Bir numaralı tehlike
Bir zamanlar 'dual containment' diye ABD'nin çifte kıskaç ve kuşatma politikası vardı. Çifte kıskaç politikasının hedefinde Irak ile İran bulunuyordu. Bu politika daha sonra Irak'ı işgal etme politikasına dönüştü ve İran ayağı ise kendi haline bırakıldı. Son sıralarda İran'ın nükleer programıyla birlikte Tahran üzerine yoğunlaşma arttı. Lakin Pakistan'da Müşerref'in devrilmesinden sonra yerine gelen Zerdari'nin 'kifayetsiz muhteris' hali Batı'yı kara kara düşündürüyor. Bir taraftan Swat Vadisinde yerel Taliban'ın istediği doğrultuda Şeriat Bill olarak anılan Şeriat yasalarının uygulanması ve ikinci olarak Hillary Clinton'ın dile getirdiği korku olan Pakistan nükleer silahlarının bu ekibin eline geçmesi ihtimali endişenin iki ayağıni teşkil ediyor. Şeriat yasalarının tatbiki zaten bizatihi nükleer silahlara eşit bir tehlike sayılıyor. Bir de buna nükleer silahları ilave ettiğinizde Batı'nın yüreği ağzına geliyor. Afganistan'da ılımlı Taliban'la temas kurma yollarını arayan ABD yönetimi bunu Zerdari kendi ülkesinde yapmaya kalkışınca çok görüyor. Hiç memnun olmadı. Kendilerinin yaptığını Zerdari'den esirgiyorlar. Dolayısıyla 'dual containment' politikası geride kaldı. Şimdi bir yerde 'nükleer güç sahibi olması an meselesi haline gelen İran mı, yoksa nükleer silahlara sahip olan bir ülkenin Taliban türü anlayışların eline düşmesi mi daha tehlikeli?' denklemi içinde ABD, rotasını bulmaya ve cambazlık yapmaya çalışıyor. Bir taraftan her baharda gündeme geldiği gibi Netanyahu'nun İran'ı vuracağı iddiaları havada uçuşurken diğer taraftan da Netanyahu'nun palyaçosu Lieberman, İsrail'e göre düşman önceliğini ve konseptini yeniden belirlemiş durumda. İran'ı ikinci sıraya çekerken birinci sıraya Pakistan ve Afganistan'ı yerleştirmiş. İran mı yoksa AFPA mı sorusuna kestirmeden önce AFPA ardından İran diye cevap veriyor. Dolayısıyla İran yine geçmişteki Irak-İran denklemindeki gibi geride kalmış vaziyette. İran'ı ikinci sıraya koyan Lieberman kendileri açısından en büyük stratejik tehdidin AFPA bölgesi olduğunu söylüyor. Lieberman, Afganistan ve Pakistan'ın bütün küresel düzene tehdit içerdiğini de ileri sürüyor. Lieberman, Afganistan'da Taliban'ın kontrolü ele alması ihtimali bulunduğunu söylüyor. Hillary de Lieberman'ı kopya edercesine Taliban'ın Pakistan'da kontrolü ele geçirmek üzere olduğunu ileri sürüyor. Dolayısıyla hem ABD hem de İsrail, Pakistan'a yönelik olarak alarmcı bir yaklaşım içinde.
Bu ihtimalden dolayı özellikle Amerikan yönetimi Asif Ali Zerdari'ye tepkili. Esasında Zerdari ile Karzai birbirlerine çok benziyor. Her ikisi de yolsuzluklarla anılan idareler. Belki de Taliban'ı kontrol altına tutmasından dolayı Amerikan yönetimi Müşererf'in 'aydınlanmacı despotizmini' tercih edebilirdi. Hillary, İslâm adına kurulmuş bir ülke için Taliban ve benzeri hareketleri varlıksal bir tehdit olarak algılıyor ve takdim ediyor. Bunun Pakistanlı muhatapları tarafından da böyle algılanmasını istiyor. Elbette Pakistan'da da Hillary gibi düşününler çok. Onun bakış açısını paylaşanlar bir hayli kalabalık. Bunlardan birisi Kaid-i A'zam Üniversitesi güvenlik ve siyaset hocalarından Prof. Rıfat Hüseyin, Taliban ve yandaşlarına yasal bir şemsiye verildiğini ve bunların bu meşruiyetle birlikte taleplerini artıracaklarını ve tavizin Pakistan için domino etkisi yapacağını ileri sürüyor. Bu paralelde Sind'deki Sind ırkçısı Altaf Hüseyin de Taliban güçlerine geçit verilmemesini talep etmektedir. Taliban Sözcüsü Müslim Han ise 'Allah'ın nizamını Allah'ın ülkesinde hakim kılacaklarını' ifade ediyor. Bu hususta Pakistan'da Şeriat Bill olarak bilinen İslâm hukukunun uygulanmasında başı bazı önemli şahsiyetler çekiyor. Bu faaliyetlere de genellikle Batılılar Talibanlaşma ve Talibanlaştırma diyorlar. En önemli isimlerden birisi Sufi Muhammed ve Mevlana Abdulaziz. Mevlana Abdülaziz, Müşerref'in son dönemlerde düzenlediği baskınla anılan Kızıl Camii'nin imamıydı. Biraderi Müşerref tarafından öldürülen Mevlana Abdülaziz teslim olmuştu.
ABD hükümeti Swat Vadisinde Şeriat hukukunu kabul etmesinden dolayı Zerdari yönetimine karşı öfke duyarken Pakistan hükümeti de sorumsuz açıklamalarından dolayı Amerikan yönetimine ve özellikle de Hillary'ye tepkili. Pakistan'ın Washington Temsilcisi Hüseyin Hakani, CNN'e yaptığı değerlendirmede, Taliban veya benzeri güçlerin meydan okumalarıyla karşı karşıya kaldıklarını ama ortada Taliban'ın rejimi ele geçirmesi diye bir hususun olmadığını ifade etmiştir. Lakin başta Hillary olmak üzere Amerikan yönetimi İslamabad'da bir devrim bekliyor. Holbrooke gibiler de bu koroya katılıyorlar...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.