Başörtüsü sorununun çözümünde sona doğru!
Bir yandan, geçirmekte olduğum "grip"ten dolayı vücudumu dinlendirmek, bir yandan da "Meteoroloji'nin yoğun kar yağışı uyarısı"na kulak verip yolda kalmamak için, ilk defa önceki akşam erken saatlerde ayrıldım gazeteden... Eğer "Horhor çeşmesi" gibi akan burnum ve yolda kalma endişesi olmasaydı, “son karar”a kadar gazetede kalacak ve ne yalan söyleyeyim; "toplumsal mutabakat"tan sonra, "kurumsal mutabakat"ın da sağlanması mutluluğunu an be an "gazete"de yaşayacaktım... Ama olsun; yine yaşadım... Gece geç saatlerde gelen bir telefondan, "başörtüsü" konusunda "kurumsal mutabakat"ın da sağlandığını öğrendim... "Artık tamam"dı... AK Parti ve MHP kurmayları; verilen "ara"larla birlikte toplam "5 saatlik bir maraton"un ardından "anlaşma"ya varmışlardı.
İşte bu, "tarihi bir gün"dü!..
Ve, "tarihi bir an!.."
Yaklaşık "40 yıl"dır Türkiye'nin gündemini meşgul eden, onbinlerce kızın istikbalini karartan ve "yasadışı zorbalık"lara zemin hazırlayan bir "yasak" işte kalkıyordu...
Bu yasak yüzünden nice "ocak"lar sönmüş, nice "umut"lar kararmış ve nice "bunalım"lar yaşanmıştı!..
Dile kolay, tam 40 yıldır!..
1969'dan bu yana!..
STK'LARI KUTLUYORUM!
çok iyi biliyorum ki; "birileri" bu “tarihi mutabakatı” kaşıyacak ve bunun bir "rövanş alma" olduğunu iddia edecek.
Hayır, bir "rövanş alma" değildir bu... Bir "hakkın teslimi"dir ki; gerek AK Parti'nin, gerek MHP'nin kurmaylarını, bu "hakkın teslimi"ne önayak oldukları için kutlamak gerekir!..
"Haklı talep"lerini her platformda dile getiren, "kar" demeden "yağmur" demeden, "sıcak" demeden "soğuk" demeden "başörtüsüne özgürlük" diye haykıran "İnanç özgürlüğü Platformları"nı da kutluyorum...
Onlar; "AK Parti geldi, eylemler kesildi!.. Hani, nerede özgürlük diye bağıranlar?" deyip de her Cumartesi günü İzmit'te, Ankara'da, Sakarya'da, Konya, Van, İstanbul, Akyazı ve İzmir'de düzenlenen eylemleri görmezden gelenlere inat, hemen her hafta; "özgürlük, hemen şimdi" diye haykırmayı sürdürdüler!..
Dedim ya, bu "platform"ları da can-ı gönülden kutlamak gerekir!.
Ben, bu vesileyle, o çocukların "ana"larını, "kardeş"lerini ve "baba"larını da kutluyorum... çünkü onlar da, "başörtüsü mağdurları"nı hiç yalnız bırakmadı, "eylem"lerine sürekli destek verdiler!..
Tabiî; Mazlum-Der ve onun şu anki genel başkanı Dr. ömer Faruk Gergerlioğlu başta olmak üzere, eylemlere destek veren özgür-Der, Ak-Der, İnsan-Der, Umut-Der, Gökkuşağı Derneği, Memur-Sen ve Anadolu Gençlik Derneği gibi "sivil toplum kuruluşları"nı da kutluyorum.
Malûm, hiç kimse "ağlamayan çocuğa meme vermez!"
Onlar "hak" talep ettiler ve işte sonunda aldılar!.
Hepsini, herkesi kutluyorum!..
MUSTAFA AĞABEY'İN çABALARI
Yine bu vesileyle Genel Yayın Koordinatörümüz Mustafa Karahasanoğlu ağabeyi de kutlamak istiyorum.
Zira, bazılarının; "Hep eleştiri, hep eleştiri!.. Hiç çözüm teklifiniz yok mu sizin?" dediği bir dönemde, Mustafa Ağabey, Anasol-M Hükümeti'nin Başbakan Yardımcısı Hüsamettin özkan'dan randevu almış ve Ankara'ya gitmişti...
