Mustafa Balbay “gazeteci” ise, ben neyim?
Seyrediyor musunuz, bilmem... Ama, kanaldan kanala “zıplama” veya “zaplama” esnasında herhalde birine takılmıştır gözünüz... Hani; “kadını kurtarmak” amacıyla yapıldığı söylenen ama “aileyi dağıtan” şu “kadın programları” var ya, hani şu “her alanda sömürülen kadınlar”ın, bizzat “kadınlar”ın sunduğu programlarda “reyting sömürüsü”ne maruz kaldığı programlar var ya, işte onlardan söz ediyorum... Malûm, o programlarda da “kullanılıyor” kadınlar... Bir “reyting malzemesi” olarak kullanılıyor... Kadınlara, bu programlarda “gaz” veriliyor, ya “koca”larıyla, ya “kız”larıyla ya da “oğul”larıyla “kavga” ettiriliyor...
Kavga esnasında ne “aile mahremiyeti” kalıyor ortada, ne de “saygı ve sevgi”den bir eser!.. Herkes, birbirine “ağza alınmayacak hakaretler” savuruyor!..
“Aile sırrı” denilen konular ise, “yatak odası”na varıncaya kadar uluorta ortalığa saçılıyor!..
Tabiî, program yapımcıları, bu durumdan son derece memnun!.. Öyle ya; “kavga”lara meraklı toplumumuz, bu tür programlara “reyting rekorları” kırdırtıyor!
BEN NE DEDİM Kİ?
Epey oldu... Ama, işte bu programlardan birine, “cahil bir kadın” çıkarılmıştı... Kadın, gerçekten “cahil”di ve nerede, nasıl konuşulması gerektiğini bilmiyordu... O kadar “bilinçsiz”di ki; “ekranda” olduğunun bile farkında değildi... Kendisini; “kenar mahalle”lerden birinde sanıyor ve “canlı yayın”a bağlanan “eski kocası”na hakaretler savuruyordu; “Puşt!.. P...venk!.. Deyyus!.. Namussuz!.. Üçkâğıtçı!.. Yalancı!..”
Tabîi; “reyting”ten memnun olan “RTÜK’ün cezası”ndan korkan sunucu bayan, “güya” müdahale ediyordu kadının sözlerine;
“Ne yapıyorsunuz siz?.. Neler diyorsunuz böyle?.. Bu sözleri burada sarfedemezsiniz!”
Kadın, gayet rahat ve pişkin;
“Şimdi ben ne dedim kiii?!?”
Daha ne diyeceksin be kadın!..
Bir zamanlar yatağını paylaştığın, çocuklarının babası olan bir adama demediğin ne kaldı ki?..
Ağzına geleni söyledin işte!..
Daha ne diyecektin?!?..
HERHALDE BEN GAZETECİ DEĞİLİM!
“Ergenekon Terör Örgütü sanıkları”nın “savunma”larına veya “savcıları suçlamaları”na ya da “Ergenekon avukatlığı”na soyunanlara bakıyorum da; “eski kocası”na hakaretler savurup, sonra da “ben ne dedim ki!” diyen o kadın geliyor gözlerimin önüne!..
O kadının, “ne dedim ki!” demesi gibi, Ergenekon sanıkları da, “biz ne yaptık ki?” diye savunuyorlar kendilerini!..
“Biz, ne yaptık ki?!?”
Daha ne yapacaksınız be adamlar?..
Yemediğiniz hangi “halt” kaldı ki!..
“Darbe girişimi”nden “suikast”a, “bombalama”dan “fişleme”ye kadar hemen her haltı yemişsiniz!..
Daha ne yapacaktınız ki?!?
Hani, merhum Üstad Necip Fazıl Kısakürek, bir şiirinde;
“Olanak, olasılık, eğilim,
Ya bunlar Türkçe değil,
Ya ben Türk değilim!”
Der ya, şu anda ben de böyle bir endişe içindeyim...
“Ya ben gazeteci değilim, ya da bunların yaptığı gazetecilik değil!”
Sözü, en aktüel isim olması dolayısıyla Mustafa Balbay’a getirmek istiyorum...
Biliyorsunuz; Balbay, “Cumhuriyet gazetesinin Ankara Temsilcisi”dir!.. Yine biliyorsunuz ki; “Ergenekon Terör Örgütü”ne yönelik operasyonlar kapsamında daha önce “gözaltı”na alınmış ve serbest bırakılmıştı... Ancak, önceki gün, Neriman Aydın isimli bir kadınla birlikte yeniden gözaltına alındı, aynı gece de “tutuklandı” ve Metris Cezaevi’ne gönderildi!..
