Çeşit Çeşit Şehvet
Şehvet denilince akla ilk olarak veya sadece cinsel şehvet gelir. Halbuki şehvetin nice çeşidi vardır.
* Para ve mal şehveti. Zamanımızda bir kısım insanlar (yüzde kaçı?) bu konuda sanki kudurmuştur. Din, hikmet, selim akıl bunu frenlemek için çalışır ama nafile. Toplumdaki bozuklukların, kötülüklerin, çürümüşlüğün, kokuşmanın ana sebebi budur. Bu şehvete mübtelâ olanlarda para, gelir, servet çoğaldıkça hırs ve kuduzluk da artar. Mal matematik diziyle artarken, şehvet ve ihtiras geometrik diziyle fırlar.
* Riyaset/başkanlık şehveti. Bu şehvet bildiğimiz cinsel şehvetten 360 derece fazla ve tahripkârdır. Kişi bir kere buna yakalanmaya görsün, asılarak idam edilmeye râzı olur da yine vaz geçmez. Toplumumuzda böyle şehvetliler çoktur ve Türkiye'yi batırmaktadır. Riyaset şehveti sadece en yüksek yerler için geçerli değildir. Bazen mahalle muhtarlığı derecesinde bir riyasetin hırsı bile kişiyi deli eder.
* Ün şehveti. Böyleleri ün kazanmak, ünlü olmak, insanların kendisini bilmeleri uğrunda neler yapmaz ki. Bunlar bir tür zilli fahişedir. İslâm dini "Şöhret âfettir" diye uyarmıştır ama kim dinler bu hikmetli sözü.
* Yemek şehveti. Zamanımızda gerçekten çok yaygındır. Bu tür şehvetliler yaşamak için yemezler, yemek için yaşarlar. Ye babam ye, tıkın babam tıkın. Endamları bozulur, sağlıkları bozulur, bir sürü israf ve tebzir. Hep yemek için. Öyle basit şeyler yemezler. Bir porsiyon yemezler, bir buçuk veya duble olacak. Aradan yıllar geçer kolesterol artar, gut hastalığı başlar, bin çeşit ârıza ve illet. Yine yerler, yine yerler, geberinceye kadar.
* Benlik şehveti. Kendisi kainatın ortasındadır. Bütün şemsler, âfitablar, kamerler, kevkebler, şihablar, kuyruklu yıldızlar, peykler/uydular etrafında fıldır fıldır dönsünler ister. En çok kullandığı kelime bendir. Ben gidiyorum, ben gidiyorsun, ben gidiyor, ben gidiyoruz, ben gidiyorsunuz, ben gidiyorlar... Böylelerinin ölürken son söz olarakKelime-i Tevhid yerine kocaman ve uzun bir beeeen çekip can vermelerinden korkulur.
* Lüks ve israf şehveti. Geçmişte çektiği yokluk ve sıkıntıların acısını har vurup harman savurarak, lüks giyinerek, lüks alış verişler yaparak çıkartır. Bunlar sanki birer Lüks Nermin'dir. Böyleleri Lüküs Hayat için yaşar ve ölür. Çamaşırı lüks, dış elbisesi lüks, çorabı lüks, ayakkabısı lüks, otomobili lüks, evi lüks, mobilyası lüks, banyosu lüks, helası lüks, yazlığı lüks, çayı lüks, ikindi pastası lüks. Ucuz ve mütevazı bir şeyler yiyip içse zehirlenip geberir mübarek. Böylelerinin mezarları bile lükstür. Bunların her şeyi lükstür ama ciğerleri beş para etmez. Ciğerini söküp fakir sokak kedisine atsan yemez.
Daha bir yığın böyle şehvetler var. İslâm dini, işte insanı bu gibi şehvetlerden korumak için gönderilmiştir. En hayret edilecek taraf nedir bilir misiniz? Adam veya kadın hem koyu Müslüman, sofu, dindar geçinir, hem de şehvetlerin her türlüsüne mübteladır. Bunlar yarı mühtedilerdir.
Fıkhı Sevmek ve Öğrenmek
Fıkıh İslâm'ın ilk asırlarında zuhur etmiş büyük ve mutlak müctehidlerin, Kur'ân'dan ve Sünnet'ten çıkarmış oldukları uygulamaya ait hükümlerin tamamına verilen addır.
İlk asırlarda yirmi küsur mutlak müctehid zuhur etmiş, bunların dördünün fıkıh sistemi Ümmet tarafından benimsenmiş, diğerleri uygulanmamıştır.
