Ah Edep!..
Görgülü bir vatandaş olduğumu iddia etmeden, uzun yılların tecrübesiyle öğrenmiş olduğum bazı görgü kurallarını sıralamak istiyorum. Bunların bir kısmını, rahmet-i Rahman'a kavuşmuş eski büyüklerden öğrenmiştim. Bu kurallar genellikle İstanbul terbiyesi ve görgüsüdür; muhafazakâr kesimde geçerlidir. Yadırgayanlardan af dilerim.
1. Herkesin arasında gerek el, gerekse vücudun diğer yerlerindeki kemikler çatırdatılmaz veya çıtırdatılmaz. Büyük görgüsüzlüktür.
2. Çok samimî olmadığınız kişilerin evlerinde tuvalete gidilmez. Samimî ve dost kişinin evinde tuvalete gidilirse, zaruret derecesinde bir ihtiyaç dolayısıyla gidilir. Evler ziyaretçiler ve misafirler için umumî helâ değildir.
3. (Eski görgü ve terbiyenin ışığında bir kıyas:) Misafirlikte veya bir iş görüşmesinde cep telefonunuz kapalı olmalıdır. Cep telefonunu açık bırakmak ve zırt zırt konuşmak büyük bir görgüsüzlüktür, hem de ev veya büro sahibine hakaret ve saygısızlıktır.
4. Misafir gittiğiniz yerdeki kitap ve gazeteleri izinsiz eline almak, karıştırmak, okumak görgüsüzlüktür. İstisnaî olarak çok merakınızı çeken bir kitap için izin isteyip bakabilirsiniz. Diğer eşyalar için de aynı şey geçerlidir. (Çok samimî ve yakın dostlar, ölçülü olmak şartıyla bu kuraldan muaftır.) Doktor muayenehanelerinde, başka iş yerinde müşterilerin beklerken okumalarına mahsus malzeme için bu kural geçerli değildir. Bunları alıp okuyabilirsiniz. Düzeni bozmamak, okuduktan sonra tertipli bir şekilde yerine koymak şartıyla.
5. Önceden randevu almadan ziyarete ve misafirliğe gidilmez.
6. Yemek vakitlerinde gelmek için randevu talep edilmez..
7. Yarım ağızla yapılan davetler kabul edilmez.
8. Soru sormak ince bir iştir. "Bana bir soru yönelt, senin kim olduğunu söyleyeyim..." İnsanın ne mal olduğu sorularından anlaşılır.
9.Kartvizitiniz sizin ilminizin, irfanınızın, görgünüzün, kültürünüzün, zevkinizin küçük bir aynasıdır. Lütfen kartvizitiniz medenî bir insanın kartı olsun.
10. Bir lokantada yemeğe çağrıldıysanız garson önünüze bir menü listesi getirdiğinde en pahalı, en ağır yemeği seçmeyiniz.
11. En ucuzunu da seçmeyiniz. Dâvet eden üzülebilir.
12. Bir yere fikir ve görüşlerinizi açıklamanız için çağrılmış olma hali dışında çok konuşmayınız.
13. Kibar bir insan tükenmez kalemle (eskiden kurşun kalemi) yabancıların, hatırlı kimselerin yanında not tutmaz. Güzel ve zarif bir dolmakalem...
14. Kenarını fare kemirmiş gibi yırtık kağıtlara adres veya telefon numarası yazılıp verilmez. Her şey sizin temizliğinizin, nizam ve intizamınızın aynasıdır.
15. Kapı sadece bir kere çalınır, beklenir. Hemen açılmazsa birkaç dakika daha beklenir. Yine açılmazsa ısrar edilmez ve geri dönülür. Kapının zilini deliler gibi üç, beş kere uzun uzun çalmak görgüsüzlük ve terbiyesizliktir.
16. Kibar, asil, görgülü bir insan asla gıybet etmez.
17. Toplu taşıma vasıtalarında cep telefonu ile konuşulmaz.Konuşmak gerekirse çok hafif sesle konuşulur, diğer yolcular duyup rahatsız edilmez.
18. Toplu taşıma vasıtalarında, sokakta, meydanda, lokantada, pastahânede, şurada burada terbiyeli ve görgülü hanımlar ve genç kızlar hafif meşrep şekilde gülmezler, kahkaha kopartmazlar, yılışıklık yapmazlar, gevrek gevrek şehevî çıngıraklı sesler çıkartmazlar.
20. Büyüklerin ve küçüklerin yanında ayak ayak üstüne atılmaz.
Müslümanlara, dindar kimselere hitap ediyorum. İslâm edep, ahlâk, incelik, nezaket, kibarlık, görgü demektir. Şehirlerde yaşayan dindarların mutlaka ince olmaları gerekir. Kabalık, vahşilik, bedevilik demektir.
Ülkemizde son yirmi otuz yıl içinde büyük bir iç göç yaşandı ve büyük şehirlerde nüfus patlaması oldu. Nüfusla birlikte ahlâksızlık, görgüsüzlük, edepsizlik de patladı, suçlar ve edepsizlikler alabildiğine arttı. Kırsal kesimden gelen genç nesillere maalesef yeteri kadar nezaket, edep, terbiye, görgü öğretilemedi.
Eski İslâm Osmanlı görgüsünde, herkesin arasında görenleri imrendirecek şekilde yemek yemek içmek çok ayıptı.
Görgülü bir vatandaş, sokakta dürüm, yarım ekmek içinde kokoreç veya döner yemez. İki genç kız, ellerinde kumpirler, hem yiyorlar, hem yürüyorlar, hem de (.....) gibi kıkır kıkır gülüyorlar. Felaket!..
Müslüman, muhafazakâr gençlere görgü dersleri verilmelidir.
Sultanahmet parkında başı örtülü genç kızların yanlarındaki genç erkeklerle laubali şekilde yürümeleri, oturmaları, hattâ pek sıkı fıkı olmaları akıl almaz bir terbiyesizlik, görgüsüzlük, kabalıktır.
Müslümanlara yılışıklık, gevezelik, zevzeklik, soytarılık, farfaracılık, müptezellik yakışmaz. Müslüman efendi insandır, edepli insandır, hayâlı ve iffetlidir.
Sokakta, toplu taşıma vasıtasında herkesin içinde utanmadan, arlanmadan öpüşen, koklaşan insanlar terbiyesiz ve görgüsüzdür.
Kafelerde, tatlıcılarda, şurada burada çılgınlar gibi gülüşen, kahkaha kopartan kızlar çok utanılacak bir durumdadır.
Her şeyin bir kuralı, bir (kaba tâbirdir ama) raconu vardır. Kabahatler ve ahlâksızlıklar gizli yapılmalıdır.
Kuru dindarlıkla, yüzeysel sofulukla meselelerimizi halledemeyiz. Yüksek, vasıflı, güçlü, şehirli, medenî, ruh soyluluğuna sahip, görgülü, ince, nazik, halim, mürüvvetli, kerim Müslümanlar olmalıyız. O hale geldik ki, şu saydığım sıfatların tamamının mânâsını doğru dürüst bilen kaldı mı?
Cemaatlerin, tarikatların, vakıfların, grupların yetiştirdikleri, korudukları genç Müslümanları terbiyeli ve görgülü olarak yetiştirmeleri onlar için vazifedir, temel bir yükümlülüktür.
Kaba, görgüsüz, nezaketsiz Müslüman istemiyoruz.
Ah edep, ah edep, ah edep... Bizi bırakıp nerelere gittin?..