Muhsin başkanın ardından

Muhsin başkanın ardından

Muhsin Yazıcıoğlu’nu gazeteciyken tanıdım. 5.5 yılı hücrede olmak üzere ömrümün 7.5 yılını cezaevinde tüketmiş bir idealistti. O dönem, ilk gençlik yıllarının tüm hırçınlıklarından arınıp kemale erdiği yıllardı.

Ağır işkencelere maruz kaldığı o ıslak ve soğuk beton zeminde üşüse de parke taş duvarlarda hayallerine pencereler açtı. Hafif bir rüzgar gibi süzülüp kekik kokulu koyaklardan aştı, güvercinler ülkesinde dolaştı.

Aradığı bir çeşme başıydı, Şevket Süreyya Aydemir gibi...

Yarpuzlar arasında bırakıp kendini, mis gibi nane kokuları arasında ruhunu dinlemekten gayri yoktu dileği...

Bir sabah zikre dalarken gördüğü doğadaki tüm canlılara, papatyalara, peygamber çiçeklerine usulca eğilip mırıldandı; rahat olun, tekdir muradım, çeşme başında uzanmak istiyorum...

Sonsuzluğu düşleyip hakka ulaşmak isterken hayal penceresi birden kapanıverdi. Soğuk beton ve parke taş duvarlarla kalınca baş başa isyanı büyüktü; durun kapanmayın pencerelerim, güneşimi kapatmayın, beton çok soğuk, üşüyorum...

29 yıl sonra...

Karlı kış akşamı soğuk ve kırmızı demir yığının altında yeni bir hayal penceresi açtı kendine...

Bırakalım, hafif rüzgar gibi kekik kokulu koyaklardan aşıp güvercinler ülkesinde dolaşsın. Yarpuzlar arasında salıversin kendini, mis gibi nane kokuları arasında ruhunu dinlendirsin...

Papatyalar, peygamber çiçeği olsun etrafında...

Hele bir de çeşme başında anıt mezar...



Sırlarıyla öldü

Tanıdığımda böyle biriydi Muhsin başkan. Geçmişiyle yüzleşip hesaplaşıyordu sürekli. Aynı hücreyi paylaştığı Dev Yol liderlerinde Nasuh Mitap’a anlattığı gibi: Sokakları, şehirleri bölüşemeyenler 2.5 metrekareyi paylaştılar...

MHP’deki bazı dava arkadaşlarıyla yol ayrımına sürüklenmelerinin önemli bir nedeni de buydu aslında...

Sorguladıkça, yüzleştikçe geçmişine dair yüzlerce soruya cevap bulamadı. Ama demokrasiye olan inancını güçlendirdi.

Sırlarını ise ‘devletime kin gütmem’ diyerek kara kutuya gömdü. Teselliyi, hayallerini döktüğü mısralarda, acılarını paylaştığı günlüklerde aradı.

Eşi bu günlükleri kamuoyuna mal eder mi bilmem, ama Muhsin başkan sırlarıyla göçtü. Çünkü o, yakın tarihin kara kutusuydu.


Darbecilerden korkmam

Hücre yıllarından sonra siyasette yolunu MHP’den ayırıp yeni partiyle yola devam eden Yazıcıoğlu, hem 28 Şubat hem 27 Nisan sürecinde kesintisiz demokrasinin yanında cesurca yer aldı.

1996 başında ANAP Lideri Mesut Yılmaz’ın RP ile koalisyon için oturduğu masayı terk ederek ANAYOL kurmak için DYP ile pazarlığa tutuşmasına tepki gösteren Yazıcıoğlu, Yılmaz’a gidip şöyle demişti: ‘Biz Anadolu çocuğuyuz. El sıkıştıktan sonra dönmek olmaz.’

Yılmaz: Ne yapayım, askerler istemiyor.

Yazıcıoğlu: Askerler ne karışır bu işe. Siyaseti biz mi yapıyoruz, askerler mi?

Yılmaz: O iş öyle kolay değil.

