Millî egemenlik üzerine notlar
23 Nisan 1920 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılması, Millî Mücadele’nin ‘millî hâkimiyet’ temeline oturduğunu göstermesi bakımından önemlidir.
Heyet-i Temsiliye namına Mustafa Kemal Paşa tarafından 22 Nisan 1920 tarihinde yapılan tamim (genelge), 23 Nisan 1920 tarihinden itibaren bütün mülkî ve askerî makamların ve bütün milletin merci’ini Büyük Millet Meclisi olarak ilân etmişti. Böylece Meclis tarih sahnesine, bütün siyasî, askerî ve hukukî yetkileri ve kuvvetleri kendisinde toplamış olarak çıktı.
İlk toplantıda, Meclis-i Mebusan (İstanbul’daki) içtüzüğüne uygun olarak, en yaşlı üye Şerif Bey (Sinop) Meclis Başkanlığı’na seçildi. Şerif Bey açış konuşmasında, “Milletimizin dâhilî ve haricî istiklâl-i tam dahilinde mukadderatını bizzat deruhde ve idare etmeye başladığını bütün cihana ilân ederek Büyük Millet Meclisi’ni küşad ediyorum” dedi (Prof. Dr. Tarık Zafer Tunaya, Doç. Dr. Yavuz Aslan).
***
23 Nisan, Türkiye Cumhuriyeti Dönemi’nde ilk millî bayramımızdır. İttihatçılar, ilk olarak 1 Haziran 1909’da, II. Meşrutiyeti ‘İyd-i Millî’ (Millî Bayram) olarak ilân etmişlerdi.
TBMM’nin açıldığı günün bayram olarak kutlanmasına 23 Nisan 1921’de karar verilmiş ve adına ‘Millî Bayram’ denilmiştir. Daha sonra bu bayram, 1929’da ‘Çocuk Bayramı’ ve 1935’de ‘Ulusal Egemenlik Bayramı’ olarak değiştirilmiş; 17 Mart 1981’de ise ‘Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’ adı altında nihaî hâle gelmiştir.
***
Büyük önder Atatürk’ün, birbirinden güzel vecizeleri içerisinde, bence en değerlisi ve mânalısı, ‘Hâkimiyet bilâ kaydu şart milletindir’ sözüdür. Bu vecize, Anayasa’nın ‘Egemenlik’ başlıklı 6. maddesinde bugünün Türkçesiyle, ‘Egemenlik , kayıtsız şartsız Milletindir’ şeklinde, en önemli ilke olarak aynen yer almıştır. Bu hüküm Anayasa’nın ve rejimin kalbi mahiyetindedir. Anayasa’nın ‘demokratik’ olma niteliği, ancak ‘Egemenlik’ maddesindeki hükümlerin uygulanmasıyla işlerlik kazanabilir.
Ayrıca, Anayasa’nın ‘Başlangıç’ hükümleri içerisinde ‘millet iradesinin mutlak üstünlüğü’ nün altı çizilerek, ‘Milletin iradesinin mutlak üstünlüğü, egemenliğin kayıtsız şartsız Türk Milletine ait olduğu ve bunu millet adına kullanmaya yetkili kılınan hiçbir kişi ve kuruluşun, bu Anayasada gösterilen hürriyetçi demokrasi ve bunun icaplarıyla belirlenmiş hukuk düzeni dışına çıkamayacağı’ belirtilmiştir.
***
Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nın 89. yıldönümünde, ne yazık ki hâlâ bazı jakoben çevrelerin ve darbe heveslilerinin, ‘millet iradesinin mutlak üstünlüğünü’ anlamamakta ısrar ettikleri ve millete güvenmedikleri görülmektedir. ‘Millet câhildir, istismara müsaittir; devlet yönetimini millete bırakırsak ya irtica gelir ya da millî bütünlük bozulur’ şeklindeki iki asırlık bayatlamış peşin hükümler, ‘neo-jakobenizm’ in Türkiye versiyonundaki paranoyalar hâlinde devam etmektedir.
