Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

Tunceli Valisi değil de, “CHP Valisi” olsaydı!

Tunceli Valisi değil de, “CHP Valisi” olsaydı!

Hani, şimdilerde “empati” diyorlar ya, bunun Türkçesi; “... gibi yapmak, ... gibi düşünmek” yani “kendisini başkasının yerine koymak” demektir ya; sık sık ben de öyle yaparım... Evet, “empati” yapar, kendimi başkalarının yerine koyarım... “Acaba onlar ne düşünür, bu durumda onlar ne yapardı?” derim...
İşte bugün de, “empati” yapıp, kendimi “Tunceli’de yaşayan sıradan bir vatandaş”ın yerine koymak ve “YSK’nın kararı”na onların penceresinden bakmak istiyorum... Şu anda, bir “gazeteci” veya “İstanbul’da yaşayan bir vatandaş” olduğumu değil, “Tunceli’deki bir kahvehane”de oturan bir vatandaş olduğumu düşünüyor ve YSK’nın kararına o kahvehaneden bakıyorum!..

YSK’DAN VALİYE SUÇLAMA!
Önceki günkü kararında ne dedi YSK?..
Çoğu “çarpıtma” olan “medyadaki haberler” üzerine “alelacele bir karar” alıp, dediler ki;
"Tunceli Valisi'nin (Mustafa Yaman) YSK'nın seçimin düzenine ve dürüstlüğüne ilişkin kararlarını uygulamakta gösterdiği duyarsızlığın, idari disiplin yönünden gereğinin takdir ve ifası isteği ile İçişleri Bakanlığı'na bildirilmesi kararlaştırılmıştır!”
Peki, Tunceli Valisi Mustafa Yaman ne yapmıştır ki, “YSK’nın kararları”na karşı “duyarsızlık” göstermekle suçlanmaktadır?..
Bu durum; YSK’nın önceki gün 17.30’da başlayıp, yaklaşık 2.5 saat süren toplantısından sonra yapılan “yazılı açıklama”sında şöyle dile getirildi:
"Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Teşvik Fonu yürütücüsü vakıflar ile bazı belediyeler tarafından seçmen vatandaşlara yasada belirtilen amacı aşar nitelikteki mobilya ve beyaz eşya dağıtıldığının görsel ve yazılı basındaki haberlerde yer aldığının anlaşılması üzerine, yine Kurulumuzca alınan kararda, bu yardımların seçmen oyunu etkilemeye yönelik olduğu (...)
Aksine hareket edenler hakkında Cumhuriyet Başsavcılıklarına suç duyurusunda bulunulacağı belirtilmiştir.
Bu kararımız sonrasında Tunceli ilimizde yardımlara devam edildiği, ayrıca Tunceli İl Özel İdaresi Binası'nda Cumhuriyet Başsavcılığı'nca bir siyasi partiye ait pankartların bulunması üzerine yeni bir soruşturma başlatıldığı anlaşılmıştır. Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanunu'na göre faaliyette bulunan Vakfın Başkanı olan Tunceli Valisi'nin, YSK'nın seçimin düzenine ve dürüstlüğüne ilişkin kararlarını uygulamakta gösterdiği duyarsızlığın, idari disiplin yönünden gereğinin takdir ve ifası isteği ile İçişleri Bakanlığı'na bildirilmesi kararlaştırılmıştır."

