Müslüman devlet adamı olmak ayıp mı?
Kurt ihtiyarlayınca tilkinin maskarası olurmuş. Nitekim dinin modernizm karşısında umumi olarak geri çekilmesi ile birlikte, Müslümanlar otoritelerini kaybetmiş bulunuyor. Herkes Müslüman cesedinden bir parça koparmanın peşinde. Daha önce olmayan talepler gündeme geliyor. Mesela, Mısır’da 3 tane resmi din var. Bunlar İslâm, Hıristiyanlık ve Musevilik. Yani bir nevi Osmanlı’da uygulanan millet sistemi devam ediyor. Rusya’da da 4 resmi din bulunuyor. Üçüne ilaveten bir de Budizm var. Bunlar yerleşik dinler. Bir de ne idiğü belirsiz nevzuhur cereyanlar var. Bunlar da zaman zaman din hanesi altında mütalâa ediliyor. Sözgelimi Almanya, Scientology denilen ‘dinî gruba’ yasallaşma hakkı tanımıyor. Elbette kendisine göre gördüğü mahzurlu taraflar olabilir. Buna mukabil, Mısır’da birileri illa ki Bahailiği de resmi din kisvesine büründürmek ve yasallaştırmak istiyor. Bunun kavgası veriliyor. Bunun dışında Mısır’ın en büyük sıkıntılarından birisi, resmi hüviyete haiz Kıptilerin çoğunluğun dinî olan İslâm’la her alanda mücadele etme istekleri. Çoğunluğa hayat hakkı tanımak istemiyorlar. Mısır’ın çoğunlukla Müslüman bir ülke oluğunu kabul etmiyorlar. Sözgelimi, devlet başkanının kendini gere gere ‘Sen Müslümanım..’ demesini kabullenemiyorlar. Hatta çirkin görüyorlar (Elaph.com. 13 Nisan 2009, Subhi Fuad’ın makalesi). Elbette ki kem söz sahibine aittir. Halbuki aynı zat gerine gerine ‘Ben Kıptiyim..’ dese şişine şişine bayram edecekler. Geçmişte Muhammed Enver Sedat’ın gerine gerine ‘Ben Müslüman bir ülkenin Müslüman bir Cumhurbaşkanıyım..’ demesini hâlâ unutmuş ve hazmedebilmiş değiller. Türkiye ölçeğinde eski Meclis Başkanı Bülent Arınç ‘dindar Cumhurbaşkanı’ ifadesi kullandığında da büyük tepki çekmişti. Buna mukabil birisi çıksa ‘Ben dinsiz başvekilim..’ dese kimse aldırmayacak. Yani pozitif konuşmak suç, negatif konuşmak serbest. Mısırlı Kıptiler bununla da yetinmiyorlar ve ülkenin kimliğinden bütün İslâmî renkleri ve tonları arındırmak istiyorlar. Mısır resmen lâik olmayan bir ülke. Ama buna rağmen Anayasa’nın ikinci maddesinin değiştirilmesini istiyorlar. Yani devletin dininin İslâm ve Anayasa’nın birinci kaynağının İslâm olduğuna dair ibarenin kaldırılması için acımasız bir kampanya yürütüyorlar.
•
Kıpti aydınlar din ile devleti birbirinden ayırmadığı için, Mübarek’in de aynı yolun yolcusu olduğunu, selefinin izinden ve peşinden gittiğini savunuyorlar. Lieberman, İsrail’e gelmediği için ‘Müberek’in canı cehenneme’ derken öbür yandan Kıptiler de lâikliği ilan etmedi diye Mübarek’i bir başka açıdan lanete çarptırıyorlar. Subhi Fuad isimli diaspora Kıptisi olduğu anlaşılan zat, Mısır rejiminin hem Bahaileri, hem de Kıptileri bastırdığını ve onlara nefes aldırmadığını söylüyor. Subhi Fuad, Mübarek’in lâikliği ilan etmemekte Ezher şeyhlerinden mi, yoksa aşırılardan mı korktuğunu soruyor. Bunu tersinden okuduğumuzda aslında aşırı Kıptiler sebebiyle lâikliği resmi olarak benimsemesi gerektiği sonucuna varıyoruz. Küçük bir mukayese ile farkı görebiliriz. Papa Şennude gibi fanatikler, Mısır Kilisesinin başına çöreklenirken Subhi Fuad’ın mukim olduğu Avustralya’da yine Mısır asıllı Ezherli Taceddin Hilali, bir hutbesinde, kadınların açık saçık gezmelerine itiraz ettiği için lâik kesimler tarafından aforoz edildi. Kıptilerin evlerde ibadet etmesine devletin müsaade etmediğini de savunuyor. Halbuki bunun Kilise içinde bölünmelere karşı Kilise’nin de onayıyla alınan bir tedbir olduğu ifade ediliyor. Kıpti Kilisesinde inşikak ve bölünmeye neden olan Maksimyus’un da yine Kilise’nin şikâyeti üzerine evlerde ders yapmasının engellendiği bir vakıa ve bu nedenle Mısır’da barınamayan Maksimyus, çareyi ABD’ye göçte bulur. Condoleezza Rice’nin himayesine geçen Maksimyus, burada Kıptilere hitap eden bir uydu kanalı kurmak için hummalı faaliyetler yürütmektedir. Esasında Kıptilerin içişlerine karışan Mısır yönetimi değil, ABD’dir.
•
Maalesef dinî kutuplaşmayı ifade eden taifiyye terimi ve bunun çağrıştırdığı bela her yerde var. Cezayir’de de Haricilerin ve onların bir kolu olan İbazilerin yaşamış olduğu Benu Mizap bölgesinde Haricilerle Maliki mezhebi mensupları arasında gerilimler ve çatışmalar yaşanıyor. 400 bin civarında oldukları tahmin edilen Hariciler / İbaziler Cezayir’de resmi mezhep olmak istiyorlar. Lâkin Cezayir Din İşleri Bakanı Bouabdellah Ghlamallah buna itiraz ediyor. Burada itiraz konusu olan çoğulculuk değil, aksine ülkeyi bir arada tutan çimento mesabesindeki kimliğin aşınmamasını sağlamak ve bunu sağlayan referans sistemini tahkim etmektir. Haricilerin resmi mezhep olma istekleri, aslında Türkiye’deki Alevilik tartışması ve kurumsallaşma çabalarına benziyor. Bir taraftan Mısırlı Kıptiler gibi zorunlu din (orada devletin resmi dini) derslerinin kaldırılmasını isterken, diğer taraftan da Diyanet’e ortak olmak istiyorlar. Bardakoğlu’nun da dikkat çektiği gibi; Alevilik üzerine kimlik tartışmaları netleşmeden, dinmeden zaten böyle bir isteği hayata geçirmek kabil ve mümkün değildir. Bu zaviyeden bakıldığında, İslâm dünyasının hali pür melali daha net gözükmektedir. Sıkıntı azınlıkların haklarında değil, çoğunluğun daralan özgürlük alanındadır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.