Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu

Kitap modası

Kitap modası

“Her şeyin modası var, keşke kitap okuma modası da olsa, belki biraz okumaya vakit ayırırdık” diye düşünürdüm…

O da oldu…

Bir ara Yaşar Nuri okuma “moda”sı vardı… 

Arkasından Zekeriya Beyaz “moda” oldu…

Onları, Kur’an’ı (hâşâ), “kehanet kitabı” zanneden bir delikanlının yayınladığı “ebced”li, “cifir”li kitaplar izledi… 

Derken, “kişisel gelişim” kitapları ortaya çıktı…

Gele gele “alternatif tıp” diye takdim edilen otlu-taşlı sağlık kitaplarına geldik

Nihayet “beslenme ve zayıflama” kitaplarını okumak “moda” oluverdi (hâlâ da moda)…

Hayatını “moda”ya göre yaşayanlar için ille de “son moda” kitapları okumuş olmalısınız…

“Son moda” filmi seyretmiş olmalısınız…

“Son moda” diziyi izlemiş olmalısınız…

Aksi takdirde “cahil” muamelesi görür, “aforoz” edilirsiniz.

Meraktayım: Bunlar “çok güzel” olsalar, “mükemmel” olsalar, “muhteşem”olsalar, hatta “lüzumlu” olsalar, pop şarkılar gibi, birkaç ay içinde ortadan kaybolurlar mıydı?

Margaret Michel’in romanı da, aynı adı taşıyan romanından esinlenerek 1939 şartlarında çekilen “Rüzgâr Gibi Geçti” isimli filmi de hâlâ yaşıyor… 

Hugo’nun 1830’larda kaleme aldığı “Sefiller”i ile Dostoyevski’nin 1866’da yazdığı “Suç ve Ceza” ve benzerleri hâlâ elden ele dolaşıyor…

Melodiyi birkaç haftada tüketen kahrolası popülizm, kitabı birkaç ayda bitiriyor… 

Etkisi de sadece birkaç ay sürüyor. Birkaç ay sonra kitaptan geriye ne bilgi kalkıyor, ne görgü, ne etki, ne de fikir…

Kitap (kaset, film, dizi, vs) sanki hiç yazılmamış (yapılmamış) gibi oluyor…

Başka bir “moda” akım tarafından silinip süpürülüyor! Bir anda “moda”sı geçiveriyor.

“Moda o kadar çirkindir ki, bizzat modacılar tarafından bile beğenilmediği için, altı ayda bir değiştirilir” (Çin atasözü) diyen Çinliler haklı galiba.

Siz de günün birinde şöyle bir soru ile karşılaşabilirsiniz: “Filan kitabı okudunuz mu?”

Olur ya, okumamışsınızdır: “Hayır, okumadım.”

Hayatında büyük ihtimalle o kitabın dışında kitap okumamış muhatabınız, acır gibi yüzünüze bakacak, “Vah vah! Siz de amma cahilsiniz!..” der gibi bir hareketle yanınızdan kaçar gibi uzaklaşacaktır…

Siz de, “moda” kitabı okumadıktan sonra, o yaşınıza kadar binlerce kitap okumuş olmanızın hiç bir işe yaramadığını hayretle göreceksiniz.

Çağımızda hayatı şekillendiren ikili: “Moda” ve “reklam” (tarihçiler bile ‘moda’ya uyup reklam filmlerinde oynuyor)…

İnsanlar “moda” ve “reklam” kanalıyla, birbirlerine tıpa tıp benzeyen hayatlar yaşamaya zorlanıyor…

Aynı kitapları okuyacaklar…

Aynı müzikleri dinleyecekler…

Aynı şeyleri sevecekler…

Aynı elbiseleri giyecekler…

Aynı yiyecek-içecekleri tüketecekler…

Aynı filmleri, dizileri seyredecekler…

Aynı yerlere tatile gidecekler.

Oysa “insan” denen varlık, mutlu-huzurlu olmak için, ruhunun arzu ettiği şeyleri de yapmak zorunda olan bir varlıktır…

Ne var ki, her gün daha fazla insan, kendine dayatılan tekdüze hayatın ve kendine biçilen rolün esaretini yaşıyor…

Kendi dünyasını yaşamak isteyen ve bu uğurda savaşan insanlar ise“uçuk-kaçık” ve “aykırı” bulunup bir şekilde dışlanıyorlar.

İnsan olmak, biraz da, özgür iradeyle tercih yapmaktır…

Kendi imanını, kendi tercihini, kendi disiplinini kendince yaşamaktır, insan olmak!..

Yani reklamların ve modanın alıştırmasıyla marka yiyecekleri ayaküstü tıkınırken, yanında “cola” yada “nescafe” içerken, gerçekten onları yiyip içmek isteyip istemediğinizi bir düşünün…

Belki de ayran içmek istiyorsunuz, şıra içmek istiyorsunuz, demli çay içmek istiyorsunuz da, bunları herkes içmediği için, bunlar “moda” olmadığı için, mecburen yabanın kültürünü yudumluyorsunuz…

Hadi bu kez insiyatif almaya ve “kendiniz olma”ya doğru bir büyük adım atın! 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum
Yavuz Bahadıroğlu Arşivi