Yıl, "2002'nin başları"ydı...
Uzatmayalım... Mustafa Karahasanoğlu ağabey ile Hüsamettin özkan arasında sohbet başlar!..
Mustafa Karahasanoğlu ağabey, gayet açık ve net söyler "çözüm teklifi"ni..
Der ki; "Başörtüsü yasağı konusunda, herkes topu birbirine atıyor!.. Hemen herkes; BAŞöRTüSü'ne değil de, TüRBAN'a karşı çıktığını söylüyor!.. Bu söylemler arasında da, meselenin özü kaybolup gidiyor!.. Sizin hükümetiniz, bu probleme gerçekten çözüm bulmak istiyorsa, nasıl bir çözüm bulmak istiyorsa, bunu net olarak ortaya koysun!..
Bugünlerde kimi TAVŞAN KULAK modelinden bahsediyor, kimi KUZU KULAĞI modelinden!..
Bizim, gazete olarak tavrımız net:
Tesettüre uygun olmak kaydıyla; hangi şekil ve model olursa, biz varız!..
İşte size söz: Yeter ki saçların görünmeyeceği bir model olsun, biz destekleyeceğiz!"
Bir de "teminat" verir Mustafa ağabey;
"Bu problem, bir kangren haline gelmekten kurtulsun... Bunun için, biz üzerimize düşeni yapmaya, Ecevit başkanlığında olsa bile, bu Hükümet'e destek vermeye hazırız!..
Herhangi bir eleştiri gelirse, olayı başka mecralara çekmek isteyen olursa; risk alır, onlara da karşı çıkarız!"
Bunları söyleyen Mustafa Karahasanoğlu ağabey, yanında götürdüğü "örtünme modelleri"ni koyar masaya...
10 kadar örtünme şeklini gösteren modeller, karikatüristimiz Kemal Güler tarafından çizilmiştir!..
"Alın" der, "Bu modellerden hangisine aklınız yattıysa, onu seçin!.. Veya siz bir model bulun!.. Yeter ki; yıllardır kanayan bu yaraya bir merhem olalım."
Evet, Mustafa ağabey bunları söyler.
Son söz olarak da, "çözüme varız" der!..
Başbakanlık binasındaki bu görüşme, "sabahın ilk saatlerinde" gerçekleşir!..
Odada, Hüsamettin özkan'ın yanı sıra, o dönemde DSP Afyon Milletvekili olan Gaffar Yakın da bulunmaktadır!..
Konuşmalara o da şahit olur!..
Hüsamettin özkan, görüşmeden son derece memnun olmuştur... "Enteresan" der, "Vakit'ten böyle bir teklifin gelmesi son derece enteresan!.. Bu teklifinizi ilgili yerlerle görüşecek ve bir model üzerinde anlaşmaya varılmasını sağlamaya çalışacağım!"
Sonra da, "biraz ürkek" karşıladığı Mustafa ağabeyi "kapıya kadar" uğurlar!..
Ya sonra?..
Hakkını teslim edelim ki; Hüsamettin özkan, bu konuda epey çaba sarfetti...
Ama, olmadı.
Birileri, hep "takoz" koydu, hep "engel" çıkardı..
Aradan geçen "6 yıl"ın ardından!..
İşte, "büyük bir adım" daha atıldı...
Evet, bu "çaba"larından, bu "çözüm arama" girişimlerinden dolayı; izninizle Mustafa Karahasanoğlu ağabeyi, bir defa daha kutlamak istiyorum.
3 MADDEDE YAPILAN DEĞİŞİKLİK
İşte, nihayet çözüm bulundu.. Anayasa'nın 10. ve 42. maddeleri ile YöK Kanunu'nun ek 17. maddesi değişecek ve inşallah "yasaklı dönem" sona erecek!..
Anayasa'nın 10. maddesi şöyle oldu:
"Devlet organları ve idare makamları bütün işlerinde ve her türlü kamu hizmetlerinden yararlanılmasında kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadır."
