Osman Nuri Topbaş Efendi’den önemli mesajlar (3)
“Muhataplarınıza, saygınlık ifade eden kelimelerle hitap ediniz.”
İnce ruhlu insanlara yakışan bir üslup olarak anlıyoruz. Ahmed yerine Ahmed Bey, Mehmet Efendi, Ayşe Hanım, sevgili oğlum, kıymetli kızım, fedakâr eşim... gibi dilimizin edepten nasiplendiğinin alameti olan ifadelerdir. Bakara Sûresi’nin 282. ayetinin verdiği bir mesajı, hiç aklımızdan çıkarmamalıyız. “Allah’tan korkun. Allah size gerekli olanı öğretir.” Takva kimliğinin, insana kazandırdığı çok nimetler vardır. Takva, insanın Allah’tan korkarak yaşamasını, ilahi ölçülere riayet ederek hayat sürmesini, Allah’ı görüyormuşçasına, hayata çeki düzen verilmesini isteyen bir güzelliktir. İslâmiyetin inceliklerini kavrayamayanların, sohbet meclislerinden nasiplenmeyenlerin, bu ve benzeri incelikleri kavraması ve anlaması oldukça zordur.
“Firavunun sihirbazlarındaki şerefli tavır, bizlere örnek olmalıdır.”
Hocamızın bu ifadesini anlamak için, hemen vakit geçirmeden, Kur’an’a müracaat etmeliyiz. A’raf Sûresi’nin 109-126. ayetleri, ilgili hadiseyi büyük bir ibret tablosu olarak anlatır. Hz. Musa’nın asa mucizesi, Firavun’un sihirbazlarının deyneklerini yutar ve Firavun ile kavmi orada yenilir ve küçük düşer. Sihirbazlar ise, Hz. Musa’ya ve Rabbimize iman ederler. Buna sinirlenen Firavun, sihirbazlarını tehdit ederek, “Ben size izin vermeden ona iman mı ettiniz? Mutlaka ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama keseceğim, sonra da hepinizi asacağım” dedi. Bu tehdit karşısında, Müslüman olan sihirbazlar, hiç korkmadan, paniğe kapılmadan Rabbimize müracaat ederek, “Ey Rabbimiz! Bize bol bol sabır ver, Müslüman olarak canımızı al” dediler.
Rabbimizin emirleri, farzları karşısında, bir duruş sergilenmesi ifade ediliyor. Kolaylığa kaçarak, “Ya Rabbi! Bizi Firavun’un yapacağı bu işkenceye karşı koru, işkencelere tahammül edemeyiz, ne olursun bize yardım et” denmiyor. Üzerimize sabır yağdır yarabbi. Bize uygulanacak o ağır işkence karşısında dinimizden, imanımızdan dönmek istemiyor ve canlarımızı Sen’in yolunda seve seve vermek istiyor ve müslümanca can vermek istiyoruz. İşte mesaj budur. Allah’ın dinine karşı gösterilecek fedakârlık budur. Hocamız, böyle bir seviye elde etmenin yolunu da belirtiyor:
“İnsan, sevdiğine, sevdiği kadar fedakârlık yapar.”
Bunun yolu ise, çile çemberinden geçmektir. Seher aşıklarını, korkaklıkla, pısırıklıkla itham edenlerin ellerinde somut bir belgeleri yoktur. Kalemin ve gönlün yapacağı iş, kılıcın yapacağı işle kıyaslanmayacak kadar büyüktür. 10 senelik Medine devlet hayatında, savaşlar, seriyyeler ve gazvelerde ölen insan sayısı sadece 650 kişidir. Bunun 400 kadarı küfür cephesindeki ölü sayısı iken, 250 tanesi ise şehit olmuştur. İslâmiyet’e kılıç dini değil, kalem dini, mürekkep dini, kitap dini demek, hastaya yapılacak son müdahalenin ameliyat olduğunu bilmek ve kılıç müdahalesinin son çare olacağını hesaba katmak, son ümmetin temel şiarıdır. Hocamızın konumuz ile alakalı açıklayıcı ifadesi, cidden dikkat çekicidir.
“Halik’in bakışıyla, mahlûkata nazar etmelidir.”
Hz. Ali’ye ait olduğu söylenen bir söz vardır: Kudurmuş köpeği bile eziyet ederek öldürmek haramdır... Diğer taraftan, Efendimiz’in eşya ile, hadiseler ile olan irtibatı, iletişimi bizler için büyük irşattır. “Öldürürken güzel öldürün” buyuran Efendimiz, insana ne kadar değer vermektedir. Üzerine basarak hutbe irad ettiği ağaç kütüğü, küçük bir çocuğun elinden tutarak Medine şehrini dolaşması, bir kadının, aç bıraktığı kedi yüzünden cehennemi boylaması ve bir erkeğin merhamet ederek susamış bir köpeğe su verip cennete gitmesi, Uhud Dağı’nı sevdiğini, dağın da kendisini sevdiğini beyan etmiş olması ve daha sayılamayacak kadar hadiseler, bizler için sevmeyi, muhabbeti, fedakârlığı, insani ilişkilerin önemini anlatmakta ve ümmetinin her yerde ve her şartta örnek olmasını istemektedir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.