KARARI YSK MI VERDİ, MEDYA MI?
Açıklamadan da anlaşılacağı üzere, YSK’nın kararında, “2 olay”dan söz edilmektedir!..
Bir: Seçim öncesi yardımlar!..
İki: Bir partinin bayrakları!..
İşte bu açıklamadan sonra, kendimi “Tunceli’de yaşayan bir vatandaş”ın yerine koyuyor ve “YSK üyeleri”ne Tunceli’den sormak istiyorum:
Kartel medyası, hemen her olayda “mahalle baskısı”ndan dem vurur!.. Peki, sizin bu toplantı ve kararınızda “medya baskısı”nın rolü olmuş mudur?..
Kartel medyası, seçim sath-ı mailine girdiğimiz günden bu yana, “AK Parti muhalifi” bir yayın politikası izlemekte ve yapılan her olumlu icraata bir “kulp” takmaya çalışmaktadır...
Meselâ, Tunceli’de dağıtılan “bulaşık ve çamaşır makinaları”nın verildiği evlerde “su” olmadığını, “buzdolabı” verilen evlerde de “elektrik” bulunmadığını ileri sürmüşlerdir!..
Buna karşılık;
Dağıtılan “soba”lardan hiç söz etmemişlerdir!..
Peki, sormak gerekmez mi;
“Kış gününde buzdolabı mı dağıtılır?” diye sorup, bunun bir ihtiyaç olmadığını söyleyen kartel; “soba”dan niye hiç söz etmedi?..
“Hile”leri ortaya çıkmasın diye mi?..
Ne yani;
“Soba” bir “ihtiyaç”tır da, “buzdolabı, çamaşır ve bulaşık makinası” bir ihtiyaç değil midir?..
Neyin ihtiyaç, neyin ihtiyaç olmadığına “kartel medyası” mı karar verecek, yoksa “orada yaşayan vali” mi?..
Hemen herkes kabul eder ki;
İhtiyaç, “göreceli bir kavram”dır!..
“Çöl”deki aç-susuz bir adam için, “bir yudum su, bir lokma ekmek” acil bir ihtiyaçtır!..
Meselâ ben, “1960’lı yıllar”da, “bir kutu kibrit”e muhtaçtım ve bana “veresiye” kibrit vermeyen bakkalın oğlu ile kavga etmiştim!..
Dedim ya; ihtiyaç, göreceli bir kavramdır...
Zamana ve zemine göre değişir!..
Kimine göre, “bir lokma ekmek” zaruri bir ihtiyaçtır, kimi de “kaymaklı kadayıf” ister!..
Dolayısıyla; ihtiyacın ne olduğuna “hariçten gazel okuyanlar” değil, “yaşayanlar” karar verir!..
Haa, bir de, 2009 Türkiye’sinde hâlâ “CHP zihniyeti” taşıyanlar karar verir!..

BİR CHP VALİSİ: NEVZAT TANDOĞAN!
Malûm... İsmet İnönü’nün “tek şef”, CHP’nin de “tek parti” olduğu yıllarda, “kaymakam”lar ve “vali”ler, aynı zamanda “CHP’nin il-ilçe başkanı”ydı!..
İşte bu “vali”lerden biri de; Ankara’daki “Tandoğan Meydanı”na ismi verilen Nevzat Tandoğan’dı!..
Nevzat Tandoğan, hem “CHP’nin Ankara İl Başkanı”ydı, hem de “Ankara Valisi!”
İş bu Nevzat Tandoğan’ın; 1944’te Nihal Atsız ve Alparslan Türkeş ile birlikte tutuklanan Osman Yüksel Serdengeçti’ye şöyle hitap ettiği söylenir:
“Ulan öküz Anadolulu, sizin milliyetçilikle, komünizmle ne işiniz var?.. Milliyetçilik lâzımsa bunu biz yaparız. Komünizm gerekirse onu da biz getiririz.
Sizin iki vazifeniz var:
Birincisi çiftçilik yapıp mahsul yetiştirmek, ikincisi askere çağrıldığınızda askere gitmek.”
Nevzat Tandoğan’ın işte bu tavrı, “tipik bir CHP’li kafası”nı yansıtır!..
Öyle ya;
Bu ülkeye “ne” getirilecekse, onu da CHP getirir!..
“Komünizm” gelecekse CHP!..
“Çarşafa özgürlük” gelecekse CHP!..
“Kur’an kursu” yapılacaksa CHP!..
“Çarşaflıya dayak” atılacaksa, CHP!..
“Kur’an kursu yıkılacak” ise CHP!..
İşte şimdi de;
“Halka yardım yapılacak” ise, yine CHP!..
CHP’ye kalsa var ya;
Hmen herkes “bir lokma, bir hırka” yaşar ve bunun adı da “sosyal demokrasi” olurdu, iyi mi?..
Hayır, oturur bu anlayışı tartışırız...
Ama; bir yandan Tunceli’de dağıtılan yardımlara “seçim yatırımı” der, bir yandan da kendin “eşarp” veya “erzak” dağıtırsan, sorarım sana;
“Bu mudur dürüstlük, bu mudur tutarlılık?”
Olayı duymayanlar için, özetle aktarayım:
“CHP Sarıyer Belediye Başkan Adayı Şükrü Genç’in seçim ofisi olarak kullandığı merkezden, bölge halkına sosyal yardım yapıldı. CHP Büyükdere Seçim İrtibat Bürosu’ndan yapılan yardımlarda, vatandaşlara ortalama 10’ar kiloluk siyah ve kapalı poşetler içerisinde erzak dağıtıldı. Sarıyer’in tanınmış işadamlarından Armatör Hamit Tomba’nın dağıtıma sponsor olduğu belirtildi.”
Şimdi, sormaz mıyım ben;
İstanbul’da CHP’nin “erzak” dağıtması, YSK’nın ifadesiyle “seçmen oyunu etkilemeye yönelik” bir girişim olmuyor da, Tunceli’de Vali’nin dağıttırdığı “eşya ve erzak”lar mı seçmeni etkilemeye yönelik oluyor?..
Ne desem boş!..
“Kılavuzu kartel medyası” olanlar, zaman zaman böyle kararlar veriyorlar işte!..

