Dış ve İç Sömürgeciler
Dış ve iç sömürgeciler, sömürdükleri ülkeye ve halka karşı şu siyaseti takip ederler. 1. Böl, parçala ve hükm et. Ülke halkının sarsılmaz bir birlik teşkil etmesi onlar için en büyük engeldir. Binaenaleyh halk birbirine düşman, birbiriyle kavgalı, kendi aralarında çekişen ve tepişen bir yığın fraksiyona ayrılmalıdır. Türkiye halkı Türk Kürt ve diğer etnik gruplara, Sünnî ve Alevî, Laik Dinci, Sağcı Solcu ve daha bir sürü fraksiyona ayrılmıştır. Bunlar çeşitlilik, farklılık olarak vardı ama sömürgeciler bunları birbirine düşman etmişlerdir.
2. Ülkeyi, halkı devleti sömürebilmek, soyabilmek, "güzelce" idare edebilmek için halk yığınlarını cahil bırakmak, onları millet statüsünden çıkartıp yığın ve sürü statüsüne indirmek... Cahil sürüler iki şekilde oluşturulur: Birincisi okulsuz ve eğitimsiz bırakarak. İkincisi okul ve eğitimle.
3. Ülkenin ve halkın ana, temel, esas kimliğini erozyona uğratıp yabancılaşmayı yaygın hale getirerek.
4. Edebî, yazılı yüksek kültür dilini bozarak, başka bir tâbirle halkı lisansız bırakarak.
5. Ahlâkı, fazileti, yüksek karakteri, iffeti, namusu, şerefi, ülkeyi ve halkı ayakta tutan bütün hasletleri dinamitleyip darbeleyerek.
6. Kokuşmayı ve rüşveti yaygın hale getirerek.
Tarihin kaydettiği en büyük, güçlü, enteresan cihan devletlerinden biri, belki birincisi Osmanlı devleti idi. Osmanlı devleti bir "Milletler birliği" idi. Güç "İslâm milletinde" idi. İslâm milleti, ırk ayırımı yapılmaksızın bütün Müslümanlardan oluşuyordu.
Sömürgeci, emperyalist, İslâm düşmanı misyonerler Tanzimat'tan sonra Osmanlı Müslümanları arasına menfi kavmiyetçilik tohumları ektiler. Misyoner Hamlin tarafından kurulanRobert Kolej bu konuda öncülük yaptı.
Daha sonraları Ziya Gökalp'in müridi mi desem, üstadı mı desem, Yahudi Moiz Kohen, Tekin Alp takma adıyla Türkçülük ve milliyetçilik kitapları yazdı ve bunlardan birine "Kahr Olsun Şeriat" başlıklı bir bölüm koydu.
Sultan Abdülhamid tahttan indirildikten sonra Jön Türkler, İttihadçılar devleti ebed-müddeti on sene içinde çökerttiler. Onların Pantürkizm ideolojisi meşhurdur.
Millî Mücadele'den sonra Türkiye Lozan anlaşmasının gizli protokolleri ile gerçek hürriyetini kaybetti.
Yoğun bir yabancılaşma ve yabancılaştırma başladı.
Bu işi Müslüman çoğunluk yapmayacağı, yapamayacağı için misyon Sabataycılara verildi.
Din, dil, tarih, eğitim, hukuk konusunda dehşetli baskılar ve manipülasyonlar yapıldı.
Bu baskı ve manipülasyonlar neticesinde edebî, yazılı ve zengin kültür lisanı çöktü.
İki ayrı ve birbirine zıt tarih meydana getirildi. Düzmece tarih gerçek tarihi gölgeledi.
Millî mimarlık ve şehircilikten vaz geçildi, ülke zevksiz, sanatsız, yabancı beton yığınları ile dolduruldu.
1928'den önce yazılmış, basılmış kitaplar, arşiv vesikaları, hattâ mezar taşları okunmaz, anlaşılmaz hale getirildi.
Türkiye toplumunun temelini, atomunu oluşturan aile çökertildi.
Loncalar, ahîlik teşkilatı, fütüvvet ahlâkı yok edilerek; iş, ticaret, sanayi hayatı çökertildi.
Hedonizmin en bayağısı ve aşağısı olabildiğince teşvik edildi.
