Saylan’ın ağıtları mı... Devletin kayıtları mı?
Hani, bir zamanlar, Şirinevler’den Muhittin Çiçek amcadan naklen, “Bedii Faik’in yazısı”ndan bir bölüm aktarmıştım... Bedii Faik, yıllarca önce yazdığı bir yazıda, “adamın biri”nden söz etmiş... İşte o adamın biri; sokakta dalgın dalgın yürürken; farkında olmadan, yolun ortasında yatan bir köpeğin “kuyruğuna” basmış!.. Ve tabiî, can havliyle havlamış köpek!..
Adam şaşırmış...
“Hayret” demiş;
“Ben köpeğin kuyruğuna bastım!.. Ama ses, ağzından çıktı!”
Şöyle bir düşünüp, “teşhis”i koymuş:
“Kuyruğuna bastığım halde ağzından ses çıktığına göre, demek ki; kuyruk ile baş arasında bir bağlantı var!”
Malûm, “teşbihte hata olmaz”mış...
Ergenekon Terör Örgütü’ne yönelik “12. Dalga Operasyon”larda “gözaltı”na alınan ve “tutuklanan” insanlara bakıyorum da; “kuyruk”larına basılan onlar olduğu halde, her ne hikmetse “ses” çıkaran “ağız”lar başka!..
Demek oluyor ki;
“Kuyruk”lar ile “ağız”lar arasında bir “bağlantı” var... Hem de, bizim bilmediğimiz bir bağlantı!..
BUNLAR DA “MASUM” İSE!!!
Efendim, birkaç gündür yazılanları ve söylenenleri ibretle takip ediyorum... Ergenekon Terör Örgütü sanıklarına, hani neredeyse “madalya” takacaklar!..
Onları o kadar “suçsuz”, o kadar “masum” ve o kadar “Türkiye sevdalısı” gösteriyorlar ki; bilmeyen de, onların maruz kaldıkları muameleden dolayı neredeyse hüngür hüngür ağlayacak!..
Seyrettiğimiz olaylar; bir “darbe girişimi” değil de; sanki “fakir kız ile zengin delikanlı”nın aşkını anlatan bir “Yeşilçam filmi”dir!..
Al eline mendili, sil gözyaşlarını!..
Hüngür de hüngür!..
N’ooluyoruz Allah aşkına?..
Bu “adam”ların veya “madam”ların yapmaya çalıştıkları şey, Türkiye’yi adım adım bir “darbe ortamı”na sürüklemek değil mi?..
Bu adamların veya madamların yapmaya çalıştıkları şey; bir “kaos” ortamı oluşturmak değil mi?.. Yaptıkları “bölücülük” ve “misyonerlik” değilse; “Müslüman mahallesinde salyangoz satmaya kalkanlar”la, cadde ve sokaklarda “İncil arası Dolar” dağıtanlarla yıllar yılı niye mücadele ettik biz... PKK’nın yaptığı “bölücülük” ise, “PKK’lılara burs” verenlerin yapmaya çalıştıkları nedir Allah aşkına?..
TÜRKAN SAYLAN’DAN ŞARTLI BURS!
Sözün tam burasında; “Türkan Saylan’ın ağıtları”nın aksine “devletin kayıtları”na dikkatinizi çekmek istiyorum...
Efendim; Türkan Saylan’ın başkanı bulunduğu Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’nin merkezine ve şubelerine yapılan baskınlarda, “ÇYDD’nin burs listeleri” elegeçirilmiş!..
Bu “burs”ların kimlere verildiği pek meçhulümüz değildi...
Taaa, 5 Temmuz 2001’de yazmıştım...
Demiştim ki;
“Çağdaşlık”, “laiklik” ve “Atatürkçülük” söylemlerini kimselere bırakmayan ve “başörtülü öğrenciler”in içine sokulup, saatlerce “manevî işkence”ye maruz kaldıkları “ikna odaları”nın mucidi olan Prof. Türkan Saylan’ın annesi de “Türk” değil, bir “İngiliz”miş, iyi mi?..
Adı da; Leyla değil, Lili Mina Raiman imiş!
Üstelik;
“Katolik bir Hıristiyan” olarak doğmuş ve öyle de yaşamış!
Anlayacağınız;
Halen Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği ve “yasadışı” olduğu İçişleri Bakanlığı tarafından “resmen” açıklanan STKB’lerin başında bulunan bu kadın, yani Türkan Saylan, “Hıristiyan bir ana”dan doğmadır!..
“Kendi inancı”nı bilmiyorum, ama şunu çok iyi biliyorum ki;
Prof. Türkan Saylan’ın başında bulunduğu Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği, birkaç ay öncesine kadar Turkcell ile işbirliği yapıp, Doğu ve Güneydoğu’daki kız öğrencilerine “şartlı burs” vermişti.
Şart şuydu:
“İHL’de okumayacak!.. Annesi ve babasını doğum kontrolüne ikna edecek!”
Ve tabiî;
“Başı açık olacak!”
İşte, “İngiliz” kökenli “Hıristiyan bir ana”dan doğan bu kadın, “nüfusunun yüzde 99’u Müslüman” olan bir ülkede, resmen ve alenen böyle bir çalışma yürütüp, “okul ve aile ayrımı” yaptı!
Evet, “bölücülük” yapıp, “inanç duyarlılığı” olan öğrencileri dışladı!..
Diyeceksiniz ki;
“Hıristiyan bir ananın kızı”na da ancak böylesi yaraşır!..
ÖĞRENCİLERİ BÖYLE FİŞLEMİŞLER!
Ama, hayır... O kadar basit değil...
MİT tarafından yıllar önce hazırlanan ama ne hikmettir bilinmez, bugüne kadar bir türlü gereği yapılmayan “rapor”larda, Türkan Saylan ile Çağdaş Eğitim Vakfı Başkanı Gülseven Yaşer’in isimlerinden ve “ortak faaliyet”lerinden sıkça söz ediliyor.
24 Nisan 2001’de Başbakanlık’a gönderilen MİT’in yazısına göre, Protestanlığın Türkiye’de yayılması için faaliyet gösteren Dünya Kiliseler Birliği’nin ülkemizdeki temsilcisi Amerikan Board heyeti, faaliyetini Sağlık ve Eğitim Vakfı eliyle yürütüyor.
Vakfın mütevelli heyetinin başında Gülseven Yaşer’in kocası Yaşar Yaşer bulunuyor. Yazıda, Dünya Kiliseler Birliği’nin Türkiye temsilciliğini yürüten Amerikan Board kuruluşu ile doğrudan bir ilişkisi olup olmadığı belirtilmemekle birlikte Profesör Türkan Saylan’a ve onun başında bulunduğu Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’ne de genişçe yer veriliyor.
Çağdaş Eğitim Vakfı, en son 1 Mart 2004 tarihinde Sabah gazetesinde yayımlanan bir haberle gündeme geldi.
Habere göre Jandarma ve ÇEV, ortaklaşa düzenledikleri bir kampanya ile 3 bin öğrenciyi okutmak için maddi imkân sağladı.
Vakıf, geçtiğimiz yıllarda ise burs dağıtımında yaptığı ayrımcılıkla gündeme gelmişti.
Vakıflar Genel Müdürlüğü müfettişlerinin ele geçirdiği belgelere göre öğrenciler Alevi, Kürt, dinci, tarikatçı şeklinde fişlendi.
Devletin fakir öğrenciler için İstanbul Valiliği Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı’na tahsis ettiği burslar, ÇEV, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği, Cem Vakfı ve Rotary Kulübü’nce seçilen öğrencilere verildi.
Müfettişler bunun anayasal suç olduğuna dikkat çekmişti. Müfettişlerin hazırladığı raporda Gülseven Yaşer’in kişisel çıkarları için vakfı zarara uğrattığı da dile getirilmiş; vakfın, yurtdışından topladığı bağışlar için Dışişleri ve İçişleri Bakanlığı’ndan izin almadığı tespit edilmişti.
Vakıfta ele geçen mülakat formlarındaki şu bilgiler hafızalara kazınmıştı.
“C.H.; Alevi, hemen verilmeli. M.Ş.; Kürt ve akıllı çocuk, olumlu. A.O.; tarikatlara inanıyor, olumsuz. S.Ç.; ihtiyacı var, ancak bana gerici gibi göründü. A.A.; resmen takiyye yapıyor. Ç.A.; Fethullah Hoca hayranı, ret.”
ÇEV Başkanı Gülseven Yaşer, 2004 yılı Haziran ayında bir polis memurunu tehdit etmek suçundan Artvin’de yargılanmıştı. Artvin’de askeri tesislerde konaklaması dikkat çeken Yaşer, avukatı Hüseyin Buzoğlu ve sivil giyimli asker korumalarıyla geldiği duruşmalı ilk celsede beraat etmişti.
Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşma sonrasında sanıklar, aynı sivil korumalarla askeri birliğe ait gazinoya götürülmüştü.
ÇYDD’NİN BURS VERDİĞİ PKK’LILAR!
Biraz önce dedim ya;
Bütün bunlar meçhulümüz değildi... Biz unutmuş olsak da, “arşiv”ler unutmuyor... Bu bilgilerin çoğu “rapor”larda ve “arşiv”lerde mevcut...
Bunlar mevcut da; “kuyruk”lara basılınca, “ağız”lardan niye “ses” çıktığını gösteren yeni bir “bağlantı” tesbit edilmiş, şimdi onu aktarmak istiyorum...
Efendim, “son baskınlar”da elde edilen bilgilere göre; “Bazı PKK’lıların, ÇYDD’den burs aldıkları” tesbit edilmiş, iyi mi?..
İşte o “militan”lardan bazıları:
Burçin İ.: İstanbul Üniversitesi öğrencisi. PKK’nın illegal gençlik kollarında faaliyet gösteriyor.
Helin O.: İstanbul Üniversitesi öğrencisi. PKK’nın illegal gençlik kollarında faaliyet gösteriyor.
Serdar Y.: İstanbul Üniversitesi öğrencisi. PKK’nın illegal gençlik kollarında faaliyet gösteriyor.
Emrah Y.: İstanbul Üniversitesi öğrencisi. PKK’nın illegal gençlik kollarında faaliyet gösteriyor. İstanbul Üniversitesi Avcılar Kampusu’nda sorumlu düzeyde faaliyet gösteriyor.
Engin D.: Marmara Üniversitesi öğrencisi. PKK’nın illegal gençlik kollarında faaliyet gösteriyor. İstanbul üniversitelerinde sorumlu düzeyde faaliyet gösteriyor. Abdullah Öcalan’ın yakalanmasının yıldönümünde yapılan yasadışı gösterilerde yakalandı.
Deniz C.: Marmara Üniversitesi öğrencisi. PKK’nın illegal gençlik kollarında faaliyet gösteriyor. Daha çok Marmara Üniversitesi’ndeki faaliyetlere katılıyor. Araç yakma faaliyetlerinde bulunduğundan dolayı tutuklanarak cezaevine gönderildi. 13 Mart 2009 tarihinde tahliye edildi.
Lokman G.: Yıldız Teknik Üniversitesi Davutpaşa Kampusu’nda çalışıyor. PKK’nın illegal gençlik kollarında faaliyet gösteriyor. 6 Kasım 2006 tarihinde PKK için yasadışı gösteri yaparken yakalanmıştı.
Ruhat Ç.: İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi öğrencisi. PKK’nın illegal gençlik kollarında yönetici düzeyinde faaliyet gösteriyor. Öğrencileri eylemlere yönlendirmekle görevli olduğu bilinen Ruhat Ç., 4 Kasım 2006 tarihinde PKK için yasadışı gösteri yaparken yakalanmıştı.
Fehmi K.: Marmara Üniversitesi öğrencisi. PKK’nın illegal gençlik kollarında faaliyet gösteriyor. Sarıgazi beldesi Mehmetçik Lisesi’nde öğrenciler arasında PKK örgütlenmesini organize etmekle görevli. Örgütle ilgili eğitim ve dersler veriyor. 4 Kasım 2006 tarihinde PKK için yasadışı gösteri yaparken yakalanmıştı.
KİLİSE PARASIYLA ULUSALCILIK!