Şimdi, “CHP’liler”den tutun da, TGC’ye varıncaya kadar, birçok kişi ve kuruluş “tutuklama”yı protesto edip, şöyle diyorlar;
“Mustafa Balbay ne yaptı ki?”
Daha ne yapsın be adamlar?..
40 AVUKATIN, 2003’TEKİ SUÇ DUYURUSU!
Hepsi bir tarafa; “27 Mayıs İhtilâli’nin yıldönümünden sadece 4 gün önce” yani 23 Mayıs 2003 tarihinde “Cumhuriyet’in manşeti”nden verdiği “Genç Subaylar tedirgin” başlıklı haber yeter!..
Çünkü o haberde kullanılan “Genç Subaylar” ifadesi, sadece “27 Mayıs İhtilâli’ni yapanlar” için kullanılan bir deyimdir!..
O günlerde; Av. Murat Alkan, Av. Hasan Solhan, Av. Abdullah Çiftçi ve Av. Hacı Ali Özhan’ın da aralarında bulunduğu “40 avukat” bu haber üzerine Ankara DGM Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunmuş ve özetle şöyle demişlerdi:
“...Sanık bu deyimi özellikle kullanmış ve TSK içindeki genç subayların TBMM ve TC hükümetini iskat etme ve vazifelerini yapmaktan men etmelerini sağlamayı amaçlamıştır.
Sanık yalan haberiyle ayrıca; askerleri kanunlara karşı itaatsizliğe teşvik etmiş, suçu övmüş ve suç işlenmesini tahrik etmiştir.
Sanık; haberinin genelinde, ordu mensuplarını Meclis ve Hükümet’e karşı kışkırtmakta, genç subayların 27 Mayıs 1960’ta olduğu gibi ihtilal yapabileceği imajını vererek, Meclis’in ve Hükümet’in AB Uyum Yasaları ve benzer yasa çalışmalarını engellemeyi hedeflemiştir.
Sanığın haberinin yayınlandığı günden sonra toplumda güven ve huzur bozulmuş, Sayın Genelkurmay Başkanı’nın basın toplantısı yaparak haberi lânetlediği saate kadar huzursuzluk devam etmiştir.
(....)
Eylemin Türkiye Cumhuriyeti yasaları ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne aykırı olduğu açıktır.
Ülkeyi kaosa sürükleyebilecek suçu işleyen sanığın sosyal statüsü, etkin ulusal bir gazetede yönetici olması, basın özgürlüğü zırhına sığınması, cezasız kalmasını engelleyemez.
(....)
Nitekim bu haberden sonra sayın Başbakan, ‘...fitne fücur...’, sayın Genelkurmay Başkanı da ‘...bu haber kaynağını lanetliyorum...’ şeklinde açıklama yapma ihtiyacı duymuşlardır.
Bu açıklamadan sonradır ki sosyal ve ekonomik alandaki stres, yerini sakinleşmeye bırakmıştır.
Ayrıca sanık kullandığı cümlelerin tamamının Genelkurmay Başkanı’nın ifadeleri olduğunu söylemiştir. Haberin yalan olduğundan haberi olmayan ordu mensuplarının, TSK’nın başı olan Genelkurmay Başkanı’nın ifadelerinden etkilenmemeleri mümkün değildir.
Şikayet konusu haber iki kişi arasında geçen konuşmalar ile ilgilidir. Sayın Başbakan da sayın Genelkurmay Başkanı da haberi yalanlamışlardır.
Bu da sanığın yalan haberi kasıtlı olarak hazırladığını göstermektedir.”
YAZDIRAN ERUYGUR VE TOLON MUYDU?
40 avukatın da vurguladığı gibi; Mustafa Balbay’ın yaptıkları; “fitne ve kaos” çıkarmaya yönelik bu haberle sınırlı kalsa, yine iyi!..
Ama Balbay; “28 Şubat’ın parolası” haline gelen ve “millet”e karşı sürdürülen “Topyekûn Savaş”ı 2003’ten sonra da devam ettirdi... “Eylem”leriyle devam ettirdi, “söylem”leriyle devam ettirdi!..
Bu süreçte de, bir “gazeteci” gibi değil, “cuntacı” gibi hareket ettiğini söylemek zorundayım!..