Yazıcıoğlu: Size baskı yaparlarsa bir kararnameyle hepsini emekliye sevk edersiniz. Ben 12 Eylül darbesini yaşamış biriyim. Neden korkacağız? Darbe mi yapacaklar? Sakın korkmayın.


Suriye olmaz

Yazıcıoğlu’nun önemli bir çıkışı ise darbe söylentilerinin yoğunlaştığı 12 Haziran 1997 günü yaşandı. Dönemin başbakanı Erbakan ve koalisyon ortağı Çiller ile yeni koalisyon görüşmelerinin yapıldığı toplantıdan çıkan Yazıcıoğlu, şöyle dedi: ‘Asker siyasete fiilen karışmıştır... Türkiye ne bir İran ne bir Cezayir olmaz, olmayacaktır. Aslen Suriye de olmayacaktır.’

Mesajın adresi, Suriye’deki Baas diktatörlüğüne benzer bir rejim değişikliğine gideceği iddia edilen 28 Şubat kadrolarıydı.


Tanklar çıktı

Aynı gece...

Yazıcıoğlu’nun yaşadığı başka önemli bir hadise vardı. Bizzat kendinden dinledim. 12 Haziran’ı 13 Haziran’a bağlayan gece 03.00 sularında İstanbul’dan kendini bir partili aradı: ‘Tanklar çıktı, darbe oluyor başkanım, kalk.’

Başkan, ‘O tanklar tatbikat için çıkmıştır’ diyerek partiliyi yatıştıramayınca ikna için şu cümleyi kullandı: ‘Yahu git yat, darbe olsa önceden haberim olurdu, rahat uyuduğuma göre demek ki bir şey yok.’


Dağlıca telefonu

Yazıcıoğlu, tüm partililerle doğrudan temas kurduğu için en ufak bir hareketlilikle ilgili kendine doğrudan bilgi aktarılırdı. Darbe bilgisi doğru çıkmadı ama Dağlıca baskınını ilk öğrenen kişilerden biri oldu. 21 Ekim 2007 Pazar sabahı 04.45 sularında telefonu çaldı. Karşısındaki ses, PKK’nın Dağlıca baskınını anlatıyordu; 12 şehit, 16 yaralı ve 14 kayıp var, terörist sayısı ise 210 civarında...

Muhsin Bey, hemen ilgili yerleri uyardı. Aynı gün görüştüğü Cumhurbaşkanı Gül’e durumu anlattı. Gül’ün cevabı: ‘Haber kaynakların sağlammış...’


Altaylı’yı kurtardı

Yıllar önce Fatih Altaylı, ANAP’lı Eyüp Aşık’ı Teke Tek programına konuk etmişti. O programda Aşık, hakkında maksadı aşan ifadeler kullanınca hemen telefona sarılan Yazıcıoğlu, programa bağlanmak istedi ancak olumlu cevap alamadı.

Aşık’ın sözleri, ardından söz hakkının engellenmesi karşısında öfkelenen küçük bir grup Altaylı’dan intikam için yola düştüler.

O esnada Ankara’da bulunan Altaylı’nın Esenboğa havalimanından İstanbul’a döneceği haberini alan iki-üç kişilik grubun güzergah üzerinde pusu kuracağını öğrenen Yazıcıoğlu, doğrudan devreye girerek muhtemel bir faciayı önledi. O şahısların partiyle ilişikleri kesildi.


Tarlayı sürdüler

BBP’li bazı isimler Hrant Dink cinayetinde de ortaya çıktı. Dink cinayetinin aydınlatılması için sayısız yazılar kaleme almış biri olarak, Muhsin Bey’i aradım. Daha sonra kendi de ofisimde ziyaretime geldi.

Dedim ki; Sayın başkan bu nedir? Geçmişte nice acılar yaşamış biri olarak bu durum sizi rahatsız etmiyor mu?

Çok duygulandı, kısa bir sessizlik oldu, sanki sözcükler boğazına düğümlendi: ‘Bizim tarlayı çok önceden sürmüşler...’

Partiye ‘sızmadan’ çok rahatsızdı: ‘Kontrolü daha da arttıracağım.’

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi