Bulanık suda avlanmak
Galiba Mısır'daki Hizbullah krizi başladığı gibi gitmiyor ve sürmüyor. Mısır'ın öfkesi biraz yatıştı ve suçlamanın lehçesine düşüş oldu. Daha doğrusu kriz idaresi uygulandı ve kriz kontrol altına alındı. Lübnanlı güvenlikçi Cemil Seyyid benzeri bir vakanın daha önce Ürdün ile Hizbullah arasında yaşandığına dikkat çekti. Beyrut Arap Zirvesi öncesinde veya sırasında üç Hizbullah mensubu Şaron'un kuşatması altında olan Batı Şeria'ya Ürdün üzerinden silah ve mühimmat sokmak üzereyken yakalanırlar. Ürdün makamları bundan haberdar olur ve Hizbullah mensuplarını yakalarlar. Galiba müstear adıyla Sami Şihap'ın bahsettiği Düvelü'l tavk veya 'abluka ülkelerindeki' Hizbullah örgütlenmesinin veya faaliyetlerinin bir parçası da bu olmalı. Ürdün'ün Hizbullah mensuplarını yakalamasından sonra devreye dönemin Lübnan Başbakanı Refik Hariri girer ve Hariri ile Hasan Nasrallah meseleyi enine boyuna ele alırlar ve sonuçta Ürdün ile pazarlık süreci başlar. Bu süreci Cemil Seyyid idare eder. Ürdün'ün barış anlaşmaları nedeniyle İsrail'le bağlantıları da dikkate alınarak Ürdün üzerinden izinsiz faaliyet yürütmenin doğru olmadığı kabul edilir ve Hizbullah ve aracıları alttan alır ve kasıtlı olarak Ürdün'ün hükümranlığını ihlal etmedikleri ileri sürülür ve mesele sessiz sedasız tatlıya bağlanır. Cemil Seyyid'e göre, Mısır meselesinde de Kahire kendisine göre haklıdır. Zira, kendisinden habersiz bir şekilde toprakları üzerinde faaliyet gösterilmiş ve egemenliği ihlal edilmiştir. Destursuz bağa girilmiştir. İşin bir başka boyutu da Mısır milli güvenliğinin tehlikeye atılmasıdır. Bu iki kavram etrafında Mısır'ın haklılığı tartışılmaktadır. Lakin Nasrallah'ın da itiraf ettiği gibi yürütülen faaliyetin mahiyeti ve kapsamı ise münhasıran Gazze'ye lojistik destek göndermektir. Cemil Seyyid'in ifadesiyle, evet Mısır'ın egemenliği ihlal edilmiştir lakin burada iki husus vardır. Bunlardan birisi bu ihlalin ideal bir dava uğruna yani direniş uğruna yapılmış olmasıdır. İkinci olarak da, planda ve yürütülen faaliyetlerde Mısır'ın güvenliği göz önüne alınmış ve kırmızı çizgi olarak belirlenmiştir.
İlk günlerde Mısır basını, 'fukkaa fi'l fincan' tabirinin çağrıştırdığı gibi neredeyse bir kaşık suda fırtına koparmıştır. Ve Nasrallah hakkında dediğini bırakmamıştır. Hizbullah bunu Gazze saldırıları sırasında yapılan açıklamalara mukabil bir hesaplaşma ve intikam zemini olarak değerlendirmiştir. Mısır'ın yaptığını rövanşist bir yaklaşım olarak nitelendirmiştir. İran da bu olayla birlikte Mısır'la ilişkilerinin iltihaplandığını belirtmiştir. Buna mukabil, İbrahim Nafi gibi bizzat Mübarek'e yakın isimler Hizbullah'ın Mısır'daki gizli faaliyetlerini kasıtlı bir ihlal olarak görmüşlerdir. Bu yönde geliştirdikleri argümanlardan birisi de neden yardımı daha önce Tahran'da Hamas'ı temsil eden Hamas'ın Lübnan Temsilcisi Üsame Hamdan ya da Şam'da Halit Meşal veya Ramazan Şallah gibilerin aracılığıyla göndermemiş de lojistik sevkiyatı veya ikmalatı bizzat kendisi gerçekleştirmiştir. İşte bu gibi nedenlerden dolayı Mısır basını önce iki iddiada bulunmuştu. Birincisi, Hizbullah Mısır'da hücreler kuruyor ve bir hücrenin deşifre edilmesine rağmen başka uyuyan hücreler de olabilir. İkincisi, 2006 yılından beri direniş üzerinden gelişen Hizbullah sempatisi teşeyyü faaliyetleri için araç haline getirilmiştir. Lakin soruşturmanın ikinci aşamasında sanıkların avukatlarından Muntasır ez Zeyyat'ın da ifade ettiği gibi bu suçlamalardan eser kalmamıştır. Ya da suçlama mübalağalarından arındırılmıştır. İlginçtir, suçlanan 50 kişi içinde Sami Şihab bir de onun Lübnan'daki yönlendiricisi Muhammed Kaplan Şii asıllıdır. Zaten Şihap da temasta olduklarından Şii kimliğini gizlemiştir. Yakalananlar arasında eski İhvan mensupları olduğu gibi bazı Fetihçilerin de olduğu ileri sürülmektedir.
Krizin yatışmasında arabulucuların etkisi olduğu gibi İsrail'in olaydan yararlanmak istemesi ve şamata arzusunu açık etmesinin de etkisi ve rolü olmuştur. İsrail'in şamatası geri tepmiştir. Mısır'da Şiiliğin resmi yüzü Ehl-i beyt Yüksek Konseyi gibi kurumların yetkilileri de 'Hizbullah hücresi' aracılığıyla teşeyyü faaliyetlerinin yürütülmesinin tespit edilemediğini söylemiştir. Mısır Dışişleri Bakanı Ahmet Ebu'l geyt, İsrail'in bu vesile ile bulanık suda avlanmak istediğini kaydetmiştir. Tutuklama eyleminden ve teşhir ameliyesinden sonra Mübarek'in öfkesi dinmiş ve devreye sağduyu girmiştir. Bu bağlamda Mübarek, Sinyora ile görüşerek meselenin uzlaşma ile hal yoluna girmesinin önünü açmıştır. Belki bu olan bitenden sonra herhalde taraflar bundan böyle birbirlerinin sahasına ve hukuk alanına girerken daha dikkatli davranacaklardır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.