Mustafa Özcan

Mustafa Özcan

Naturei Karta ve son murabıt

Naturei Karta ve son murabıt

1967 yılında Doğu Kudüs'ü ele geçiren İsrail'in nihai hedefi burada Üçüncü Mabedi kurmak ve inşa etmektir. Müslümanların kırmızı çizgisi Mescid-i Aksa'nın yıkılması Yahudilerin en büyük emeli ve kızıl elması ise Aksa'yı yıkarak yerine Üçüncü Mabed'i inşa etmektir. Öyleyse iki tarafın kırmızı çizgisi birbirinin bertarafı üzerine kuruludur. Yahudilerin hayatiyetleri ve Üçüncü Mabedi yapmaları Mescid-i Aksa'nın yıkılmasına bağlıdır. Birisinin varlığı diğerinin yokluğuna mutavakkıftır. Zıtlık üzerine kurulmuş iki anlayış. Mescid-i Aksa'yı yıkmak için İsrail iki koldan faaliyet yürütüyor. Birincisi, 1967 yılından beri Mescid-i Aksa'nın altında Süleyman Tapınağının kalıntılarını bulmak için kesintisiz hafriyat çalışmalarında bulunuyor. İkinci kademede ise Mescid-i Aksa'nın bulunduğu Harem-i Şerif'e yönelik kısıtlayıcı ve engelleyici tedbirler alıyor. Cuma günleri 40 yaşının altındaki Müslümanların Cuma namazına gelmelerini engellemeye çalışıyor. Bununla da kalmıyor ve bazı gönüllü Yahudiler Harem-i Şerif üzerinde bir takım dini faaliyetler ve ritüeller yürütmek istiyor. Ve İsrail Harem-i Şerif üzerinde hükümranlık iddia ediyor. Bu bağlamda, Camp David II görüşmelerinin çökmesi üzerine Ehud Barak, Şaron'un Harem-i Şerif'in hürmetini ihlal etmesine önayak oldu.

28 Eyül 2000 tarihinde Şaron bir polis ordusu eşliğinde (1000 kadar) Harem-i Şerif'i sembolik olarak bastı, işgal etti ve burasının İsrail'in hükümranlığına ait olduğunu vurgulamış oldu. Son günlerde de bazı Yahudi aktivistler ve eylemciler Harem-i Şerif'in yüzeyinde dua ve neşideler okumaya yeltenmişler ve Mescid-i Aksa'nın Yahudileştirilmesi çerçevesinde bazı aleni faaliyetleri icra etmeye koyulmuşlardı. Bereket son anda planlarından vazgeçtiler. Lakin bu geri adım geçici. Her an yeni girişimler başlatabilirler. Bu hususta Raid Salah tek başına büyük bir mücadele yürütüyor. Kendisini Mescid-i Aksa'nın korunmasına adamış, vakfetmiş durumda. Kutsal şehrin son bekçisi gibi mücadele veriyor. Nature-i Karta şehrin bekçileri anlamına geliyor. İslâmî açıdan da Raid Salah bir nevi Nature-i Karta'yı ya da son murabıtları temsil ediyor. Esasında Nature-i Karta murabıt anlamına geliyor. Son yıllarda Türkiye'de Çanakkale etkinlikleri gibi Raid Salah da 1948 topraklarında Mescid-i Aksa seferberliği başlatmış ve gençliğin ruhunu Mescid-i Aksa ziyaretleri ile yıkamış ve diriltmişti. Şimdi de Harem-i Şerif'e yönelik Yahudi savlet ve saldırılarını son murabıt olarak püskürtmekle meşgul.

Yahudiler açısından Kudüs ne kadar önemliyse onun çekirdeği ve özü mesabesindeki Üçüncü Mabed de o kadar önemlidir. Ben Gurion bu hususta şunları söylemiştir: "Kudüs olmadan İsrail'in bir anlamı olamaz. Süleyman Mabedi olmadan da Kudüs'ün bir anlamı yoktur..." İsrail açısından Kudüs bir Mekke ve Süleyman Tapınağı da bir Kabe'dir. Dolayısıyla Kabe olmadan Mekke'nin bir anlamı yoktur. İsrail'in şahinleri meseleye böyle bakarken güvercinleri de aynı şekilde bakmaktadır. Aralarında hiçbir fark yoktur. Yossi Beilin de aynı nakaratı seslendirmektedir. Bütün Yahudiler açısından Kudüs'ün anlamının bu olduğunu ve Süleyman Mabedi olmadan asla hedeflerine ulaşmış olmayacaklarını söylüyorlar. Ama Süleyman Mabedini de Batı Kudüs'te kurmak gibi bir niyetleri yok. Nasıl İsrail, Alaska, Uganda ve benzeri alternatif vatanlara iltifat etmemişse alternatif Süleyman Tapınağı arsalarına da dönüp bakmayacaktır. O Harem-i Şerif'in toprağına gözünü kestirmiştir. Hedefleri Mescid-i Aksa'yı yıkarak Süleyman Mabedini kurmaktır. Onlar için mesele vakit meselesidir. Müsait bir konjonktürü kovalamaktadırlar, bulduklarında hedeflerini gerçekleştirmek için harekete geçecekleri şüphesizdir. Geçmişte İngilizler Kubbetü's Sahra'nın güzelliği kapatmaması, gölgelememesi ve şehrin en önemli nişanesi olarak şehrin bütün taraflarından görünebilmesi için Kudüs'te 4 kattan fazla bina yapılmasını yasaklamışlardı. Yahudiler ise Kubbetü's Sahra'yı gökdelenlerle kapatmışlardır. Etrafı tamamen seküler binalarla çevrelenmiş ve kuşatılmış bulunuyor. Dolayısıyla Kudüs ve Mescid-i Aksa her boyutuyla bir kuşatma ve onun ötesinde tecavüz altındadır.

Yıkılması zaman ve hatta an meselesidir. Lakin şunu unutmamak lazımdır ki her Firavun'un bir Musa'sı olduğu gibi her devrin de bir Davud'u ve Süleyman'ı vardır. Osmanlıların Davud'u Yavuz Sultan Selim Han idi Süleyman'ı da Kudüs surlarını yapan Kanuni Sultan Süleyman. Yavuz Sultan Selim Kudüs'te dillere destan olan 12 binlik mum yaktırmıştı. Kanuni de surlarını yenilemişti. Onlar Üçüncü Mabedi kurmaya çalışırken yine Yavuz kademli ve yürekli ümmeti Muhammed'den bir yeni Davud zuhur eder ve Yahudilerin anakronik yükselişlerini darmadağın ve perperişan eder. Süleyman Mabedini kurarak nihai zaferini ilan etmeye hazırlanan İsrail, goyimlerin veya ümmilerin yeni Davud'uyla karşı karşıya gelir. Bu da bizim yeni dönemdeki Yavuz'umuz olur.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa Özcan Arşivi