Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu

Baharın gülleri

Baharın gülleri

Seçim çeşitlemelerinden bıktım... Ergenekon gevezeliklerinden gına geldi... Muhalefet-iktidar kapışmasından sıkıldım...
Yazarların kendi aralarında kapışmalarından usandım...
Politikacıların bitmez tükenmez atışmalarından yoruldum.
İzninizle bugün bu gündemi reddediyor, hayatın gündemi olarak algıladığım bahara kaçıyorum.

“Baharın gülleri açtı/Yine mahzundur bu gönlüm...
Etrafa neşeler saçtı/Beyhude geçti bu ömrüm.

Ah gülemem, hiç gülemem/Öyle sırdır ah bu gönlüm,
Kimselere söyleyemem/Ah bu gönlüm!”

Bu meşhur şarkıyı çoğunuz bilirsiniz... Günlerdir dilime takıldı. Günlerdir kendimi bu şarkıyı mırıldanırken yakalıyorum. Bu durum birkaç kez tekrarlayınca, “Neden?” dedim kendi kendime, “Neden bu şarkı?”
Birden fark ettim ki, Nisan ayına girmişiz...
“Ne var bunda” demeyin, Nisan benim favori ayımdır: Nisan’a bayılırım.
Sanki her şey bir anda değişecek, hayat olumsuzdan olumluya dönüşüp insanları mutlu edecek gibime gelir!
Bu beklentim tabii ki hiçbir Nisan’da gerçekleşmedi, ancak her Nisan’ın tüm güzelliğini bu beklenti içinde yaşadım.
Tâ ilkokuldan beri ruhumu ve yüreğimi ılıtan bu duygu şimdi bile aynı işlevi görüyor. Kalecik İlkokulu’nda (taşımalı eğitim yüzünden boşaltılıp çürümeye terk edilen ilkokulum şu an maalesef harabeye dönmüş durumda; tek tesellim ise anıların çürümemesi), Başöğretmen Hikmet Bey’in önderliğinde, tüm masumiyetimizle mevsim şarkıları söylüyoruz:
“Nisanda zevk verir gülün neşesi,
O kadar topraklar bağ-bostan olur...
Türlü türlü kuşlar, renkli çiçekler,
Kaynaşıp dururken, baharım gelir.”
Şiiri doğru hatırladığımdan emin değilim. Sanırım böyle bir şeydi. Zaten önemli olan bu şiir değil, bu şiirin hatırlattığı ebediyet güzellemesidir... Daha doğrusu, bende kalan anılardır.
Köy okulları şehirlerden bir ay önce tatile girdiği için, Nisan, aynı zamanda bir tatil müjdesiydi. Yine de çocukluğuma en büyük yansıması rengârenk kuşların koro halinde ötüşleri biçiminde olurdu. Kuşlara, özellikle de özgürce uçmalarına ve istediklere yere kolayca gitmelerine gıpta ederdim. Hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığını öğrenecek kadar büyüdüğümde bile bu hasretimi dindiremedim. Kuşlara hep gıpta ile baktım. Hâlâ da böyle bakarım.
Kısacası Nisan, hayatımıza renk katan güzelliklerin (ağaçların, çiçeklerin, güllerin) canlanma ayıdır! Bu yüzden ona sizin adınıza da “hoşgeldin” demek istiyorum; “Hoşgeldin Nisan.” Ve merhaba bahar!
Baharı fark etmemek, bana Allah’ın nimetlerini dikkate almamak gibi bir “cürüm” hissi veriyor.
Düşünün: Kudret eliyle Allah, baharı “mevsim” denen vazoya koyup size sunuyor. Bu vazonun içinde nefis kokulu güller, rengârenk çiçekler var. Ama siz sırtınızı o güzellemeye dönüp televizyon seyrediyorsunuz... Eskiler buna “küfran-ı nimet” (Allah’ın ikramlarını inkâr) derlerdi.
Hayatı fark etmeden, hayatın içindeki değişimleri (örneğin sonbaharın ilkbahara dönüşmesini) algılamadan yaşamak, bir nevi “küfran-ı nimet”tir!
Oysa insan “şükran-ı nimet” içinde yaşarsa, kulluğunun farkında olarak yaşamış olur.

“Bugün siyasi gündemi halledeyim, hayatın gündemini yarın yaşarım” demeyin: Hayatın yarını yoktur. Ayrıca her gün kendi güncel gündemiyle geldiği için, hayatın gündemini yaşamaya hiç sıra gelmez.
İyisi mi Allah’ın sunumunu yaşama kararını bugün verin ve hemen yaşamaya başlayın: Yoksa hiç yaşayamadan ölme tehlikesi var! Unutmayın ki, hayatı para gibi biriktiremezsiniz! Salamura yapıp ya da turşusunu kurup saklayamazsınız.
Ya her anını yaşarsınız, ya da ıskalarsınız. Bu yüzden sevgili dostlarım, hayatınızı asla ertelemeyin. Her şeyimiz yarına ertelenmiş gibi...
“Yarın yaparım...”, “yarın yazarım...”, “yarın gezerim...”, “yarın severim...”, “yarın söylerim...” deyip duruyoruz. Ama beklediğimiz “yarın” bir türlü gelmiyor. Bu yüzden de, yazacaklarımızı yazamadan, yapacaklarımızı yapamadan, göreceklerimizi göremeden, sevdiklerimize sevdiğimizi söyleyemeden ölüp gidiyoruz!
Bir önerim var hepinize: Bir gününüzü hayatınızın son günüymüş gibi yaşayın. Bakalım kâinat size nasıl görünecek?..
Bakalım o zaman da baharı ıskalayabilecek misiniz?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yavuz Bahadıroğlu Arşivi