Kim inatçı... Vakit mi, Erkaya’nın varisleri mi?
Hemen her hafta olduğu gibi; geçen haftayı da oldukça hareketli ve bir o kadar da korku ve endişe içinde geçirdik... Zira; merhum Mehmed Akif Ersoy’un, İstiklâl Marşı’nda; “Şüheda fışkıracak toprağı sıksan, şüheda!” dediği topraklardan artık “şehitler” değil, maalesef “silahlar” fışkırıyor... Bunun en son örneklerinden birisi de, “Bedrettin Dalan’ın İSTEK Vakfı’na ait tapulu arazi”de geçen hafta yapılan kazılarda çıkan “silahlar”dı... İlginçtir; bu silahları ne Genelkurmay sahiplendi, ne de firar ettiği ABD’den açıklama yapan Bedrettin Dalan... Kazılarda elegeçirilen cephanelik, tıpkı “cami avlusuna terkedilen bebek” gibi, “sahipsiz” kaldı... Oysa, her bebeğin nasıl ki bir sahibi, yani bir anne ve babası varsa, “tapulu arazi”ye gömülen o silahların da, elbette bir “sahibi” vardır... Sahibin kimliği; “parmak izleri”nden veya “saç kılları”ndan, ya da “tutuklanan subaylar”ın vereceği ifadelerden tesbit edilecektir!..
Bütün bunlardan bir sonuç elde edilemese bile, “ihbarcı” herhalde ortaya çıkacak ve “silahların gömülü bulunduğu noktaları” nasıl söylemişse, “kimin veya kimlerin gömdüğünü” de söyleyecektir!..
BU YOLUN DÖNÜŞÜ YOK!
Her zaman söylediğimiz gibi; “gerçek”ler, uzun süre gizli kalmazlar... Çünkü gerçeklerin “ortaya çıkmak” gibi bir huyları vardır!..
Hiç şüpheniz olmasın ki; “silahları oraya kimin gömdüğü” de, “amaçlarının ne, hedeflerinin kim veya kimler olduğu” da, bir gün ortaya çıkacaktır!..
“Kimlik”ler ve “hedef”ler elbette önemli... Ama bu silahlarla, “kan gövdeyi götürecek” bir eylemi düşünüp, suikastlar planlayacak kadar “gözlerini kan bürümüş bir zihniyet”in hâlâ var olması ve onların hâlâ “destek” buluyor olması, son derece ürkütücüdür...
“Korku” ve “endişe”den kastımız budur!..
Ne var ki;
Hem “Ergenekon Terör Örgütü” yapılanması içinde yer alanlar, hem de onlara “gizli veya açık destek”lerini sürdürenler, dünyadaki “değişim”i iyi okumalıdır!..
Dünya, eski dünya değil!..
Türkiye de, eski Türkiye değil!..
İnsanlar, eskisi gibi “tehdit” ve “şantaj”lardan korkup, “höt” diyenlere eskisi gibi boyun eğmiyor!..
Soruyor!.. Sorguluyor!..
Vakit de, bu insanların “gören gözü, işiten kulağı ve haykıran sesi” olmak gibi bir misyon üstlendiği için; sormaya ve sorgulamaya devam edecek!..
Sadece “darbe girişimleri”ni ve “kanlı eylem plânları”nı değil; geçmişteki “asit kuyuları”nı da, “faili meçhul”leri de sormaya, sorgulamaya ve bunların takipçisi olmaya devam edeceğiz!..
Macun, tüpten çıkmıştır!..
Bunun geri dönüşü yok!..
TAM 9 YILDIR SÜREN BİR DÂVÂ
“Takipçisi olmak” dedik de, bu “ısrarcılığımızı” yadırgayanlara taptaze bir örnek vermek gerektiğini düşünüyoruz...
“Hariçten gazel okumaya” meraklı bazı kişiler, herhalde “sırtlarında yumurta küfesi taşımadıkları” için olsa gerek, zaman zaman karşımıza geçip, “tavsiye” kılıflı “ahkâm”lar kesip, diyorlar ki;
“Siz de çok ısrarcısınız... Bir açık buldunuz mu, günlerce üzerine gidiyorsunuz... Bu kadar ısrarcı olmak, ortamı biraz germiyor mu?!?”
Dedik ya; “sırtlarında yumurta küfesi taşımayanlar”, hele hele “nasırlarına hiç basılmamış olanlar”ın böyle konuşmaları gayet normaldir... Öyle ya; eskiler, “Bekâra karı boşamak kolay” derler!..
O ısrarcılığı, gelin, bir de bize sorun!..
Daha doğrusu;
“Israrcı” olmak “nasıl”dır ve ısrarcılar “kim”dir, gelin, bize sorun!..
Biz anlatalım, buyrun siz karar verin...
Malûm;
Yaşadığı yıllarda, yani Deniz Kuvvetleri Komutanı olduğu yıllarda “Batı Çalışma Grubu’nun mimarı” olarak anılan, “kebapçıları bile fişlediği” iddia edilen, son olarak da dönemin Başbakanı Necmettin Erbakan’ın verdiği “içkisiz” bir yemekte “rakı” istemesiyle gündeme gelen bir isim vardı...
O isim, emekli Oramiral Güven Erkaya idi...
İşte bu zat, bundan 9 yıl önce, yani 24 Haziran 2000’de öldü...
Ertesi günkü Akit’in başlığı şöyleydi:
“BÇG’nin mimarı Güven Erkaya öldü.
