Gülen ya da Saylan!
Saylan bir terör örgütüne yardım ve yataklıktan yargılanıyor..
Gülen sadece bir kanaat önderi..
Gülen düşüncelerini açıkladı diye halen yurtdışında. Gülen’in niçin ve nasıl yurtdışına çıkmak zorunda bırakıldığını size içinizden biri, Ergenekon savcılarına meydan okuyan, adı iddianamede geçti diye ortalığı birbirine karıştıran gazeteci dostlarına sorsunlar, o bilir..
Şeyh Erdebili hazretlerine yapılanlar karşısında bir saniye vicdanları sızladı mı aceba. O da yaşlı idi. Ayakta duracak mecali yoktu.. Hiçbir suçu yoktu..
İskiliblı Atıf, Müderristi. Şapka devriminden önce yazdığı, “Şapka risalesi” isimli bir makaleden dolayı önce beraat ettirilip sonra asıldı.. Mezarını bile yok ettiler. Ankara’da bir parkın kenarında bir yerde şimdi üzerinden yol geçiyor olması gerek..
“İrtica ile mücadele, istila ile mücadeleden daha zor ve elzem” bir hadisedir değil mi? Osmanlı’nın tarihine, eserine, düşüncesine, ölüsüne bile savaş ilan ettiler. Bursa kalesindeki utanç anıtı hâlâ orada duruyor. Hem de Osmanlıca harflerle..
Şimdi kalkmış bize ahlak dersi veriyorlar..
“Şeriatla savaş” ne demek.. “Şeriat” bir dinin emir ve yasaklarını, meşruiyeti ifade eder.. Şeriat “Hukuk” demektir.. Şeriatın ne demek olduğunu bilmiyor olamazlar.. Darbeye de karşı imiş hanımefendi! Sanki Ergenekoncularla, Tuncay’larla Cumhuriyet gazetesinin öncülüğünde Cumhuriyet mitinglerini düzenleyen bendim. Sanki “Ordu göreve” pankartını açan bendim. Sanki darbecilerin üniversitelerdeki adamlarını burs adı altına maaşa bağlayan bendim..
Türkan hanım hangi dine inanıyor bilmiyorum.. Anne tarafından Hıristiyan. Baba tarafın şu-bu olabilir.. Dinsiz de olabilir. O kendi meselesi. Ölünce göreceğiz nereye nasıl gömüleceğini.. Ama İslâm’a karşı “irtica” maskesi ile, bir zamanlar bir gazetenin manşetine yansıyan şekli ile, 28 Şubat’ın gölgesinde “topyekun bir savaş” kampanyası içinde yer aldığını cümle alem gibi ben de biliyorum..
Türkan hanım ulusalcı ama AB’den de yardım alıyor.. İlginç ilişkileri var.. Misyoner örgütleri ile de yakın ilişki içinde olduğu iddia ediliyor.. Durun hele bir savcılık soruşturmasını tamamlasın göreceğiz neyin ne olduğunu!
Peki Saylan’ı savunanların Gülen’e karşı hıncı ne? Bu hınç nereden kaynaklanıyor?.. Hem başları İslâm’la belada, hem de Gülen’in “gerçek bir Müslüman olmadığını” söylemeye çalışıyorlar.. Hem İslâm’a karşılar, hem Müslümanları dini söylemlerle kışkırtmaya çalışıyorlar..
Fethullah efendi de yaşlı ve hasta..
Ona her şeyi söylemekte bir beis görmeyenler Türkan hanım eleştirilince mangalda kül bırakmıyorlar..
Kemoterapiye girdi diye herkesin susmasını istiyorlar.. O ise yapılanları darbe olarak görüyor ve direnme çağrısı yapıyor..
Darbecilikle suçlanan birine TSK’dan üst düzey ziyaretler gerçekleşiyor.
Türkan hanım “Beyaz Türk” ya! AB destekli, misyoner destekli ulusalcı! Gülen kim oluyor?
Yaşlı ve hasta diye merhamet istismarı ile bir yere varılamaz..
O zaman Kenan Evren’i de yargılamayalım..
Haberal ve Manisalı için “bilim adamı” etiketinin arkasına saklanıyorlar. Ötekiler “Paşa”. Öbürü sendikacı.. Herkesin bir sıfatı var..
Bilim adamı ise bilim adamlığını bilsin.. Bilim adamı suç işlemez diye bir şey yok ki! O zaman İmamlar da suç işlemez diyelim. Kim suç işler peki?!.
Gülen konusunda yargı kararı olmadan etik filan dinlemeyenler, Saylan için nasıl da seferber oldular..
Merak ediyorum, Üzmez için ileri sürülen iddialara nasıl bu kadar çabuk inandınız.. Henüz bir yargı kararı yok. O da yaşlı ve hasta bir adam. Savunmak için de söylemiyorum bütün bunları. Bakın öyle bir media terörü estirildi ki, Üzmez’i savunuyormuş gibi görünmekten bile korkuyor insanlar.. Tecavüz yok, tacizle ilgili bir bulgu elde edilemedi.. Peki Üzmez gerçekten bu olayda masumsa.. Sözleri ve kişiliğini bir kenara bırakalım, somut olaya bakalım.