YSK’NIN YASAK GEREKÇESİ VAR MI?
Şu gerçeğin altını, bir defa daha ve kalın çizgilerle çizelim:
“YSK’nın kararına gerekçe” olarak gösterilen “seçim yasakları” arasında; “Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Teşvik Fonu yöneticileri, seçimlerden önce yardım dağıtamazlar” diye bir hüküm yoktur!..
19 Mart’tan itibaren uygulanacak “Seçim yasakları” bellidir:
“İlçe seçim kurullarınca gösterilecek yerlerden başka açık ve kapalı yerlerde toplu olarak propaganda yapılamayacak.
Başbakan ve bakanlarla, milletvekilleri yurt içinde yapacakları seçim propagandası ile ilgili gezilerini, makam otomobilleri ve resmi hizmete tahsis edilen vasıtalarla yapamayacak, bu maksatla yapacakları gezilerde, protokol icabı karşılama ve uğurlamalar, törenler yapılamayacak ve resmi ziyafet verilemeyecek, Başbakan ve bakanlar, seçimle ilgili çalışmalarında ve konuşmalarında bu kanun hükümlerine bağlı olacak. Başbakan, bakanlar, milletvekilleri ve adayların seçim propagandasıyla ilgili yapacakları gezilere hiçbir memur katılamayacak.”
Lütfen dikkat;
Bu yasaklar da, “19 Mart’tan sonra”dır!..
Bir gerçek de şudur:
Türkiye “1944 yılında” değil, “2009 yılı”ndadır!..
Yani, “vali”ler, o yıllarda olduğu gibi “partinin valisi” değil, artık “devletin valisi”dirler!..
Tunceli Valisi Mustafa Yaman da; “AK Parti’nin valisi” değil, “devletin valisi”dir!.. Devlet de, “sosyal devlet” ilkesi gereği; zaman ve zemin ayırt etmeksizin “vatandaşa yardım” yapmakla mükelleftir!..
Bu yardımın “seçim öncesi” veya “seçim sonrası” yapılmış olması hiç farketmez!.. Hele de, bu yardımlar “parti ayrımı gözetmeksizin” yapılıyorsa!..

