3. kuşak belediyecilik
Daha önce de yazdım. Şunun şurasında seçimlere 2 hafta kaldı, bir daha yazıyorum.
Düşünün bakalım bu seçim kampanyasından aklınızda ne kalacak..
Anketler, yolsuzluklar ve!..
Bizde belediyecilik, yerinden yönetim, yönetişim, katılım daha yerli yerine oturmadı..
Seçmenin çoğu İl Genel Meclisi ile Belediye Meclisi ne iş yapar bilmez. “Encümen size neyi çağrıştırıyor” deseniz sokaktaki insan “Encümen-i Daniş”i düşünür..
En baba belediye başkanları bile, ihale açmayı belediyecilik sanıyor.
Vatandaşın parası ile, bir iş yapılıyor, birileri çıkıp “ben yaptım” diye övünüyor.. Günlerce afişler, toplantılar.. afra-tafra..
Artık altyapı belediyeciliği bitti. Altyapı kurulmadan şehir kurulmuyor..
Üstyapı belediyeciliği de bitti. O işi şehir planlamacıları, şehircilik mühendisleri planlıyorlar.. Şuraya okul, şuraya yol, şuraya hastahane..
“Açını doyuracağım, işsizine iş bulacağım” diyeceksin.. Hemen nasıl da inanırlar..
Al sana oy ver bana iş.. İşsizinin istediği bu, işvereni ise al sana oy ve para, ver bana ihale!
O bugünlerde çok sözü edilen sosyal belediyecilik diyince vatandaşın aklına soğan-patates dağıtmak, Fak-Fuk-Fon, engellilere sahip çıkmak, Ramazan çadırları gibi şeyler geliyor. Yaşlı bakımı, yoksula sahip çıkmak, kömür, beyaz eşya dağıtımı filan..
Aslında bunları STK’ların, Vakıfların, İnsani Yardım Örgütlerinin yapması gerekiyor, ama böyle bir şey yapılacaksa hemen bizim devletimiz, belediyemiz bu işe talip olur.
Bunun adı sosyal belediyeciliktir..
Zenginden alır, fakire dağıtırsın.
Zengin de zaten “kaz gelecek yerden tavuk esirgemez..”
Al gülüm-ver gülüm..
Köroğlu destanı boşuna mu doğdu bu topraklarda..
Yılmaz Güney’in filmlerindeki ana tema nedir?
Sosyal siyaset planlamasından söz eden var mı?
STK’ların, DTÖ’lerin bir şekilde yönetime katılmasını konuşan..
Çocuk ölümleri, evliliğin azalırken, çocuk sayısı düşerken, suç eğilimi yükselirken, evlilik yaşı yükselirken, boşanma sayısının artmasını kim düşünecek!
Kütüphane sayısı, kitap sayısı bir yana, kitap okuyan var mı? Okuyorlarsa ne okuyorlar?..
Şu kadar tiyatro, şu kadar kültür merkezi var. Peki kaç izleyicisi var, ya da ne oynanıyor, ne gösteriliyor..
Öğrencilerin başarı oranı ne?
Kriminal olaylar, çevre sorunları, sağlık, refah ve mutluluk katsayısı, katma değer, kentli insanın etkin ve verimli zaman kullanımı.. Kent hayatının para, zaman maliyeti..
Mesela neden kimse bilişim altyapısını konuşmaz? Kentin bilgi ve sanat envanteri ve bilgiye erişim konusunda kimse bir şey konuşmaz?
Konuşsan da anlayan var mı desenize..
Kömür, soğan-patates daha çok ilgi uyandırıyor..
Çeyrek ekmek arası döner, bir kutu ayran, o haftanın kaseti en çok satan sanatçısı, bir reklam ajansına sipariş edeceğiniz ve kamuoyu araştırma şirketlerince belirlenen çevre halkının en çok duymak istediği on şeyi, 20 kısa cümle içinde , halkın anlayacağı basitlikte ve kinayeli çağrışımlar ve birtakım deyimlerle süsleyerek kullanabiliyorsanız, bu iş tamam.
Tabii adayın kıyafeti, tıraşı, jesti, mimikleri de önemli..
Dönem Cilalı adam dönemi..
Bizim siyaetçilerin çoğu tarihi de bilmez, gelecekle ilgili öngörüleri de merak etmez.. Okumaz da. Bugün için de aslında fazla bir birikimi yoktur..
Geçen gün Taksim’deki “Sine-i Millet Tanzimattan günümüze seçim sergisi”ni yazmıştım. Gitmezler. Merak bile etmezler.. Ne gereği var ki?
Kahvehane sohbeti şimdi daha verimli onlar için. Vatandaşı ciddiye aldıklarını da sanmıyorum. Vatandaş dediğin ne ki? Zaten kimi politikacıyı ciddiye almaz, politikacı da kendine umud bağlayan vatandaşı pek ciddiye almaz..
Bütün mesele, vatandaşın elinde bir kağıt parçası var. Mühür ve imza da ötekinin elinde..
Herkesin ötekindekine ihtiyacı var.. “Demokrasi oyunu” bizde böyle bir şey. Tavşana kaç, tazıya tut. Sonra kim kimin elindekini kaparsa..
Bu oyunu en iyi oynayanlardan biri İslâmköylü Nurlu Süleyman, demirkıratın kahraman süvarisi, ya da solcuların deyimi ile Morisson Süleyman!
Hey gidi günler hey!
“Gel ey seçmen gel,
Açsan doyurayım, çıplaksan giydireyim.. Susuzsan gel kana kana iç ab-ı hayat çeşmesinden.
Ne olursan ol gel. Yeter ki, gel..
Bu parti umutsuzlar partisi değildir.
Bin kere tevbeni kırmış olsan yine gel!”
Seçmen kartını da al gel..
Mevlana böyle mi demişti yoksa!.
Bugün seçmenin ayağının tozunun kurbanı olan siyasetçi, yarın bunun intikamını kapısında beklettiği seçmenden alacaktır..
Sonunda tencere yuvarlanıp kapağını bulacak.
Ey kahraman seçmen, müstehakına kavuşacağın gün yakındır! Sonuçta olduğun gibi idare olunacaksın ve sen kendini değiştirmedikçe senin hakkındaki hüküm değişmeyecek.
Unutma! Baban dünyanın en zahid adamı da olsa, gelse seni kurtaramaz!
Herkes için ancak yaptığının karşılığı vardır.
Hem zaten kurtarıcılardan kurtulmadan kurtulamayacaksın!
Selâm ve dua ile..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.