Her şeyden önce, anadilde konuşmanın, tabii bir insan hakkı olduğunun altını kalın çizgilerle çizmemiz lazımdır.

Türkiye'de yıllardır uygulanan Kürtçe yasağı anlamsız bir yasaktı. Hükümetin Kürtçe yayın yapan bir tv kanalı açmış olması, üniversitelerin Kürdoloji bölümleri açma teşebbüsleri, geç kalmış adımlardır.

Türkiye'nin son 10 yıl içinde insan hakları alanında attığı olumlu adımlardan biri de bu Kürtçe açılımıdır.

Fakat siyasi partiler ve seçim kanunları tadil edilmediği için kimi anlamsız yasaklar devam etmektedir.

Bu yasaklardan biri de seçimlerde Türkçe dışında dil kullanılmamasıdır.

Bu yasalardan hareketle YSK 30.12.2009 tarih ve 341 numaralı karar ile "seçim propagandalarında, Türkçe'den başka dil ve yazı kullanılmasının yasak olduğuna" hükmetmiş ve bu yasağı ilgili genelgeye açıkça yazmıştır.

Düşünebiliyor musunuz, devlet televizyonu 24 saat Kürtçe yayın yaparken, bir partili Türkçe bilmeyen bir Kürt'e, Kürtçe konuşarak propaganda yaparsa suç işlemiş olacak.

Son derece anlamsız bir yasak.

Tabii kanun yürürlükte olduğu için YSK onu uyguluyor. Bu yüzden siyasetçiler aleyhine davalar açılıyor.

Aynı şekilde gün batımından sonra açık havada konuştuğunuzda, Türkçe de konuşsanız suç işlemiş oluyorsunuz. Kanun yürürlükte olduğu için bu saçma yasak da halen uygulanıyor.

Burada üzücü olan, DTP'nin tavrıdır. Hükümetin anadil konusundaki açılımı, DTP tarafından memnuniyetle karşılanması gerekirken maalesef provoke edilmektedir.

DTP, anadil gibi kimi insan hakları konusunda bugüne kadar sürdürülen katı tutumun yumuşatılmasına oy tabannı kaybetme kaygısıyla yaklaşmaktadır.

DTP Genel Başkanı Ahmet Türk'ün, dün grupta yaptığı konuşmasının bir bölümünü Kürtçe yapması da böylesine netameli bir dönemde kışkırtma kokmaktadır.

Kanunlar yürürlükte olduğu sürece beğenmesek de uygulanmaktadır.

Benim şahsi kanaatim, Türk'ün kendi grubunda Kürtçe konuşmasına imkân tanınması yönündedir. Bence bu hakkı talep etmelidir. Ama yasal dayanak oluşmadan bunu yaptığınızda sorun çıkar.

Mademki anayasa resmi dil Türkçe diyor, mademki kanunlar resmi mercilerde Türkçe dışında dil kullanmayı yasaklıyor, kanun yürürlükte olduğu sürece kanuna riayet etmek gerekir.

Ahmet Türk'ün grubunda anadilde konuşmayı öngören bir yasa çalışmasını desteklerim. Ama yasayı yorum yoluyla da olsa ihlal etmesini, o yasayı yanlış da bulsam tavsiye etmem. Hele DTP gibi hakkında kapatma davası bulunan bir partinin genel başkanıysanız daha dikkatli olmanızı tavsiye ederim.

Bence, Türk'ün anadilinde konuşması en tabii insan hakkıdır. Grubunda anadilinde konuşması da normal şartlarda tartışılmaması gereken sıradan bir iştir. Hele Türkçe bilmeyen birinin anadilinde konuşması hiç tartışılmamalıdır. Ama hem kendisi hem dinleyenler Türkçe biliyor. Resmi bir kurumda resmi dilin Türkçe olduğu da biliniyor. Bunları bilerek bir konuşma yapılıyorsa, bence etik olan Türkçe konuşmaktır. Kürtçe konuşmasını gerektirecek bir ihtiyaç yoktur.

Buna rağmen yani hiç gerek yokken Kürtçe konuşması kimse kusura bakmasın tartışılır. Hele böylesi hassas bir dönemde, bu tavır apaçık bir provokasyon olur. Kendisi provoke etmeyi düşünmemiş bile olsa netice provokasyondur. Ve provokasyon tutmuştur. Savcılık inceleme başlatmıştır. İyi mi olmuştur?

Bugüne kadar gelen meclis başkanları içinde oturduğu koltuğun hakkını verenlerden biri olarak gördüğüm ve takdir ettiğim değerli dostum Köksal Toptan Beyin önce, ""Yaptırım söz konusu değil, Kürtçe konuştu diye ceza veremeyiz "." diyerek gösterdiği demokrat tavırdan sonra, "Bu bir anayasa ihlalidir." açıklamasındaki çelişki de düşündürücü geldi bana!

Sonuç olarak, meclis bir an önce siyasi partiler ve seçim yasalarını anlamsız yasaklardan arındırmak için gereken adımı atmalıdır.

Hazır içtüzük değişikliği üzerindeki çalışmaları devam ederken, grup konuşmalarının dili konusuna da açıklık getirilmelidir.