Hakkımızı helâl etmiyoruz!”
Öyle ya;
İnsanların fişlendiği, sırf “başörtülü” oldukları için minnacık öğrencilerin sırtlarına “cop” indirildiği, bileklerine “kelepçe” geçirildiği bir süreci hazırlayan ve yöneten insana, hakkımızı helâl etmek zorunda değildik.
ADRES HEM VAR, HEM YOK!
Gelin, görün ki;
Akit’in o manşetinden ve yazarımız Abdurrahman Dilipak’ın; “Her nefis ölümü tadıcıdır” mealinde kısa bir yazı yazmasının ardından, “dâvâ bombardımanı” başladı!..
Gazetemiz ve bizim hakkımızda hem “ceza” dâvâları, hem de “tazminat” dâvâları açıldı!..
Bu dâvâlarda “enteresan” olan taraf şuydu: Her nasıl olmuşsa olmuş, “Dilipak’ın ev adresi bulunamamış”(!) ve dolayısıyla kendisine “iddianame” gönderilememiş(!)ti!..
İşte bu yüzden, Dilipak kendisini savunamadı!.. Bırakın “savunma” yapmayı, “karar” verilene kadar “hakkında böyle bir dâvâ açıldığından” bile haberi olmadı!..
Şu işe bakın ki;
“İddianameyi göndermek” için Dilipak’ın evinin adresini bulamayanlar, “tazminat kararını tebliğ” etmek için, elleriyle koymuş gibi buldular aynı evi!..
Hem kararı tebliğ ettiler,
Hem de “haciz” kararını!..
ISRARCI VE İNATÇI KİMMİŞ, GÖRÜN!
Biliyorsunuz... Sadece “Dilipak’ın evine haciz koydurmakla” kalmadılar... Aynı eve gidip, evde bulunan “televizyon, buzdolabı, çamaşır ve bulaşık makinası”nı da haczedip, götürdüler!..
Bunu yaparken, hiç de utanmadılar!..
Evet; ne utandılar, ne sıkıldılar!..
Demediler ki;
“Bu adam, bir yazardır... Kamuoyuna malolmuş bir komutanın ardından eleştirel bir yazı yazmıştır... Bu, fikrî bir mücadeledir!.. Fikrî bir mücadeleye karşı, onun evini haczetmek, evindeki beyaz eşyaları gaspetmek, pek de insanî bir tavır değil!..”
Hayır, bunu demediler!..
“Beyaz eşyaları haczettikleri” ve götürüp kamyonete yüklettikleri yetmiyormuş gibi; gözlerini “Dilipak’ın evi”ne diktiler!.. Onun evini satıp, “hakettikleri” (!) tazminatı alacaklardı!..
Uzun lâfın kısası... Tam 9 yıldır, “büyük bir ısrar ve inatla” takip ediyorlar bu dâvâyı!..
Niyetleri ve amaçları açık:
“Dilipak’ın evini sattıracaklar!”
Sattırıp, “Erkaya’nın ölüsü üzerinden rant” sağlayacaklar!..
Bakalım “bugün” ne olacak?..
Çünkü bugün, “evin satışı” var!..
Söylemek istediğimiz şu:
Bizi “ısrarcı” ve “inatçı” olmakla itham edenler, bir de “Güven Erkaya’nın varisleri”ne baksınlar!..
Baksın ve görsünler;
“Israrcı” kimdir, “inatçı” kim?..
Düşünebiliyor musunuz;
Bir dâvâ ki, “tam 9 yıldır” devam ediyor!.. Öyle bir dâvâ ki; “kan dâvâları”ndan farksız!..
“Güven Erkaya’nın varisleri” tarafından, tam 9 yıldır ısrarla ve inatla sürdürülen bu “haciz dâvâsı”ndan sonra, hiç kimse bize “ısrarcı” ve “inatçı” demesin!..
Tamam, “haber takibi” konusunda ısrarcı ve inatçıyız ama yine de “Erkaya ailesi”nin eline su dökemeyiz!..
Onlar, bizi çoktaaan solladı!..
HACİZLERE VE TACİZLERE RAĞMEN DEVAM!
Haa, bütün bunları yazarken, hiç kimse, “mücadele”den yılacağımızı filan düşünmesin!..
Biz; “saldırı”lara, “gasp”lara, “taciz”lere ve “haciz”lere rağmen, haklı bildiğimiz yolda ilerlemeye devam edeceğiz!.. “28 Şubat kalıntısı karar”lar da, bizi yolumuzdan çeviremez!..
Her zaman olduğu gibi; bu konuda da sormaya ve sorgulamaya devam ederiz.
Deriz ki;
“Güven Erkaya yaşıyor olsaydı, hayatta olacağı 9 yıldaki emekli maaşı ile Dilipak’ın evi gibi bir ev satın alabilir miydi?”
Elbette alamazdı.
Çünkü o ev, “Dilipak’ın 30 yıllık birikimi” ile alınmıştır!.. O evde “alınteri” vardır, “30 yıllık emek” vardır!..
Erkaya’nın varisleri; şimdi o evi alacaklar ve gülecekler öyle mi?..
Hiç düşünmeyecekler mi;
“Ağlayanın malı gülene fayda etmez!”
Hiç temenni etmeyiz ama;
“Erkaya’nın akibeti”ne benzer bir akibet yaşamalarından korkarız!..
Bir “insanlık borcu”dur, bunu da söyleyelim...
Selâm, saygı ve gönül dolusu muhabbetlerimizle...