Dün Üzmez’e karşı media linci kampanyası düzenleyenlerin büyük bir bölümünün bugün Saylan, Haberal, Manisalı safında saf tutmuş olması dikkatinizden kaçmış olamaz.. Kaldı ki, Üzmez’in de bu çevrelerden bir sürü özel ve yakın dostlukları olduğunu da not edeyim buraya.. Dün Üzmez’e saldıranların kastı Üzmez’in şahsında, İslâm’a, Müslümanlara, Vakit gazetesine zarar vermekti aslında.. Üzmez olayını bu maksat için kullandılar..
Basın, yargı, bürokrasi, siyaset ve kamuoyunu öyle bir baskı altına aldı ki, bu konuda herkes susturuldu.. Sanki Üzmez bu işte suçsuz demek imkansız hale getirildi.. Bunu yapanlar şimdi Saylan için ne yapıyorlar görüyorsunuz.. Biliyor musunuz davanın geldiği son aşamada Üzmez davasında şikâyetçi kimse de yok.. Olayın için de bir sürü karanlık nokta var.. Üzmez “yapmamıştır” da demiyorum, ama “sonucu bekleyelim” diyorum. Üzmez için yazılanlara söylenenlere bakın bir, bir de Saylan hakkındaki savcılık soruşturması aşamasında yapılan yayınlara. Ben burada sadece üç farklı olay karşısında medianın nasıl ön yargı ile hareket ettiğini göstermek istiyorum..
Saylan hiçbir kötülük yapamaz, Üzmez her kötülüğü yapabilir öyle mi? Dürüstlük şunu gerektirmez mi, bir adam 10 cinayet işlese bile, bir çocuğa tokat atıp atmaması konusunda yargılanırken, “bu 10 adam öldürmüş, bu çocuğa da tokat atmıştır” mı diyeceğiz, yoksa; “10 adam öldürse de, bu çocuğa tokat attığına dair bir kanıt yoksa, atmamıştır” mı diyeceğiz..
Saylan’ı sahiplenenleri, Gülen olayı karşısında kendilerini vicdan testine tabi tutmalarını teklif ediyorum..
Ben kendi hayatımdan biliyorum bazı şeyleri. Şu daha geçen gün icrada ev satışına konu olan dava. Aynı avukatlar, hem ceza hem tazminat davası açıyorlar. Tazminat davası Ankara’da, ceza İstanbul’da açılıyor. Ceza davası tebligatı bana ulaşıyor, mahkemeye katılıyorum, adresim açık. Yargıya karşı hileye bakar mısınız, tazminat davasında adresim bulunamadığı için ilanen tebliğ yapıyorlar, sonra kararı yine ilanen tebliğ yapıyorlar. Karar kesinleşince hemen adresi bulup hacze geliyorlar..
Bu avukatlar bilmiyor mu, Ceza davası, Hukuk davası için bekleme sebebidir.. Yani avukatlar, kanuna ve yargıya karşı hile yoluna başvuruyorlar. 28 Şubat hukuku bu. O günlerde malûm medianın gıkı çıkmadı. Barolara yazdım herkes sustu.. Yargıtay sustu.. Bu avukatlar, bu yargıçlar hâlâ görevde. Hiç ifadem alınmadan tazminata hükmediyorlar. Hem de benim gazete haberleri ve diğer yazarların yazıları ile ilgili sorumluluk tefrik edilip hükmedilen tazminatın kaçta kaçı bana ait olduğu belirtilmeden..
Soyadım Saylan olmadığı ve ben “Beyaz Türk”lerden olmadığım için malum media hukuk mücadelesi vermiyor..
Tolon paşa benim hakkımda dava açıp, mahkemeye kendi üye atarken de seslerini çıkarmadılar. Duruşmayı izlemeye gelen de yoktu.. Genelkurmay’dan geçmiş olsun dileyen de.. Yazmadığım bir yazıdan dolayı beni tazminata mahkûm ettiler, yazdığım söylenen yazıyı yazanı da, yazıya konu sözleri söyleyen hakkındaki davayı reddettirdiler.. Yargıtay da bu kararı onadı. İyi mi? Bu yargıçlar da hâlâ görevde.. 28 Şubat hukuku böyle bir şeydi. Çevik Bir suç duyurusunda bulunduğu davalarla ilgili doğrudan mahkemeye yazı yazıp gelişmeler hakkında bilgi istiyordu. Genelkurmay’ın bize ilgisi de bu yöndeydi. Anlat Başbuğ paşam anlat, bizim de geçmişte yaşadıklarımız canlanıyor, zihinlerimizde..
Selâm ve dua ile..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.