Seçimin kapı açtığı hayırlar...
Türkiye'de seçimlerin, hep görünenden daha derin manaları olmuştur. Milyonlarca insan, birbiriyle görüşüp ortak bir karar alamaz. Ama milletin feraseti, ufku, vicdanı diye bir değerler bütünü olduğu açık. AK Parti'ye bir şefkat fiskesi, CHP'ye rahatlatıcı bir sevinç malzemesi, MHP'ye "seni unutmuş değilim" tebessümü, öyle dengeli dağıtılmış ki şapka çıkarmamak mümkün değil.
DTP'ye, sistemin içinde kalırsan mutlu olursun, Saadet Partisi'ne "biraz öne buyur" iltifatı, hepsi ince ayarlarla bezenmiş gibi. Böyle okuyunca, ben bu seçimlerde pek çok hayra kapı aralandığını düşünüyorum. Bunlardan ikisini çok önemsiyorum:
1. Kendilerini laik kesim diye niteleyen insanlarda büyük bir rahatlama duygusu oluştu. Kuşatılmışlık evhamından bir anda sıyrıldılar. Laik yaşam tarzlarının tehdit altında olduğunu düşünüyor, mahalle baskısının dayanılmaz ağırlığından, ötekileşme tehlikesinden bahsediyor, bin türlü vehim üretiyorlardı. Hatta son seçimde AK Parti'ye oy verenlere öyle kızdılar ki onlara, "bidon kafalılar", "göbeğini kaşıyan adam" bile dediler. 29 Mart seçimlerinin sonuçları onları rahatlattı. Kendilerine güven geldi. Hatta onların hissiyatını dile getiren yazarların ifadelerinden anlıyoruz ki, artık türbanlılara, çarşaflılara bile kem gözle bakmıyorlarmış. Onlarla bir arada yaşayabileceklerini düşünüyorlarmış. Bu normalleşme, bu rahatlama, tekrar halka ve demokrasiye güvenme, öylesine önemli ki... AK Parti oy kaybetmeden, CHP 3-4 puanlık bir artış göstermeden bu kesime, kimse bu rahatlama duygusunu veremezdi. Bir arada yaşamanın teminatı, halkın oyundan, demokrasiden geldi.
Bunun iki faydası var. Birincisi, CHP ve laik kesim, artık, meşru iktidara karşı, bir eziklik psikolojisiyle gözlerini ikide bir üst yargıya, silahlı kuvvetlere çevirmeyecektir. Hatta onların artık bu işe karışmasına tavır koyacaktır. Şimdi AK Parti için kapatma davası açmak çok zorlaşmıştır. "Biz meselemizi sandıkta çözebiliyoruz, siz niye suyu bulandırıyorsunuz" itirazlarının temeli oluşmuştur. Keza silahlı kuvvetlerin siyasete müdahalesi de artık laik kesimi son derece rahatsız edecektir.
İkincisi, toplumsal kutuplaşmaya karşı tek çözüm yolu olan toplumsal mutabakatın atmosferi doğmaktadır. Hele CHP'nin İstanbul'da başlattığı başörtüsü, çarşaf, Kur'an kursu açılımı, artık bir seçim malzemesi olmaktan çıkmış, CHP'nin muhafazakâr kitlelerle barışması, inançlara saygılı bir laiklik anlayışı için çok değerli hale gelmiştir. Seçim sonuçları; Türkiye'de normalleşmenin, sağduyunun, uzlaşmanın kapılarını aralamıştır.
2. Bir başka hayır kapısı, AK Parti'nin kendisine çekidüzen vermesi için seçimlerin bir fırsat sunmasıdır. Millet, zaman zaman bazı partileri çok sevmekte, onlara farklı bir iltifat göstermektedir. Ancak sevgisi, hiçbir zaman kara sevdaya dönüşmemektedir. Sayın Başbakan, seçim gecesi, "mesajı aldık, dersimize farklı çalışacağız" diyerek bir olgunluk gösterdi. Şimdi bu olgunluğun uygulamasını görmeliyiz. Laik kesimle ve DTP seçmeniyle ilgili empati yapmanın, tam zamanı. AK Parti'nin seçimlerdeki en güzel sloganı, "sen Türkiye'sin, büyük düşün" idi. Şimdi iktidar da büyük düşünmeli. Bakınız birkaç gün sonra ABD Başkanı Obama geliyor. Türkiye, büyüklüğünü tekrar hatırlayacak. Ama içeride bir toplumsal mutabakata ihtiyacımız var. Bunun zemini de demokratikleşmedir. AK Parti, hızlı bir kabine değişikliği ile daha kucaklayıcı olmalı ve AB üyelik sürecini birinci gündem maddesi yapmalıdır. Başta anayasa değişikliği olmak üzere, bütün reform çabaları AB'ye endeksli olmalıdır. Bu yol, CHP'yi de sürece dâhil etmenin en etkili yoludur. Brüksel'de büro açan CHP, AB endeksli demokratikleşme ve özgürlük çabalarından kaçamaz.
AK Parti, hâlâ Türkiye'nin her yerinden oy alabilen, her bölgede belediye başkanlığı kazanabilen tek partisidir. AK Parti, hâlâ ekonomik ve siyasî istikrar için Türkiye'nin şansıdır. Ancak tek bir AK Parti olmalı, içeriden farklı sesler çıkmamalı ve çizgisinin düzgünlüğü hakkında tereddütler doğmamalıdır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.