Toplumu ayakta tutan iffet ve hayâ yıkıldı.
Nihayet 2000'li yıllara geldik.
Manzaraya bakalım:
Din ve ahlâk darbelenmiştir. Milyonlarca vatandaş doğru dürüst din ve ahlâk eğitimi alamamıştır.
Bu Müslüman memlekette beş vakit namaz kılanların sayısı yüzde 10'a düşmüştür.
Tevhidî eğitime karşı kurulan Tevhid-i Tedrisat eğitimi iflas etmiştir.
Demokrasi dejenere edilmiştir.
Resmî ideoloji saltanat ve terörü sürmektedir.
Toplum "Şifahî ve bedevî bir toplum" haline getirilmiştir.
Halk yığınları, kendi yararlarına ve zararlarına olan şeyleri anlamaz, ayırt etmez, idrak etmez hale getirilmiş, zombileştirilmiştir.
Türkiye'nin sosyal, kültürel yapısına ve kimliğine uygun olmayan hukuk sistemi (veya sistemsizliği) sonucunda büyük ve müzmin bir hukukî kriz baş göstermiş, toplum tıkanmıştır.
Rüşvet, talan, haram rant yeme, her tür suiistimal almış yürümüş, ortaya (belki de) 500 milyar dolarlık bir kara para birikimi olmuş, ülke gırtlağına kadar kokuşmuştur.
Emanetlere hıyanet edilmektedir.
Eşitlik yoktur. Çoğunluğu oluşturan Müslümanlar tam manasıyla eşit değildir. Onlar bir tür sömürge yerlisi otokton halk statüsündedir. Onların üzerinde daha eşit, en eşit güçlü azınlıklar vardır.
Ülkenin tapusu durumunda olan eski İslâm kabristanları ortadan kaldırılmıştır. (İstanbul'da Karacaahmet mezarlığı ile Eyüp Sultan mezarlığı büyük tahribata rağmen ayakta kalabildi...)
Genç nesiller atalarının mezar taşlarını okumaktan aciz.
İslâm dinini büsbütün yıkamadıkları için şimdi dinde reform, dinde değişiklik, dinde yenilik, Kur'ân İslâmlığı, dinlerarası diyalog, ılımlı İslâm cereyanları ile dinî hayatı büsbütün çökertmek istiyorlar.
Modern Türkiye'de çivisi çıkmamış, dejenere olmamış tek müessese kalmamıştır. Bütün işler A'dan Z'ye kadar bozuktur.
Bendeniz yaşlı, güçsüz, tek başına yürüyen bir vatandaşım, Müslüman bir Türkiyeliyim. Bu yazdıklarımdan daha fazlasını yazamam.
Türkiye toplumu vahim şekilde hastadır.
Halkımızın, hele okur-yazar sınıfların bu yazdıklarımı bilmesi ve olumlu şekilde tartışması lazımdır.
Türkiye'yi İslâm'dan uzaklaştırarak ilerletmek, güçlendirmek, yüceltmek kuruntusu iflas etmiştir.
Türkiye varlığını, istiklalini, korumak istiyorsa İslâm'a dönmek zorundadır.
Hangi İslâm'a?
Geleneksel Kur'ân, Sünnet, icmâ-i Ümmet İslâm'ına. Şu husus da iyi bilinmelidir ki İslâmcılık İslâm demek değildir.
Resmî ideoloji kaldırılmalı ve tarihî devamlılık çizgisine dönülmelidir.
Fasa fiso aktüel haberlerin, boş dedikoduların, faydasız zevzekliklerin, magazin yayınlarının, incir çekirdeğini doldurmaz polemiklerin, bir bardak suda kopartılan fırtınaların hiçbir faydası yoktur, zararı çoktur.
Kendi iradesiyle ve kendi imkanlarıyla islah için çalışmayan bir toplum yıkılmaya mahkumdur.
Türkiye bugünkü durumuyla ayakta duramaz.
Ya kendimizi iyileştirmek, islâh etmek için topyekun bir seferberlik başlatacağız yahut bin bir rezalet, kokuşma ve kepazelik içinde büyük tufanı ve azabı bekleyeceğiz.
Bu ikisinden birini seçme hakkımız henüz var.