Sorarım size; hadi “bilgi”ler demeyelim de, bu “iddia”ların binde biri doğru ise, böyle bir kuruluşun yöneticilerine “vatansever” ve “çağdaş” diyebilir misiniz?..
Söyleyin Allaş aşkına;
Bunlar “ulusalcı” ise “enternasyonalist” kimdir?.. Bunlar “vatansever” sayılıyorsa, kime “vatan haini” diyeceğiz?.. PKK’ya “bölücü örgüt” diyoruz da, bunların yaptığı nedir?.. Hele de, “PKK’lılara burs” verdikleri ortaya çıktıktan sonra?!?
Hiç kimse eğip-bükmeye ve sağa-sola çekiştirip de “darbeye zemin” hazırlamaya çalışan bu insanları “masum” göstermeye yeltenmesin!..
“Yasa”lar ve “mahkeme”ler ne der bilemem... Ama Türkan Saylan’lar, Nur Serter’ler ve daha niceleri; en azından “istikballeri katledilen başörtülü kızlar”ın vicdanında “suçlu”durlar!.. Bunlar veya “rektör”lerle ilgili bir dâvâda; ÖNDER ve “istikballeri çalınan” başörtülüler, dâvâya “müdahil” olursa, hiç şaşmam...
Çünkü onların;
“Baba beni okula gönder” demesine bile fırsat verilmemiş; onlar başlarını okşayan “baba”larının sesini değil, sırtlarına inen “sopa”ların seslerini duymuşlardır!..
Onlar okula gitmişler,
Ama “kovulmuşlar”dır!..
Geçmişin fotoğrafı, bu kadar net şekilde gözlerimizin önündeyken, hiç kimse tatava yapmasın, hiç kimse martaval okuyup da, bunları “masum” göstermeye kalkmasın!..
Onları cilalayanlara sorarım;
“Dünya Kiliseler Konseyi’nden para” alıp da, o parayla “Türkiye’de ulusalcılık” yapmak, ne menem bir iştir Allah aşkına?..
Hem, unutulmasın ki;
Gerek Avrupa, gerek ABD ve gerekse kiliseler, üzerine binmeyeceği eşeklerin önüne ot atmaz!..
Atıyorlarsa, vardır bir menfaatleri!.. Ama bu menfaat, kesinlikle Türkiye’nin menfaati değildir!..
Ben bunu bilir, bunu söylerim!..
:::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::
Hani hastaydı?..
Bu başlık, 11 Nisan 2009 tarihli Vatan gazetesinin başlığıydı... “Erbakan Hoca’nın sürekli hastalığı” sebebiyle, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından “cezasının affedilmesi” sonrasında, “siyasete döndüğünü” açıklayan Erbakan Hoca’nın “turp gibi” olduğunu iddia eden Vatan, “hani hastaydı” diyerek, aklı sıra gırgırını geçmişti!..
Tabiî, aynı soruyu “Sezer’in affettiği onlarca terörist” için atmak da mümkündü...
Öyle ya; Sezer’in “hasta” diyerek affettiği teröristler de; ya “eylem”lerde elegeçirilmiş, ya da “dağda Mehmetçik ile çarpışırken” öldürülmüşlerdi!..
Ama, “hani hastaydı” sorusunu, asıl Türkan Saylan için sormak gerek... Çünkü Türkan Saylan, evinin arandığı gün, “battaniye”lere sarınarak pozlar veriyor ve “hastayım” diyordu...
Ama aynı Türkan Saylan, ertesi gün “tesadüfen”(!) mahkemenin önünden geçiyor ve “yargılananlara destek” veriyordu... Daha ertesi gün ise, “gazetecilere açıklamalar” yapıyordu!..
Bu, nasıl “hasta”dır ki; hem “tedavi” görüyor, hem de “söylem ve eylem”den hiç geri kalmıyor!.. Yoksa, bir “Ergenekoncu hastalığı” mıdır bu?!? Malûm; “darbe plânları” yaparken hepsi de “turp gibi” olan Ergenekoncular, yakalandıktan sonra birer birer “hastalanmaya”(!) başladılar!..
Türkan Saylan’ın “gerçek bir hasta” olduğunu biliyorum...
Ama “hasta”lar da, hastalığını istismar etmemeli değil midir?!?