Bütün bu mutlak müctehidler muhterem, mübarek, aziz, eli öpülesice, Müslümanların veliyyinimeti, üstadı, rehberi, ışık tutucusu, ebedî saadete götüren yolun kılavuzu, âlim, ihlâslı, takvalı, faziletli, mânen yüksek dereceli kimselerdir. Onları severiz, onlara hürmetsizlik etmeyiz, onlara minnet ve teşekkür borçluyuz. Sa'yleri, hizmetleri makbul olsun. Ruhaniyetleri üzerimize sâyeban olsun.
Resûl-i Kibriya Efendimizin (sallallahu aleyhi ve sellem) zaman-ı saadetlerinde mezhep yoktu, mezhebe lüzum yoktu. İmana gelip Müslüman olanlar dinin hükümlerini, namazın nasıl kılındığını, abdestin nasıl alındığını ve diğer dinî işleri O'na bakarak, O'ndan bilgi edinerek bilip öğreniyorlardı.
Nihayet "Bugün dininizi tamamladım" ayeti geldi, İslâm bütünüyle tebliğ edildi. Efendimizin vefatından sonra dinimiz hızla yayıldı. Kısa zamanda doğuda Çin sınırlarına, batıda Atlas Okyanusu'na dayandı. Yayan olarak, atla, gemiyle aylarca yolculuk yapılmasını gerektiren uzak iklimlerde Tevhid bayrağı dalgalandı. Arapça bilmeyen, çeşit çeşit lisanlarla konuşan insanlar İslâm ile şereflendi, işte o zaman fıkıh ilmi tesis edildi, mutlak müctehidler, varyantlarıyla beraber yüz binlerce hadîsi taradılar. En temel ve asıl hükümlerden en küçük ve ayrıntıya ait bilgileri ihtiva eden fıkıh ilmini kurdular. Bu ilim bir bahr-i bi-pâyandır, yani kenarı, kıyısı, sahili olmayan muazzam bir okyanustur.
Kur'ân elbette ana kaynağımızdır ama fıkıh bilmeden iki rekat namazı sahih olarak, yanlışsız olarak kılmak mümkün değildir. Resulullah Efendimiz "Beni nasıl namaz kılıyor görüyorsanız, siz de öyle kılınız" buyurmuşlardır.
Kitabullah'ın mücmel (özet, kısa) geçtiği konuları Sünnet açıklar, tamamlar, aydınlatır, tafsil ve teşrif eder.
Bugün mezhepleri inkâr edenler bile, namaz kılabilmek için fıkıhtan yararlanır. Ol mâhiler ki, derya içredir, deryayı bilmezler...
Fıkıh ve hak mezhep düşmanlığı bugünkü İslâm dünyasının en büyük felaketidir. Fıkıhsızlık ve mezhepsizlik en büyük bid'at ve fitnedir.
Peygamber zamanında mezheb yokmuş... Ne ucuz bir gerekçedir bu!.. O saadetli devirde Mushaf, yani tek bir kitap şekline getirilmiş yazılı bir Kur'ân nüshası da yoktu. Kitabullah ayrı ayrı sayfalara, çeşit çeşit malzemeler üzerine yazılmıştı, bunlar dağınık ve perakende idi. Sonra, lüzum ve zaruret üzerine Hz. Ebubekir zamanında Kur'ân tek bir Mushaf halinde yazıldı. Hazreti Osman zamanında bu Mushaf çoğaltıldı, Darülislâm'ın çeşitli bölgelerine gönderildi... Peygamber zamanında Mushaf yoktu diyerek onu da mı bid'at kabul edeceğiz?
Fıkha nasıl ulaşılır? Dört hak mezhep yoluyla...
Cadde-i Kübra'da giden cumhur-i ulema bin küsur yıldan beri dört hak ve doğru mezhep olduğunda ittifak etmişlerdir.
Fıkıh sadece taharetten, ibadetlerden bahs etmez. Fıkıh, insanın bütün faaliyetleriyle ilgili hükümler koyar. Bu hükümler Kur'ân'dan, Sünnet'ten, icmâ-i ümmetten ve kıyas-ı fukahadan elde edilmiştir. Muamelât, nikah ve talak hükümleri, miras, ticaret, ceza hukuku, ahkâm-ı sultaniye daha nice konular.
Her Müslümanın evinde, dört hak mezhepten hangisine bağlı ise, onun fıkhını anlatan muteber ve güvenilir bir kitap bulunmalıdır. Mesela: ÖmerNasuhi Bilmen'in Büyük İslâm İlmihali.
(Not. Dünkü yazımda geçen tarih 7 Nisan Salı olacaktır.)