Allah’a Yaklaştıran Ameller
Bu haftaki eserimiz Hekimoğlu İsmail’in kaleme aldığı ve Timaş Yayınları’ndan çıkan; “Allah’a Yaklaştıran Ameller” adını taşıyor. Bu arada şu bilgiyi de paylaşayım. Fırsat buldukça Hekimoğlu İsmail ağabeyi ziyaret etmeye çalışıyorum.
Her görüştüğümüzde tanıyan-tanımayan herkese selamlarını yolluyor. Üzerimde kalmasın, bu yazıyı okuyanlara Hekimoğlu İsmail ağabeyin selamları var. Rahatsızlığı devam ediyor ama o bir “şükür” ifadesi olarak yine her gün çalışıyor.
Kendisini tanıdığım günden bu yana, tek emeli olduğunu gördüm ve bildim. Sadece Allah’a kul olmak istiyor ve “Allah’ın istediği bir kul olarak, insanlara nasıl faydalı olabilirim” diye mesai harcıyor. Onun ibadet anlayışında her nefesin bir vazifesi var ve “Eğer alıp verdiğimiz nefesler hayır için alınıp veriliyorsa mübarektir” diyor.
Son yazdığı, “Allah’a Yaklaştıran Ameller” kitabında da yine insan hayatının bütününü ele alarak; “Şuurlu Müslüman, dünya işini ibadete çevirendir. Her hareketine ibadetin mührünü basandır. İslamiyet’i öğrenen ve yaşayandır. İfrattan ve tefritten kaçandır” deyip şunları söylüyor:
“Aklı başında hangi insan Allah’a muhtaç olmadığını iddia edebilir? O’nun mülkünde yaşıyoruz. Yarattığı havadan, güneşten, aydan istifade ediyoruz. Suyundan, yarattığı bitkilerden, hayvanlardan ve meyvelerden yararlanıyoruz.
Denizden, dağdan menfaat sağlıyoruz. Yağmuru karı bizim için yağdırıyor, rüzgârı bizim için estiriyor. Baharı bizim için nimetlerle dolu bir sofra gibi önümüze seriyor. Bizi taş, toprak, hayvan yapmamış, insan olarak yaratmış ve her şeyi de bizim istifademiz için emrimize vermiş. Sonra bize iman nasip etmiş. Dahası en büyük nimet olan İslam ile bizi şereflendirmiş.
Şimdi kendi kendimize soralım; ‘Bizi mükemmel yaratıp bunca ihtiyacımızı karşılayan, bunca nimetleri bize verip, bizi nazik ve nazenin bir çocuk gibi besleyen Allah’a teşekkür etmemiz gerekmez mi?’
Evet, ‘teşekkür etmemiz gerekir’ diyorsak; işte o teşekkürün adı ibadettir. Yani başka bir deyişle, biz ücretimizi peşin almış bir memur gibiyiz. Bir memur, maaşını aldığı halde ‘Ben, maaşımı alır, ama memuriyet yapmam’ diyebilir mi?
İbadet etmeyen insan, Allah’a karşı bunca nimetlerden dolayı teşekküre ihtiyaç görmüyor demektir. Özetle; ‘Biz ücretimizi almışız. Ubudiyet gibi lezzetli, nimetli, rahat, hafif bir hizmetle mükellefiz.’
Eğer bu rahat ve hafif hizmet olan ibadeti ihmal eder, ya da tembellik edersek, bu dünyada da ahirette de ilahi disiplin cezasını hak etmiş oluruz. Bu dünyada kalp, ruh ve vicdanımız hep huzursuz, kazancımız bereketsiz olur. Ahirette ise cehennem azabı gibi bir büyük ceza bizi bekler.
İnsan, et ve kemikten ibaret değildir. Göz, kulak, mide gibi maddi organlarımız yanında; kalp, ruh, vicdan gibi manevi duygularımız vardır. Maddi organlarımızın rahatsızlıkları olduğu gibi manevi duygularımız da hastalanırlar. Kendimizi maddi hastalıklardan özenle korumaya çalışırız. Yememize, içmemize, temizliğe dikkat ederiz. İşte manevi duygularımızı manevi hastalıklardan koruyan da ibadetlerimizdir.
Haram işlemek, günaha girmek; kalp, ruh ve vicdan gibi duygularımızın hastalıklarıdır. İşlediğimiz her bir günah, aklımıza gelen her bir şüphe, kalp ve ruhumuzu yaralar. Maddi hastalıklar kısacık dünya hayatımızı tehdit ederken, manevi hastalıklar da ebedi hayatımızı tehlikeye sokar.
Hastalanmamak için her türlü tedbiri alan bir adamın, ebedi hayatını tehlikeye atacak manevi hastalıklara karşı aldırış etmemesi akıllılık değildir. İşte, manevi hastalıklara yakalanmamanın çaresi ibadetlerdir. Dolayısıyla ibadete bizler muhtacız, hâşâ Cenab-ı Hak değil. İbadet; istek, duygu, ilgi ve dileklerimizi saflaştırır; onları gerçek mecralarına yönlendirir. Ciltler dolusu kitaplar yazılmıştır. Bunların hepsi Allah’ı anlatmak içindir.”
Eser hakkında bilgi için: Timaş Yayınları 0212 511 24 24
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.