Ölüm kuyuları, ölüm timleri ve Ergenekon'un dış bağlantısı
Ergenekon davasının 1909 sayfadan oluşan ikinci iddianamesindeki iddialar dudak uçuklatan cinsten. Siyasi partileri bölme ya da yönetimini değiştirme, liderleri tasfiye etme, Cumhuriyet mitingleri düzenleme (bu mitinglerin aslında Türkiye'yi, sokakları bölmeye yönelik olduğuna dair yazılarımı hatırladım), fişleme, terör örgütü kurma, uyuşturucu trafiği, Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni ortadan kaldırma, halkı isyana teşvik ve devlet kurumlarını kontrol altına almaya yönelik planlar ve daha akla gelebilecek ve gelmemesi gereken bir sürü iddia.
İddianameye göre, ortada tam anlamıyla teşkilatlanmış Türkiye'yi yeniden biçimlendirmeye yönelmiş, bütün iktidar aygıtlarını kontrol altına alma planı yapmış, yeni bir ülke-yeni bir devlet yapılanmasına yeltenmiş bir örgütlenme söz konusu. Süreci izlerken insan bu ülkede ne kadar güvensizlik içinde yaşadığını hatırlıyor ve ürküyor. Yine gelişmeleri izlerken devlet otoritesinin ne kadar kolay istismar edilebildiği, bu iktidarın bir yerinde yer edinen çevrelerin ne kadar kolay kontrolden çıkabildiği, ne kadar şımarabildiği, ne kadar arsızlaşabildiği bütün dehşetiyle ortaya çıkıyor.
Belki Cumhuriyet tarihinin en büyük iç sorgulamalarından biri yapılıyor. Bugüne kadar tanık olduklarımızın dışında daha çok şey göreceğiz anlaşılan. Çünkü gerçekler ortaya çıktıkça bilinmeyenler listesi de uzayıp gidiyor. Komplolar, darbe planları, toplumsal ayrışma tahrikleri, terörle mücadele adı altında yürütülen gizli iktidar arayışları, kirli ortaklıklar, örtülü operasyonlar, faili meçhuller, gizli sorgu ve infaz evleri gibi Türkiye'nin yakın tarihine ilişkin ne varsa bir bir ortaya çıkıyor. Elbette bunlar şu an için sadece iddialar. Gerçekleri mahkeme kararları belirleyecek.
Ama dikkat ediyor musunuz, tek bir şey ortaya çıkmıyor. Ortaya çıkmak bir tarafa, o konuyla ilgili küçük de olsa bir tartışma, sıradan bir ihtimal, bir işaret, bir cümle görmüyoruz, duymuyoruz, okumuyoruz. Böylesine kapsamlı bir çalışma, örgütlenme, girişim dar bir alana sıkıştırılabilir mi? Dünyanın hangi ülkesinde bu tür bir yapılanma kendi başına buyruktur, dış dünyadan yalıtılmıştır, tamamen o ülkenin içerideki güç dengeleriyle sınırlıdır? Bundan çok daha küçük örgütlenmelerin bile çok derin uluslararası bağlantıları olduğunu şahit olduk. Bırakın devlet içindeki yapılanmayı, küçücük örgütlerin bile uluslararası bağlantı ve etkilerden yoksun hareket edemedikleri bilinirken, merkez iktidar içinde kümelenen bu yapıların hiçbir ülke ve güçle bağlantılı olmaması düşünülemez bile.
Peki öyleyse niye bu konuda hiçbir tartışma olmuyor? Şu itirazları duyar gibi oluyorum: Ortada ulusalcı bir yapılanma var, anti emperyalist bir duruş var. Türkiye'nin bağımsızlığını esas alan bir örgütlenme var…
Oysa böyle yapılanmaların dış bağlantılar söz konusu olduğunda hiçbir ideolojisi olmaz, kutsalı olmaz. En ulusalcı yapıların bile en karşıt güçlerle işbirliği yapabildiğini bilmiyor muyuz? İster ulusalcı olsun, ister İslamcı olsun, ister solcu olsun benzer her yapılanma birileriyle işbirliği halindedir. Türkiye gibi, askeri müdahaleler tarihi tamamen dışarıya bağlı bir ülkede bu söz konusu bile olamaz.
