Çaresizliğin çaresi geldi
Avrupa'nın önemli şehirlerinden birinde yapılan caminin açılışına gelmeyen Belediye Başkanı caminin namını birkaç kere duyunca ziyarete gelir.
Dernek yöneticileri Başkanı gezdirirken caminin her yönü, mimarisi, hat sanatları, tezhipleri.. o işin ehli tarafından anlatılır.
Hatlar anlatılırken yazılanların neler olduğu da anlatılır.
Duvarlarda bütün peygamberlerin adı vardır.
Musa aleyhisselam, İsa aleyhisselam yazılarını görünce o kültürlü olduğunu hayal ettiğimiz büyük şehrin büyük Belediye Başkanı sorar; "Siz, Musa ile İsa'ya inanır mısınız?"
Cevap; "Biz, yalnız isimleriyle onların adını ağzımıza alamayız. Ya Hazreti Musa, Hazreti İsa deriz veya Musa aleyhisselam, İsa aleyhisselam, deriz. Bunlara inanmayan bir insan Müslüman olamaz" dedik ama inandıramadık ve Belediye Başkanı "Ben bunu araştıracağım" der.
İşçilerimiz, o camide konuştuktan sonra bana bu olayı bana anlatılar ve "Bizim bu peygamberlere iman ettiğimizi bilmeyebilir ama iman etmediğimiz kanaatine nereden varır?" diye bana sordular.
Ben de "Nedenini sormadan bilmem mümkün değil, ancak dilenen iki körün önüne hayırseverin biri lahana sarması koymuş yemelerini istemiş.
Körler sarmayı yerlerken biri diğerine "İkişer ikişer yeme" demiş. Görmediğin halde nereden biliyorsun sorusuna "Kendimden kıyas ediyorum" cevabını vermiş" dedim ve Başkan kendinden kıyasla bu kanaate varmıştır" diye ekledim.
Rasmussen de kendinden kıyas yaparak bizim hakkımızda karar veriyor ve karikatüristine sahip çıkıyor.
NATO Genel Sekreterliğini garantileyinceye kadar imalı sözlerle özür dileyeceğini söylüyor ama 06/04/2009 günü İstanbul'da yapıtığı "Medeniyetler İttifakı" konuşmasında yine de Sevgili Peygamberimize hakaret eden Danimarkalı karikatüriste sahip çıkıyor.
Allah'a verdikleri sözü tutmayan insanların bizlere verdiği sözü tutması beklenemez.
İsrail, bugüne kadar Filistinlilerle yüzlerce sözleşmeye imza attığı halde bir tanesini tutmadığı Birleşmiş Milletler tarafından tescilli.
Her şeye rağmen dünyada yükselen değerin İslâm olduğu dost düşman herkes tarafından onaylanmış durumda.
Dünyada her şey Müslümanların lehine işliyor.
Düne kadar Amerika'da kahvehanelere bile alınmayan, beş yıldızlı otellerin kaldırımından geçmesine izin verilmeyen insanlar Beyasaray'a yerleştiler.
Bugün Türkiye ziyaretini televizyonlardan seyrettik. Hüseyin Obama, selefi Bush gibi eyalet valisine bakar gibi yukardan bakmıyor.
Karşısındakinin insan olduğunun farkında.
Hüseyin Obama, Demokrasinin nimeti olarak değil, çaresizliğin çaresi olarak getirmişlerdir.
Kur'an-ı Kerim'de Peygamberlere karşı olanlar, genellikle Mütrafin, Mele, Müstekbir kelimeleriyle ifade edilirler.
Türkçe karşılıkları devletin imkanlarıyla köşeyi dönen, çıkarları doğrultusunda kanunlar çıkarabilen, ezen ve ezdiğiyle şımaran kodaman insanlara bu kelimeler kullanılır.
Dünyanın her tarafında bu tür insanların saltanatına son verilirken NATO seçimlerinde hâlâ eski alışkanlıklarını sürdürdüler ve demokrasiyi uygulamadılar.
AB denilen zat, "Bu adaydan başka aday çıkarmayacaksınız, bu adaya zorunlu olarak oy vereceksiniz ve böylece seçime gireceğiz, demokrasinin de gereği yerine getirilmiş olacak" dedi ve dediği oldu.
Peki, bu adayın ne özelliği var ki, onu tercih etti?
Bu aday, "Ben, ekonomik ambargolara aldırmam, halkımın fakirleşmesi de önemli değil, halkı Müslüman ülkelerle bağları koparma karşılığında Müslümanların peygamberine hakaret eden bir tek karikatüristime sahip çıkarım" dedi ve kendisini ispat etti.
Peki, hoca ama sen hâlâ neden iyimsersin? denebilir.
Sevmediğiniz, allı basın, telli basında bile, geçen yıllarda bir haber yayınlandı.
Karikatür olayından sonra Danimarkalılar, İslâm hakkında kitaplar okumaya, bilgi edinmeye başlamışlar ve beş bin Danimarkalı Müslüman olmuş.
O kızdığınız telli basın bu haberi sevinerek verdi. Ben, bunun farkındayım. Bu da çok yönlü iyimserliğimi pekiştiriyor.
Biz, bu günlerde "Medeniyetler İttifakına" katkıda bulunmak için Kur'an ayetlerini kendi hastalıklı yorumlarımızı katmadan, olduğu gibi her dile çevirerek sunalım.
Mesela, Müslümanların her gün yatsı namazından sonra camilerde muhakkak okuduğu ve bütün dünyaya sesli mesaj sunduğu Bakara suresinin 285'inci ayetini bütün dillere terceme ederek toplantıya katılan temsilcilere sunsalar ve Müslümanlar, Allah'ın bütün peygamberlerine ve kitaplarına iman ettiklerini, inkarcı tarafta olumsuzluk yapmadıklarını bildirselerdi de ittifaka olumlu katkıda bulunsalardı.
Son günlerde yaygınlaşan "Çaresiz değilsiniz, çare sizsiniz" sözü çok hoşuma gidiyor.