Hayy Bin Yakazan’dan Mutab Bin Ta’ban’a...
Her ikisi de hayali veya kurgusal bir kişilik. Kurgu kahramanları. Lakin birincisi canlı ve hayat dolu. İkincisi ise anakronik bir çizgide ilerleyen tarih dışı kalmış ve şizofrenik bir kişilik. Hayy Bin Yakazan, İbn-i Tufeyl'in felsefi eseri ve romanıdır. Batı dillerine ilk çevirisi 1671'de yapılmıştır. Romanın üç karakteri vahşi Hayy, mistik Absal, sosyal Salaman'dır. Bu kurgu karakterler aslında biraz da bize Şeyh Galip’in Hüsnü-Aşk’ını hatırlatır. Eserde Hayy bir adada doğan, bir ceylan tarafından emzirilen, beslenen ve vahşi hayatta hiçbir toplumsal bağı olmayan bir münzevidir ve diğer bir adadan gelen mistik Absal'la karşılaşması, hakikate akılla ulaşmaları anlatılır. Hayy ile Absal komşu adaya giderler, orada önce iyi karşılanırlarsa da sonra kendi adalarına dönmek zorunda kalırlar. Daniel de Foe'nin Robinson Crusoe'si de benzer bir öyküyü anlatır. Kimilerine göre Daniel de Foe’ya ilham veren Hayy Bin Yakazan’dır. Kimilerine göre de, de Foe korsan hikayeleri dinleyerek, kulak hırsızlığı yaparak Latin Amerika açıklarındaki bu ada ve Robinson’un hikayesine ulaşmış ve muhayyilesini de kullanarak hikayeyi zenginleştirmiştir.
Hem Hayy hem de Yakazan isimleri aslında umudu, beklentiyi ve geleceği müjdeler. Halbuki buna mukabil Nizar Kabbani’nin geliştirdiği Mutab İbni Ta’ban karakteri ise hem geçmişinden hem geleceğinden ve hem de umutlarından kopmuş ve Akdeniz’in öte yakasını kurtuluş diyarı diye düşleyen, belleyen ve bu uğurda gözünü kırpmadan denize bile atlamaya hazır bir zamane çocuğudur. Umutlarından kopuk tanımsız bir kitlenin adıdır. Kabbani, Mutab Bin Ta’ban’ı geleceğe tutunmak için geçmişinden ve bugününden kopmuş bir tip olarak Akdeniz’in ötesinde nerede bir karış toprak bulursa oraya sığınmaya amade bir kişilik olarak tasvir eder. Araplar için Fizan kabul edilebilecek olan İzlanda’ya bile tutunmaya razıdır o. Aslında Mutab Bin Ta’ban bir nevi Şaban Oğlu Şaban karakteridir. Şaban Oğlu Şaban Arabesk bir karakter iken Mutab Bin Ta’ban da bir nevi Arabesk bir karakter ve ötesinde umutsuzluk ikliminin çocuğudur. Onun için mazisini tanımaz ve bugününden de hoşlanmaz ve kaçar.
-
Hayy Bin Yakazan karakterini kurgulayan filozof İbni Tufeyl’dir ve İbni Tufeyl’in idealleri canlıdır ve ölü değildir. Şair Nizar Kabbani ise çöküntü asrının çocuğudur. Hayatı realitenin zindanlarını yaşamakla ve anlatmakla geçmiştir. Araplar arası kavgada eşi Belkis’i yitirmiştir. Bundan dolayı geçmiş şairlerin atlal/harabeler önünde mersiyeler düzmeleri ve yazmaları gibi o da mermer saraylar içindeki canlı ölülerden bahsederken öbür yandan da mermer lahitler içindeki ölü canlılardan dem vurmuştur. Ölü gününü ve yaşadıklarını, canlı geçmişine şikâyet etmiştir. 45 gün içinde 15 çatışmayı kazanan Allah’ın kılıcı ve zamanın abkarisi yani dahisi Halit Bin Velid’i anarak nerede olduğunu sormuş ve onun ruhundan istimdat dilemiştir.. Hayy Bin Yakazan’ın günümüzdeki izdüşümü olan tiplemeler veya kişilikler Mutab bin Taban gibi aykırı, zıt ya da üzerine ölü toprağı serpilmiş tiplerdir.
-
Gerçekten de bugün Arap aleminde vakıadan büyük bir kaçış var. Yahudilerin Mısır’dan çıkışlarına benzer bir şekilde 320 milyon bir kitleyi oluşturan Arap aleminin gençleri de Akdeniz’i yarabilseler ve vurabilseler karşı kıyısına geçmekte hiç tereddüt etmeyecekler. Yeter ki önlerine bir Musa düşsün. Bu Hazreti Musa olabileceği gibi öteki Musa yani Tarık İbni Ziyad’ın komutanı olan Endülüs Fatihi Musa Bin Nasir de olabilir. Birisi Batı cephesinin (Cebeli Tarık) Musa’sı, diğeri de doğu cephesinin (Kızıldeniz) Musa’sıdır. Yeter ki birileri önlerine düşsün ve hedef göstersin. İşte o zaman belki vakıadan kaçış son bulacak ve şizofrenik kişilik yatışacak ve sükûne erecektir. Dünde yaşama veya dünü unutma geçecek, hayat bugüne intikal edecektir. Mazisinden veya gününden kaçıştan kurtulacak ve mazi ile geleceği bugün köprüsü üzerinde buluşturacaktır.
Mutab Bin Ta’ban karakterini doğuran 320 milyon kişilik Arap kitlesinin gıda güvenliği yoktur. Geçmişte Libya ve Mısır topraklarında üretilen tahıllar Bizans ve Roma’yı beslerken günümüzde Arapların tükettiği gıda miktarının yüzde 75’i Batılı ülkelerden gelmektedir. Yani tablo tam tersine dönmüştür. Yani Araplar ya Hayy Bin Yakazan gibi olacaklar ve önlerindeki Musa ile birlikte Akdeniz’i fetih denizi yapacaklar ya da Mutab Bin Ta’ban karakterindeki gibi Firavun için ölüm denizi haline gelen Kızıldeniz’in kardeşi Akdeniz sularına gömülecekler. Üzerlerine ölü toprağı serpilmiş milletlerin yaşama şansı yoktur.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.