42. madde de, şöyle oldu:
"Kimse, kanunda açıkça yazılı olmayan hiçbir sebeple eğitim ve öğretim hakkından yoksun bırakılamaz. öğrenim hakkının kapsamı ve kullanılmasının sınırları kanunla tespit edilir ve düzenlenir."
YöK Kanunu'nun ek 17. maddesi ise, tartışmalara son noktayı koyacak nitelikte:
"Yürürlükteki kanunlara aykırı olmamak kaydı ile yükseköğretim kurumlarında kılık ve kıyafet serbesttir. Hiç kimse başının örtülü olması sebebiyle yüksek öğrenim hakkından yoksun bırakılamaz ve bu yönde uygulama ve düzenleme yapılamaz. Ancak başın örtülmesi, kişinin yüzü açık ve kimliğinin tanınmasına imkan verecek ve çene altından bağlanacak şekilde olması gerekir."
İşte bu "değişiklik"ler dün "imza"ya açıldı ve 348 imzayla "tasarı" olarak Meclis'e sunuldu.
öyle inanıyorum ki;
"Yasal prosedür"ler yerine getirildikten sonra olay Meclis Genel Kurulu'na gelecek ve "40 yıllık yasak dönemi" sona erecek!.
ERTUĞRUL, BUNA "HAYIR" DİYEMEZ
Başbakan Sayın Tayyip Erdoğan, dün AK Parti Grubu'nda yaptığı konuşmada; herkesi ve özellikle de "medya"yı göreve çağırdı ve dedi ki;
“Katı ideolojik kabuklar düşünce ufkunu daralttı.
Hakikat kendine çağırıyor. 70 milyonla aramızda hiçbir perde kalmamalı. Yeter ki başkalarının hak ve özgürlüklerine karşı çıkmayalım. Herkesin, özellikle de medyanın toplumsal barışı güçlendirme sorumluluğuyla hareket edeceğine inanmak istiyorum.”
İşte bu noktada, ben de Hürriyet Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul özkök'e bir çağrıda bulunuyor ve "özgürleşme sürecine destek vermesini" istiyorum...
çünkü, bulunan çözüm formülü, "özkök'ün de hayır diyemeyeceği" şekildedir.
Hatırlarsınız;
Tarih 3 Ekim 2007...
İsmet Berkan, Radikal'deki köşesinde şunları yazmıştı:
"Eski Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer başta olmak üzere katı laiklik yanlılarına göre, başörtülü kadınlar evlerinde oturmalı, üniversitede eğitim görmemeli, bunun doğal sonucu olarak mesleksiz ev kadınları olmalıdırlar."
Berkan'a ertesi gün cevap veren Ertuğrul özkök ise; "Ya o babalar ve kocalar" dedikten sonra, yazısını şöyle bitirmişti:
"Eğer onu Berkan'ın dediği gibi gerçekten "başörtüsü" olarak kabul ediyorsak, türbanı başörtüsü gibi bağlamak, iyi niyeti göstermek açısından güzel bir adım olmaz mı?”
Gördüğünüz gibi;
AK Parti ve MHP kurmayları; "hiç kimse"nin ve özellikle de Ertuğrul özkök'ün "hayır" diyemeyeceği bir "formül" bularak, "iyi niyet"lerini göstermişler ve "güzel bir adım" atmışlardır!.. Evet, “türbanı, başörtüsü gibi bağlamak” formülünü bularak... Buna rağmen karşı çıkmak, buna rağmen direnmek ve buna rağmen endişe belirtmek, herhalde "iyi niyet"le ve "samimiyet"le bağdaşmaz!..
Evet, özkök de bu sürece destek vermelidir!..
Sadece özkök değil, CHP kurmayları ve Bay Baykal da bu sürece destek vermelidir!..
CHP'NİN çİFTE STANDARDI!
Yıllardır, "Biz başörtüsüne değil, türbana karşıyız" diyen CHP'lilerin ve Bay Baykal'ın, üzerinde uzlaşılan "Anadolu usûlü baş bağlama" biçimine karşı çıkması, "samimiyet"le bağdaşmaz!..
Kaldı ki;
"CHP Grup Toplantıları"na getirilen "başörtülü" kadınların da taktıkları, aslında "türban"dır!..