“SEÇİM DOLAYISIYLA KAPALIYIZ!”
Kaldı ki;
“Seçim öncesi yardım yapılamaz” diye bir hüküm “uydurulacak” olursa; “Fak-Fuk-Fon”dan, “vakıf”lardan veya “belediyelerin aşevleri”nden hemen her gün “bir tas çorba, sıcak yemek ve taze ekmek” verilen vatandaşın hali nice olur acaba?..
Ne yani, o insanlara;
“Kardeşim, seçim yasakları başladı!.. Bu yüzden kapalıyız!.. Sen şimdi git, seçimlerden sonra gel!.. O zamana kadar açlıktan ölür müsün, sokaklarda sürünür müsün, bilemeyiz!.. Bildiğimiz şu ki; YSK yasakları dolayısıyla aşevimiz kapalı... Seçim sonrasına kadar sana çorba, yemek ve ekmek veremeyiz!”
Mi diyeceğiz?!?..
Hiç, böyle saçmalık olur mu?..
Ama, YSK’nın kararını lastik gibi sündürürsen, böyle bir anlam, böyle bir yasak da çıkar!..

TUNCELİ’DEN BAKINCA BÖYLE!
Gelin görün ki;
Ne “Fak-Fuk-Fon” yöneticileri, ne “vakıf” idarecileri ve ne de “kaymakam”lar veya “vali”ler, birer “siyasî” değildir!.. Hele hele, “CHP dönemi”nde olduğu gibi, “CHP’nin il veya ilçe başkanları” hiç değillerdir!..
Dağıttıkları “yardım”ların parasını “AK Partili biri” veya herhangi bir “siyasî” değil, “Devlet” veriyor!..
İşte bundan dolayıdır ki; Tunceli Valisi Mustafa Yaman’ı “duyarsızlık”la suçlamak, onun hakkında “suç duyurusu”nda bulunmak; “demokrasi”ye de aykırıdır, “sosyal devlet” anlayışına da!..
YSK’nın bu tavrı, “bölge gerçeği”ne de aykırıdır!..
Öyle sanıyorum ki;
Bu karar “hukuk”a da aykırıdır!..
Çünkü hukukta, böyle bir “yasak” yok!..
O halde, YSK’nın yasağının ve suç duyurusunun yasal dayanağı nedir, gerekçesi nedir?..
Olaylara “Ankara’nın yüksek duvarları” arkasından veya “İstanbul’daki Medya Towers”lardan bakınca, YSK’nın kararında belki haklılık payı bulunabilir!..
Ama, Tunceli’den hiç de öyle görünmüyor!..

Dayak açılımı tuttu!
CHP, bu işe “çarşaf açılımı”yla başlamıştı... Epey tartışıldı, ama pek inandırıcı bulunmadı. Sonra, “Kur’an Kursu açılımı”na giriştiler... Ne var ki; Sefa Sirmen; “Bir odada Kur’an öğretir, yanındaki odada içki dağıtırız” deyince, bu “açılım” da, “kapanım”la sonuçlandı!..
CHP, “seçim atakları”nı sürdürüp, son günlerde “Nevruz tatili”nden filan dem vurmaya başlasa da, beklediği ilgiyi bir türlü bulamıyor!..
Bu “ilgisizlik”ten olsa gerek; son zamanlarda iyice “agresif” oldu CHP’liler!.. “Öfke”lerinden yanlarına yaklaşılmıyor!..
Kemal Kılıçdaroğlu gibi “sakin görünümlü” bir adamın “inadına” mı agresifleştiler, yoksa “ilgisizlik”ten mi bilemiyorum!..
Ama, şunu çok iyi biliyorum: Diğer açılımları fiyaskoyla sonuçlanan CHP, “dayak açılımı”nda son derece başarılı!..
Baksanıza, hemen her gün bir “dayak” haberi ile gündeme geliyorlar!.. Muhabirimiz Hüseyin Kulaoğlu’nu tartakladıktan, çarşaf giymiş CHP’li bir kadını patakladıktan sonra, bir “yankesici”yi hırpalayıp, eline CHP bayrağı tutuşturduktan sonra, dün yeni bir haber geldi:
“CHP’liler, bu defa da kendilerinden yol isteyen bir ecza firması şoförünü dövdüler!..”
Bravo CHP’lilere... Önlerine kim çıkarsa dövüp deviriyorlar!..
Demek oluyor ki, “dayak açılımı” tuttu!..

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi