever, doğru, dürüst, faziletli bir medyaya sahip olabilmemiz için ülkemizin temizlik ve şeffaflık notunun en az 7 olması gerekir. Bu bile yeterli değildir.
2. Ülkemizdeki yalancı vesayet demokrasisi temiz bir medya oluşumuna izin vermez, imkân tanımaz.
3. Dominant (hâkim) kültürü kırsal kesim, bedeviyet, göçebelik, varoş kültürü ve zihniyeti olan bir ülkede vasıflı bir medya kurulacağını sanmak ahmaklıktır.
4. Medya krizimiz sebep değil, neticedir.
Çoğunluğu oluşturan Müslümanlar medya sahasında geri kalmışlardır. Taşıma suyla değirmen dönmez. Normal bayi satışı 30 bin, tirajı 500 bin... Bu nasıl oluyor?.. Taşıma suyla, zoraki abone sistemiyle, bedava dağıtmakla... Böyle bir şey sıhhatli midir? Tesirli olur mu? Elbette değildir ve olmaz.
Müslümanlar güçlü olacak, vasıflı olacak, üstün olacak ve medya sahasında şu işleri yapacak:
* Günde iki milyon satan bir gazete. Onun, yanında başka gazeteler, taşra basını...
* Günde üç milyon satacak ve bedava dağıtılacak bir gazete.
*Yüzbinlerce tiraj yapan, satan, tesiri olan haftalık ve aylık dergiler.
* Rating rekorları kıran ciddî, doğru TV kanalları. Ahlâksızlığa, sekse, seviyesiz magazine, yalana dolana tenezzül etmeyen yayın organları...
Bunlar yapılamaz mı? Elbette yapılır. Araplar El-Cezire televizyonu konusunda nasıl başarılı oldular? Nasıl BBC'yi bile geçtiler?.. Türkiye Müslümanları da onlar kadar başarılı olabilir ama bunun sebeplerine tevessül etmeleri gerekir.
ABD, AB, Japonya üniversitelerinde okumuş, dört beş yabancı dil bilen, şehir-medeniyet kültürüne sahip vasıflı, güçlü, üstün medyacılar yetiştirdik mi? Yetiştirdiysek kaç kişi yetiştirdik?
Yabancılaşmış çağdaşları hesaba katmayalım; millî, geleneksel, kopuksuz kültürümüze bağlı olduğunu iddia eden Müslümanların kaçta kaçı 1928'den önce bin yıl boyunca kullandığımız yazıyı okumasını biliyor? Okuyanların kaçta kaçı, okuduğunun mânâsını anlayabiliyor? Müslümanlar 60 yıldan beri milyonlarca tekir kedi yetiştirdiler? Halbuki bize en az beş bin adet Bengal kaplanı çapında ve gücünde vasıflı elemanlar lazımdı.
Bin tekir kedi, bir Bengal kaplanı etmez...
(Not: Kendimi kaliteli, vasıflı, güçlü, faziletli, üstün bir Müslüman olarak görmediğimi bir kere daha beyan ederim...)
En Güzel ve Kârlı Ticaret
ALLAH'ın Elçisi ve Habercisi, biz bütün insanları müjdeleyen ve uyaran, Kıyamet'e dek büyük önderimiz, seyyidimiz, kaaidimiz, rehberimiz şöyle buyuruyorlar: "Ey Ali, Allah'ın bir kulunu, senin vasıtanla hidayete (doğru yola, İslâm ve imana) kavuşturması, senin için üzerine güneşin doğduğu ve battığı her şeye sahip olmaktan hayırlıdır."
Hz.Ali için geçerli olan bu müjde ve mükafat hepimiz için de geçerlidir.
Hiçbir Müslüman, bir insana doğrudan doğruya iman veremez. İman vermek, iman nasip etmek Hak Teâlâ'ya aittir.Bizler ancak vesile olabiliriz.
Müslümanlar dünya ve dünyalık peşinde koşuyor. İki türlü istekleri, arzuları, hırsları var:
1. Maddî istekler: Para, mal, servet, mülkler, müzeyyen evler, lüks otolar, leziz yemekler ve saire.
2. Maddî olmayan istekler: Şan, alkış, başkanlık, saltanat, debdebe, ihtişam, enaniyet.
Bunların iki türü de boştur, fanîdir, bir varmış bir yokmuş gelip geçici şeylerdir.
İnsan kalıcı bir servete, mükafata, sevaba nail olmak istiyorsa insanların hidayeti için çalışmalıdır. Bu çalışmayı herkes bizzat kendisi yapamaz. Müslümanlar bu hizmeti yapacak teşkilâtı kurmalı, başına ehil, ihlâslı ve ufukları geniş muktedir vazifeliler geçirmelidir. Teşkilât hayırlara, hidayetlere vesile olursa, ona yardım eden, destek verenler de hisselerini alır.
Dünya servetleri kalıcı değildir.
Hidayet konusunda önce çocuklarımızdan başlamalıyız. Çocuğum yetişsin, doktor olsun, mühendis olsun, işletmeci olsun, iyi paralar kazansın, iyi yaşasın...Bu gibi istekler ve dualar Müslüman ana babalara yakışmaz. Doğrusu şudur: Oğlum veya kızım iyi insan, iyi Müslüman, iyi vatandaş olsun. İmanlı olsun. İbadet etsin. Salih olsun, şaki olmasın. Hayırlar yapsın. Biz ölünce, sevap defterimiz kapanmasın, evlâdımız iyilik yaptıkça, salih ameller işledikçe bize de yazılsın.
Çocuklarımıza beş yaşından itibaren din ve iman dersleri verilmelidir.
Bugün bir din hocasının, on beş yaşından küçük beş on çocuk toplayıp onlara din, Kur'ân dersleri vermesi, namazı, İslâm ahlâkını öğretmesi yasaktır, suçtur. Bu yasak insan haklarına aykırıdır. Müslümanlar bu yasağın kalkması için niçin doğru dürüst çalışmıyor?
İngiltere'deki Kitab-ı Mukaddes Cemiyeti Tevrat ve İncil'i binden fazla lisana ve lehçeye tercüme ettirmiştir. Misyonerler gece gündüz çalışarak insanlığı Teslis inancına çağırıyor. Biz Müslümanların böyle cemiyetleri, böyle çalışmaları niçin yok?
Bizdeki birtakım güçlü ve zengin kimseler ve cemaatler daveti ve tebliği bırakmışlar, Diyalog safsataları ile uğraşıyor.
İlmi olan Müslümanların ilimleriyle, karizması olanların karizmalarıyla insanlığı imana çağıran çalışmalar yapması gerekir. İnsanları imana ve dine çağırmak için ille de ilim sahibi olmak gerekmez. Salih, takvalı, iyi ahlâklı Müslümanların davet yapmaları için konuşmaları, yazmaları gerekmez. Onlar iyi, doğru, güzel halleri ile davet ve tebliğ yaparlar. Onlara bakan, onlar da İslâm'ın güzelliklerini, meziyetlerini ve üstünlüklerini görür.
Yeterli aklımız olsaydı, Peygamberimizin yukarıda zikrettiğim hadîsinden ibret alır, var gücümüzle hidayet, müjdelemek, uyarmak, davet etmek için, doğrudan doğruya veya dolaylı olarak çalışırdık.
Güzel ve kalıcı bir ticaret yapmak...