Hilafetin ilgasının 85. yıldönümü münasebetiyle
Hilafet niye ilga edildi (kaldırıldı)? Bu konudaki resmi söylemi elinizin tersiyle itip aşağıdaki sözlere kulak verin.
***
Komitacı ve siyasetçi Muzaffer Özdağ'ın bir konuşmasından:
“....19. yüzyıl boyunca İslam ülkeleri peşpeşe sömürgeleştirilmiştir. 20. Yüzyıl'da Osmanlı Devleti'nin tasfiyesi ve Türk unsurunun imhası ile bu süreç tamamlanmak ve güvene alınmak istenecektir....
....Türk'e saldıran güçler, 1. Cihan Savaşı galipleri gerçekten bütün dünyada emsali görülmemiş bir üstünlüğün temsilcileri mevkiinde bulunmaktadırlar....
....Afrika'nın hemen tümü, bütün Arap ülkeleri, Hindistan, Orta Asya ve Uzakdoğu Müslümanları kendi yurtlarında yurtsuz, devletsiz, başsız, çaresiz ve aşağılanmış durumdadır. 30 milyon kilometrekareyi aşan genişlikteki İslam ülkelerinin % 2,5 kadar genişlikteki Türkiye toprakları dışında haysiyet ve hürriyet teneffüs edebilen köşesi bulunmamaktadır....
....Esasen mücadelenin eriştiği noktada fiilen 350 milyonluk yekpare İslam Âlemi değil, esarete rıza göstermeyen, yenilgiyi kabul etmeyen bir avuç Türk'ün temsil ettiği yorgun ve yaralı Türkiye vardır....
....Türkiye, Kurtuluş Savaşı'na evrensel çapta bir din savaşı mahiyeti kazandırmak, İslam cenahı yönünden uygulanabilirlik imkanından fiilen yoksun olmasına rağmen mücadeleye böyle bir sathi görünüm verilmesi halinde, Türkiye Türklüğü'nün, varlığına kasteden saldırıları kırıp barışa, huzura ve güvenliğe erişebilmesi, bağımsızlığını âleme kabul ettirebilmesi için emperyalizme kiralanmış Yunan Ordusu'nu imha etmesi asla yeterli olmayacaktır. Zira böyle bir durumda halk kitlelerini bin yıllık haçlı taassubunu kolaylıkla ateşleyerek denetimine alma imkanını bulacak emperyalist hükümetler, Anadolu üzerine peşpeşe yeni ordular göndermekte, kendi halklarını da caniyane planları doğrultusunda savaşa sürüklemekte zorluk çekmeyecektir. Şu halde Türk milletinin öz yurdunda hayatını korumak için gireceği mücadelenin, Türk İstiklal Savaşı'nın siyasi programının ve şiarının -lafzen ifade edilmemiş olsa dahi- laik milli Türk devleti olması kaçınılmaz bir askeri, siyasi, maddi, mantıki zarurettir.....
....Niğbolu galibi ve kahramanı Yıldırım Beyazıt, Birleşik Avrupa gücünü temsil eden dev haçlı ordusunu imha ettikten sonra huzuruna getirilen, Batılı güçlerin en seçkin muhariplerini temsil eden esir kumanda heyetine; prens, baron, kont, dük payesindeki silahşörlere hürriyetlerini iade ederken, bu kişilerin teşekkür makamında 'Size karşı bir daha silah çekmeyeceğiz' sözü vermeleri üzerine 'Size hürriyetiniz gibi bu sözünüzü de iade ediyorum. Gidin tekrar silahlanarak gelin. Bana yeni zafer ve yeni ün kazanma imkanını verin' der.... Sakarya ve Dumlupınar galiplerine kumanda eden Mustafa Kemal, Akdeniz'e eriştiği, İstanbul üzerine yürüdüğü sırada böyle bir meydan okuyuşa, işgalci itilaf güçlerini rövanşa davet edebilecek imkanlara sahip olmaktan uzak bulunmaktadır. Hazin, ama gerçektir: İstanbul'u galip Türkiye, galip Türk Ordusu adına teslim alacak tören birliğimize, bir alayımıza giydirebilecek miktarda yamasız yeni elbise ve fotin dahi bulunamaz.
Yeni Türkiye'nin baş emelinin iç ve dış barışı korumak olması ve bunun için bazı fedakarlıklara katlanması sebepsiz değildir.
Yeni Türkiye'nin laik devlet oluşu İslami iman ve itikadı reddetme, bir başka din ve mezhep arama, dinsiz toplum yaratma çabası değil, zaferle elde edilen sonuçları güvene alma, barışı koruma ve sürdürme amacıyla ilgili psikolojik, politik, diplomatik tedbir olarak görülmeli ve anlaşılmalıdır.” (Türkiye ve Türk Dünyası Jeopolitiği Üzerine / Muzaffer Özdağ / ASAM Yayınları, Ankara 2001)
Türkiye Yazarlar Birliği Onursal Başkanı D. Mehmet Doğan'ın bir konuşmasından:
“Hilafet, İslâm dünyasının ortak atıf merkeziydi, Türkiye İslam dünyası için anlam ifade eden tek bağımsız ülkeydi ve sömürgeciliğe karşı güçlü bir motivasyon sağlıyordu. Bu nedenle sömürgecilere göre Türkiye, İslâmi bir güç olmaktan ve İslâm dünyası için değer olmaktan çıkarılmalıydı. İngilizler bu nedenle Lozan”da hilafetin ilgasını olmazsa olmaz şart olarak dayattılar. İsmet İnönü Lozan görüşmeleri kesildiğinde, 'Biz Müslüman olduğumuz için bağımsız olmamıza izin verilmiyor' dedi. Bunun ardından hilafet kaldırılarak hızla laikleşme politikası uygulandı. (…) Hilafeti ilga edenler, bu kurumun ağırlığını omuzlayacak cesareti kendilerinde görmedikleri için ilga ettiler. Ancak daha sonra buna çağdaşlaşmanın gereği gibi izahlar getirildi. Mağlubiyetten bir ideoloji yazıldı. Buna savaş sonrası ideolojisi denir, yani savaşın sonuçları bir ideoloji olarak yüceltildi.” (Vakit, 3 Mart 2008)