28 Şubat döneminde de böyle olmuştu. Askeri müdahale süreci bütün boyutlarıyla tartışılmıştı. Türkiye'deki iç iktidar kavgası ortaya serilmişti. O zaman da bu müdahalede kimlerle işbirliği yapıldığına dair hiçbir tartışma yapılmadı. Sanki bu müdahalenin İsrail aşırı sağı ile, ABD'deki bazı güç merkezleriyle hiç bağlantısı olmamıştı. O zaman da konuyu kapsamlı şekilde tartışanlar bu boyuta ilişkin hiçbir şey söylemediler. Şimdi aynısı oluyor. Ergenekon operasyonunun uzman yazarlarından dış bağlantı konusuna ilişkin tek cümle okumuyoruz. Oysa yıllar geçtikten sonra 28 Şubat müdahalesinin aslında kimlerin projesi olduğu net biçimde ortaya çıktı ve hepimiz gördük.
Ölüm kuyuları, gizli işkence merkezleri ortaya çıkıyor. Yüzlerce faili meçhule ilişkin ipuçları ortaya çıkıyor. Cizre eski Belediye Başkanı'yla, tutuklanan Albay Cemal Temizöz'le ilgili iddialar ortalıkta dolaşıyor, infazlara ilişkin itirafçı ifadeleri ortaya çıkıyor. Ne kadar doğru olduğunu şimdilik elbette bilmiyoruz. Yüz binlerce insanın öldüğü Irak'ta yapıldığı gibi, ABD istihbaratı ve gizli operasyon birliklerinin olduğu her yerde yapıldığı gibi, Türkiye'de de benzer yöntemlerle cinayetlerin işlendiği, ölüm timlerinin infazlarının söz konusu olduğu biliniyor artık. Benzer operasyonları yapanların yöntemleri her yerde aynı. Üstelik bu tür örgütlenmelerin de, örtülü operasyonları yapan suç örgütlerinin de siyasal düşünceye bakmadığını, benzer yapılarla iç içe olabildiklerini biliyoruz.
Buna çok çarpıcı bir örnek vereceğim. Belki de ilk kez burada yazılmış olacak. Bosna savaşını, trajedisini hepimiz hatırlıyoruz. Sırp cinayetlerini, Srebrenica soykırımını da. Sırp milliyetçiliğinin nasıl etnik temizlik yaptığını da. ABD'nin askeri müdahalesine zemin hazırlayan Sırp milliyetçilerin Boşnaklara, Hırvatlara, Arnavutlara yönelik katliamlarının en önemli isimlerinden, Slobodan Miloseviç'in gizli polis şefi, Sırp ölüm mangalarının başı, Akrep ve Kırmızı Bereliler'in yöneticisi, Srebrenica katliamının en önemli sorumlularından Javica Stanisic CIA ajanı çıktı. Uluslararası Savaş Suçları Mahkemesi tarafından etnik temizlikle suçlanan Stanisic'in, tam sekiz yıl boyunca, etnik temizliklerini yaptığı sırada CIA'ya çalıştığı ortaya çıktı. Milliyetçi Stanisic bir yandan katliam emirleri verirken diğer yandan gizli evlerde, parklarda, Sava nehri üzerindeki teknelerde CIA'li patronlarıyla görüşüp rapor veriyormuş. ABD'nin "kurtarıcı" olduğu bir bir kıyımın en büyük suçlularından, üstelik Sırp milliyetçisi ve ABD karşıtı bir kişi CIA adına çalışıyor! Taşları yerine koyun bakalım….
Ergenekon'un dış bağlantılarını kaç yıl sonra öğreneceğiz acaba…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.