Ve yine;
22 Temmuz seçimlerinden önce CHP Sakarya İl Teşkilatı'nın propaganda afişi olarak kullandığı "seçim otobüsü"nün üzerinde bulunan hanımın örtünme şekli de "başörtüsü" değil, "türban"dır!..
Ama, buna rağmen, Hükümet; “çene altından bağlama” şeklini getirerek, bir anlamda “CHP’nin talepleri”ni de yerine getirmiş oldu!..
O halde, hâlâ direnmek niye?
Hâlâ “Türban, son dönemin ürünüdür... Türbanın, İslamiyet’in özünün bir parçası olduğunu iddia etmek, bir büyük aldatmacadır. Türban, Türkiye’nin dışından ithal edilen bir olaydır. önümüze böyle bir olay getirilip dayatılmıştır.”diyerek, “korku pompalamak” niye?
Aslına bakarsanız, “Baykal’ın yaşadığı çelişki”ye, en güzel cevabı dün sayın Devlet Bahçeli verdi.
Bahçeli, Edibali’den bahsederek milliyetçi olunamayacağı gibi, başörtüsünü seçim otobüslerinde resim malzemesi olarak kullanıp, üniversitelerde buna karşı çıkarak ve ortak değerleri çatıştırarak laiklik savunuculuğu yapılamayacağının da çok iyi bilinmesi gerektiğini söyledi.
Gerçek de bu değil mi;
Başörtüsünü, bir yandan seçim otobüslerinde “propaganda malzemesi” olarak kullanacaksın, ama öte yandan “üniversitelerde örtü özgürlüğü”ne karşı çıkacaksın!..
Bu ne perhiz, bu ne turşu?..
ARTIK NORMALLEŞELİM!
Lafı uzatmanın âlemi yok.. öyle veya böyle bir “formül” bulunmuştur... Bu formülün, “herkesi tatmin etmesi” elbette mümkün değildir...
“Lehte” ve “aleyhte” söz söyleyenler olacaktır...
Bunları anlayışla karşılamak gerekir!..
Ne var ki;
“çözüm süreci”ni tamamen baltalayacak ve çözümsüzlüğe yol açacak söylem ve eylemlerden de şu aşamada kaçınmak gerektiği kanaatindeyim.
Zira;
“Dimyat’a pirince giderken, evdeki bulgurdan da olmak” gibi bir risk, her zaman vardır!
Hele de, CHP’lilerin ve bazı örgütlerin “provokatif girişimler”e hazırlandıkları şu günlerde!..
Herkes, “görev” ve “sorumluluk” duygusuyla hareket etmeli ve “normalleşme”ye katkıda bulunmalıdır...
“Gerilim”in kimseye faydası olmaz!
Bilmem, anlatabildim mi?
----------
İntikam!
önce, AA’dan saat 13.39’da geçen haberi vereyim:
“Kadın kuruluşları temsilcilerinin de aralarında bulunduğu bazı dernek, kitle örgütü ve sendikaların yöneticileri, AK Parti ve MHP’nin üniversitelerde türbanın serbest bırakılması için üzerinde anlaştıkları Anayasa değişikliğinin, TBMM Başkanlığı’nda işleme konulmaması için dilekçe verdi. TBMM Başkanvekili Güldal Mumcu, “Türban çağdışı, ortaçağ karanlığına doğru Türkiye’yi götüren bir simgedir” dedi.”
örgüt yöneticileri, ilk olarak CHP Grup Başkanvekili KemalKılıçdaroğlu’nu ziyaret etmişler...
Kılıçdaroğlu, ziyaret esnasında demiş ki;
“Cumhuriyet’ten intikam almak isteyenler bugün bayram yapıyor!..”
Bay Kılıçdaroğlu’na sormak gerekir: “Cumhuriyet” rejiminin “başörtüsü” veya “inanç”larla bir sorunu var mıydı?.. Elbette yoktu...Dolayısıyla, bir “intikam alma” sözkonusu olamaz!..
Merak ediyorum;
Bazılarının “bayram” yaptığı iddia edilirken, “kin ve öfke” saçanlar da, şimdiye kadar “İslâm’dan intikam almak” isteyenler miydi acaba?..
Evet, kim; kimden intikam alıyor?..