Milletin seçtiklerini beğenmeyen İttihatçı kalıntısı yeni ‘halâskârlar’, bir bakıma ‘Demokrasi Bayramı’ olarak kutlanan 23 Nisan’da, ‘Ulusal Egemenlik’ kavramını, içi boşaltılmış törensel bir sembol olarak algılamaktadırlar. Milletin kendi hür iradesiyle seçtiklerini hakir görüp aşağılayan dayatmacı jakoben bürokrasi, ‘egemenlik içinde egemen’ olma gayretlerini devam ettirmektedir.
***
23 Nisan’ın 89. yıldönümünde bizleri ümitlendiren tek gelişme, Ergenekon Soruşturması ve Dâvası ile millî irade celladı darbecilerin yargılanabilmiş olmasıdır. Soruşturma esnâsında bazı yanlışlar yapılmış ve üzücü olaylar yaşanmış olabilir. Ancak, yarım asırdan beri devam eden ‘Darbeler Dönemi’nde, ilk olarak darbecilerden ve işbirlikçilerinden hesap sorulabilmesi, Türk Demokrasi ve Yargısı adına çok önemli bir gelişmedir.
Geç de olsa artık ‘Millî Egemenlik ve Millî İrade’ şuuruna ulaşılmış, Türk Demokrasisi rayına oturtulmaya başlanmıştır.
AÇIKLAMA:
Adı değmez bir takım kalemşorlar, yazılarımı ve konuşmalarımı içlerine sindiremedikleri için çamur atıp bulaşmaya devam ediyorlar. 30 Mayıs 2008 tarihli köşe yazımda bu yalanlara cevap vermiş ve ‘Zorunlu Bir Açıklama’ başlığı altında yayınlamıştım. Şimdi bu açıklamayı bir defa daha yayınlıyorum:
“ZORUNLU BİR AÇIKLAMA
Bazı gazetelerde ve internet sitelerinde oğlum Mustafa Güzel’in Devlet Denetleme Kurulu uzmanı olması hakkında gerçek dışı iddialarda bulunulmuş; uzun yıllar ABD’de yaşadığı, 39 yaşında mevzuata aykırı olarak Cumhurbaşkanlığında görevlendirildiği ve benim oğlum olduğu için bu göreve atandığı yazılmıştır.
1. Mustafa Güzel, eşimin Newyork Dış Ticaret Baş Müşavirliği sırasında, 15 yaşındayken 2,5 yıl müddetle ABD’de bulunmuş; daha sonra A.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi Ekonomi bölümünden mezun olmuştur. ABD’de hiç yaşamamış ve 15 yıl Türkiye’de çalışmıştır.
2. 17.08.1983 tarihli ve 2879 sayılı Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği Teşkilât Kanunu’nun personele ilişkin hükümleri düzenleyen 4. maddesine göre, bu kurumda istisnaî memurluklarla ilgili hükümler uygulanır. Buna göre, atamada hukuka aykırılık yoktur.
3. Oğlum hakkında Sayın Cumhurbaşkanı’na ya da bir başkasına hiçbir talepte bulunmadım. Kırk yıllık devlet hizmetimde bu mahiyette tek örnek gösterilemez.
4. Ben AK Parti’yi de, bir başka partiyi de desteklemiyorum. 8 yıl önce siyaseti bıraktım. Ancak, demokrasiden ve haksızlığa uğrayandan yanayım.
Bu nevi gerçek dışı isnatlarla bir genç adamın hizmet şevkini kıranları, kendi utançlarıyla başbaşa bırakıyorum.”
Buna ek olarak, eşim Ülker Güzel’in 40 yıllık şerefli devlet hizmetinden sonra üç ay önce yaş haddinden emekliye ayrıldığını; her bakımdan ehliyet ve liyakat ölçüleri içinde, hiç kimsenin torpiline ihtiyaç duymadan yöneticilik görevini yaptığını ifade edeyim.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.