Seçim sonuçlarını bir başka biçimde okumak
Bu seçimin galibi kuşkusuz hâlâ AKP’dir. Ancak bazı yaptıkları ve yapamadıkları yüzünden AKP uyarılmıştır. Millet AKP’ye, “Biraz daha devam et, senden hâlâ umut kesmiş değilim, ama dikkatli ol!” uyarısı yapmıştır. Başbakan da bu mesajın alındığını söylemiştir.
Bu seçimin sonuçları…
1. Nüfusumuzun sadece yüzde 5’inin PKK sempatizanı olduğunu kanıtlamıştır. (PKK’nın bütün baskı ve tehditlerine rağmen DTP’nin ulaşabildiği oy oranı yüzde 5).
2. İktidarın “Kürt açılımı”, “TRT Şeş” (ben bu kanalın açılmasını olumlu buluyorum, ama keşke devlet eliyle değil de özel teşebbüs eliyle gerçekleştirilseydi) ve “hizmet” seferberliği ile bölge insanını kazanamadığı, kazanamayacağı görülmüştür. Bölge insanı siyasal açılımlar beklemektedir. Bu yüzden Sayın Cumhurbaşkanı’nın “Kürdistan” ifadesini kullanması dahil, gerçekleştirilen çeşitli “açılım”lar Güneydoğu’da beklenen etkiyi göstermemiş, ama Batı’da oy kaymasını hızlandırıcı bir faktör olmuştur: Manisa ve Balıkesir gibi kalelerle Tekirdağ’ın, “Kürt realitesi”ni kökten reddeden MHP’ye yönelmesini buna bağlıyorum.
3. Medya ile kavga etmesi iktidarın hiçbir işine yaramamıştır.
4. Krizin halka yansıması, Sayın Başbakan’ın göstermeye çalıştığı gibi, “teğet” olmamış, çalışan nüfusta işsizlik, ticarette ise durgunluk olduğu anlaşılmıştır.
5. Başbakan’ın Davos çıkışından kazanılan birkaç puan, rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu’nun (ona ve yanındakilere Allah rahmet eylesin) içinde bulunduğu helikopterin enkazının aranmasında gösterilen beceriksizliğe kurban gitmiş, bu yüzden Sivas kaybedilmiştir.
6. CHP’nin ilk kez bu seçime halka soğuk ve bıktırıcı gelen “laiklik-şeriat” çeşitlemeleri yerine, “yolsuzluk”, “ekonomik kriz” gibi reel argümanlarla ve tabii doğru adaylarla girmesi, oylarını birkaç puan kıpırdatmıştır, ama bu kesinlikle yeterli değildir. İktidarın yorulduğu yerde anamuhalefetin sıçrama yapması doğal iken, bu sıçramayı gerçekleştirememiştir. Bu anlamda CHP’nin de kendini sorgulaması gerekmektedir.
7. Başbakan hariç, bir kısım AKP önderlerini gösteri ve gösteriş tutkusunun sarması (yahut öyle gözükmesi), halkı bir ölçüde küstürmüştür.
Başka pek çok madde daha bunlara eklenebilir, ancak onları çeşitli köşe yazarları zaten dillendirmektedir.
Benim asıl üzerinde durmak istediğim madde, son maddedir: “Gösteri ve gösteriş tutkusu”…
Biz, Hz. Ömer gibi adalet timsali bir halifeyi “Doğru yoldan saparsan seni kılıcımızla doğrulturuz” diyen bir “ümmet” kültüründen, ayrıca, “Mağrur olma padişahım senden büyük Allah var!” diyen bir millet kültüründen geliyoruz…
Belki de bu yüzden milletimiz “mağdur AKP”yi sevip destekledi. Üst üste seçim kazandırdı. Uzun zamandır görülmemiş bir çoğunlukla tek başına iktidara taşıdı…
Ne var ki, iktidarı taşımak, iktidara taşınmaktan çok daha zordur! Bu konuda Başbakan’ın canhıraş çabası, bakanlarıyla milletvekillerine fazla yansımamış gibi gözüküyor. Hele de bazıları işin büyüsüne kendilerini fazla kaptırdılar. Eski CHP’liler gibi aristokratlaşmaya, halka tepeden bakmaya, hava atmaya başladılar.
Biliyorsunuz bendeniz çok sık politik yazı yazmam. Çünkü köşe yazarlarımızın yüzde 99’u politika yazıyor. Politik yazı bolluğunda, eğer çok değişik görüşlerim varsa aynı konuya girme gereği duyarım. Başka türlüsünü zaman israfı sayarım.
Hatırlayanlarınız mutlaka olacaktır: Nadir yazdığım politik yazılarımdan birinde, “İktidar bozar” demiştim. Çünkü AKP cenahında “küçük dağlar” havası esmeye başlamıştı. Ulaşılmaz olmuşlardı. Tıpkı diğerleri gibi, “bizimkiler” de gösteri ve gösterişe merak sarmışlardı. Belki farkında olmayarak halka tepeden bakıyor, küçümsüyor, yer yer azarlıyorlardı. Bu hava içinde tevazu git gide bir eski zaman hasretine dönüşmüştü. Mumla aranıyordu.
Erkekler siyasi rakipleri gibi bir hayatı benimseyerek gösterişe meylederken, kadınlar makyaj ve giyim düşkünü haline gelmişlerdi. “Sade yaşam” tarzlarıyla göz dolduran hanımefendiler, güzellik salonlarının müdavimine dönüşmüşlerdi. Genç kızlarımıza kötü örnek oluyorlardı.
Erkeklerde sakallar kısala kısala “kirli sakal”a dönüşüp, sünnet “moda”ya uydurulurken, kadınlarda başlangıçta bol olan kıyafetler daralmış, kumaşlar incelmiş, vücut hatları tümüyle ortaya konmuştu.
Bu tercihleriyle sanki karşı tarafa, “Bakmayın başımızın örtülü olduğuna, aslında biz de sizdeniz” mesajı veriliyordu…
Bakan eşlerinin (eski arkadaşların) arasına, ordudaki gibi, “hiyerarşi” girmişti. Gerçi Emine Erdoğan’ın çevresinde, Semra Özal’ınki gibi aktif “papatyalar” yoktu, ama “pervane”ler vardı. İçinden eminim ki hâlâ mütevazı idi, ne var ki dışarıdan öyle gözükmüyordu.
Umarım birkaç puanlık oy kaybı AKP’deki herkesi düşündürür. Bu kayıptan herkes payını alır.
Hayat “ayıb”a dönüşmeden “kayıb”a uğramak, ebedi geleceğimiz açısından kâr sayılmalıdır.
Seçim sonuçları hepimize hayırlı olsun.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.