Hadi, “o manşet”ten ve “manşetin perde arkası”ndan başlayalım:
Balbay’ın 2003 yılı başında Cumhuriyet gazetesinde attığı “Genç Subaylar Rahatsız” manşeti, Türkiye’de uzun süre tartışılmıştı. Söz konusu manşetin, Şener Eruygur’un Jandarma Genel Komutanı olduğu dönemde “Ayışığı” ve “Yakamoz” darbe planlarına uygun atılmış bir manşet olduğu günlerce konuşulmuştu!..
Hedefin, “Yetim” kod adı verilen dönemin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’ün görevden çekilmesini sağlamak ve “Gemi Aslanı” kod adlı Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a gözdağı vermek olduğu ifade ediliyordu.
“Darbe plânları”ndan haberdar olan dönemin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök, haberin gayesini çok iyi bildiği için, haberi yalanlamakla kalmamış, şu çarpıcı cümleyi sarf etmişti: “Çok ağır olacak ama, bu haberi yapanı lânetliyorum.”
İddiaya göre Mustafa Balbay’a bu haberi emekli Orgeneraller Şener Eruygur ve Hurşit Tolon yazdırmıştı.
Mustafa Balbay ile “Genç Subaylar Rahatsız” manşetinin ardından görüştüğünü ifadesinde kabul eden Ergenekon tutuklusu Jandarma İstihbarat Dairesi eski Başkanı Tuğgeneral Levent Ersöz de; “Genel Komutan (dönemin Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Şener Eruygur) talep etti, ben de görüştüm” demişti!..
Ama, dedim ya;
Balbay’ın “darbesever”liği, o manşetle sınırlı kalmadı... Balbay, hemen her “kritik olay” ve “kritik dönem”de, sürekli “askerlerle kol kola” oldu!..
BALBAY’IN ESRARENGİZ İLİŞKİLERİ!
Muhabirlerimiz Kenan Kıran, Murat Alan ve Aslan Değirmenci işte bu “kucak kucağa”lığın çetelesini tutmuşlar ve unutanlar için hatırlatmada bulunmuşlar;
¥ Mustafa Balbay, başörtüsü yasağını üniversitelerde sona erdirecek olan Anayasa Değişiklik Teklifi’nin, TBMM’de ezici çoğunluğu oluşturan 411 oyla kabul edilmesi ve Köşk’e gönderilmesinin ardından, Genelkurmay Başkanlığı’nda kuvvet komutanları ile yapılan gizli toplantıya katılmıştı.
¥ Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni İbrahim Yıldız, 15 Şubat 2008 tarihinde Ergenekon sanığı İlhan Selçuk’la yaptığı telefon görüşmesinde söz konusu toplantıdan bahsediyor. İbrahim Yıldız, İlhan Selçuk’a, “Genelkurmay’da kuvvet komutanları toplantı yapmışlar... Balbay konuşmuş... ‘Bunları haber yapmayın’ demişler. ‘Bunları yazmayın’ demişler” ifadesini kullanmış.
¥ Mustafa Balbay; Ergenekon tutuklusu olan Türk Metal Sendikası Başkanı Mustafa Özbek'in sahibi olduğu TUSAM’da 'İç Güvenlik ve Terör Danışmanı' sıfatını kullanıyor. TUSAM ise Cumhuriyet Strateji ekine destek çıkıyor.
Strateji ekinin Yayın Danışmanı ise Mustafa Balbay... Balbay; Avrasya TV'de program yapıyor. ART’nin başında ise yine Ergenekon sanığı Mustafa Özbek var.
¥ Mustafa Balbay’ın ismi darbe günlüklerinde önemli bir yer tutuyor. Deniz Kuvvetleri eski Komutanı emekli Oramiral Özden Örnek'e ait olduğu tespit edilen günlüklerde, Sarıkız ve Ayışığı adı verilen darbe girişimlerinin nasıl hazırlandığı şöyle anlatılıyor:
5 Aralık 2003: Akşam üstü Cumhuriyet gazetesinden Balbay aradı. "Başbakan'a zor anlar yaşatmışsınız, doğru mu" dedi.
Ben de "hayır" dedim.
¥ Mustafa Balbay’ın, Cumhuriyet Gazetesi’nin Jandarma bünyesinde ücretsiz dağıtılması için, Ergenekon tutuklusu emekli Tuğgeneral Levent Ersöz’le pazarlık yaptığı da ortaya çıkmıştı.
Polisin teknik takibine takılan bir konuşmaya göre; Çankaya Belediye Başkanı Muzaffer Eryılmaz; Mustafa Balbay’ı aramış, Cumhuriyet gazetesi için bir şey yapıp yapamayacağını sormuş, Balbay da Başkan Eryılmaz’dan gazetenin asansörünü belediyeye ait firmalardan birinin yapmasını istemiş!..
¥ Hatırlarsınız... Cumhuriyet gazetesi Ankara Bürosu’nun kullandığı Atatürk Bulvarı üzerindeki bina, Aydın Doğan’a aitti... Şimdiki binalarına taşınmalarında da Doğan maddi destek sağlamıştı.
Yeni binanın restorasyonu da CHP’li Çankaya Belediyesi tarafından yaptırılmıştı.
Tüm bunları Ergenekon’dan sorgulanan gazetenin İmtiyaz Sahibi İlhan Selçuk, yaptığı bir telefon görüşmesinin sorulması üzerine anlatıyordu.
Gazetenin yeni binasının Çankaya Belediyesi tarafından restore ettirildiği bizzat CHP’li Belediye Başkanı tarafından da doğrulanmıştı.
ACABA BEN Mİ ANORMALİM?
Görüyorsunuz ya; ne kadar “karıncalı iş” ve “tartışmalı” ortam varsa, Balbay, tam ortasında!..
Sorarım size, bütün bu gidip-gelmeler veya yapıp-etmeler, sadece “gazetecilik”le izah edilebilir mi?.. Bunlar “gazetecilik” ise; demek oluyor ki, ben “gazeteci” değilim!.. Bunlar, “normal, rutin işler”dense, bu durumda, bende bir “anormallik” var demektir!..
Çünkü ben, bırakın “kapalı kapılar ardında gizli-kapaklı görüşmeler” yapmayı, gazetedeki kendi odamın kapısını bile sürekli “açık” tutarım ki; “misafir”lerimi herkes görsün, konuşmaları herkes duysun ve herhangi bir “yanlış anlama” olmasın!..
Benim “gazetecilik” anlayışım bu...
Bende “gizli-saklı iş” yok!..
“Kapalı kapılar ardında görüşme” ise hiç yok!..
Ha, bütün bunlara rağmen, Mustafa Balbay için “suçludur” diyemem...
O, bir “sanık”tır!.. Bütün sanıklar gibi; “mahkûmiyet alıncaya kadar masum”dur!..
Ama, görüyorsunuz işte;
“Ateş olmayan yerden duman çıkmıyor!..”
Mustafa Balbay için;
“Ne yaptı ki, tutuklandı?” diye soranlar, artık şunu sormalıdır;
“Neler yapmamış ki?!?”
Tabiî, şunu da sormak lâzım;
Tüm bunları “yapan” Mustafa Balbay’dır ve içerdedir de, ona bunları “yaptıran”lar niye “dışarıda”dır?!?
Balbay, yoksa satışa mı geldi?..
==============
Sen de mi Rahmi Koç!
“Göz önünde olan kişi”ler, hemen her hareketlerine veya her söylediklerine dikkat etmek durumundadır... Çünkü onlar; “Sarı çizmeli Memetağa” gibi, “sıradan bir kişi” değildir!.. Onlar “ünlü”dür, onlar “idol”dür!.. Topluma “örnek” olurlar, insanlara “yön” verirler!..
“Sıradan bir kişi”nin yaptığı yanlış, sadece kendisini bağlar!..
Ama “idol”lerin yanlışı, ülkeyi bile felâkete sürükleyebilir!..
“Ünlü”lerin, işte böyle bir “sorumluluk”ları vardır... Ama, şu da vardır: Onlar da “lâyüs’el” değildir!.. Gün gelir, “hesap vermek” durumunda kalabilirler!.. Tıpkı, Rahmi Koç gibi!..
Bugünlerde “Aydın Doğan’ın Hükümet’le yaptığı kavga”nın bir benzerini, 1997’de Refahyol Hükümeti’ne karşı Rahmi Koç yürütüyordu!..
Ama, görünen o ki; Rahmi Koç’un “yıkma-devirme” hevesi hâlâ devam ediyor!.. Ne var ki; bu girişimler; “Cindoruk ve arkadaşlarına parçalattırılan DYP” olayı gibi gizli-saklı kalmıyor!..
Rahmi Koç’un her adımı “deşifre” oluyor... Meselâ; “Hurşit Tolon’la GATA’da 1 saat boyunca neleri konuştuğu” merak ediliyor...
Ya da; “Tuncay Özkan’a 8 Trilyon 440 Milyar Lira’yı ne maksatla verdiği” de sorgulanıyor!..
Şunu demek istiyorum: Hiç kimse, “hesabını veremeyeceği bir söylem ve eylem içinde olmamalı”dır!.. Hele de “göz önünde” iseler!..