Almanya'da yabancı düşmanlığı... Türkiye'de yerli düşmanlığı!
Enteresan... "Komplo teorisi" üretmek niyetinde değilim ama, Amerikan Time dergisinin "Avrupalı Müslümanların Başarı öyküleri"ni kapak konusu yaptığı bir dönemde, Almanya'da "Türklerin oturduğu" bir evde meydana gelen "yangın" ve bu yangında "5'i çocuk, 9 kişinin ölmesi" biraz enteresan geldi bana... Dediğim gibi; "komplo teorisi" üretmek niyetinde değilim... Ancak bu "yangın"ın, bir "kaza" olduğuna inanmıyorum... Zira Almanya'nın Ludwigshafen şehrinde önceki gece çıkan yangından az önce, çevrede bulunan Alman gençler eğlenip, "içki" içiyorlarmış!.. Zaten, yangının da "karnaval"a katılan "sarhoş Alman gençleri"nin attığı bir "izmarit"ten veya başka bir şeyden meydana gelmiş olabileceği ifade ediliyor.
Yangının, "binanın 1. katında" çıkması, bu iddiayı güçlendiriyor.
Ancak, hiç kimse "ayranım ekşi" demez... Dolayısıyla, bu yangının da "yabancı düşmanlığından kaynaklanmadığı" söylenecektir!.. Aksine, kanıtlar olsa bile!..
öRTüLü KADININ BAŞARI öYKüSü
Evet, bu yangın "önceki gece" meydana geldi... "Zamanlaması" ilginç... çünkü, Amerikan Time dergisi, son sayısında "Avrupa'da yaşayan Müslümanlar"ı ele aldı ve onların "başarı öyküleri"ni yazdı.
Kim ne derse desin;
Yangının, böyle bir günde meydana gelmesi, son derece ilginçtir!..
Ama biz, yine de "Time dergisinin kapak konusu"na bakalım:
"Avrupalı Müslümanların Başarı öyküleri" başlığıyla hazırlanan haberde, İslâm'a karşı "önyargı"lara meydan okuyan "Avrupalı Müslümanlar"ın, meslek hayatında varlıklarını daha çok hissettirmeye başladıkları vurgulanıyor.
Carla Power imzalı makale, Hollanda'da yaşayan bir "Türk avukat"ın öyküsüyle başlıyor.
Famile Arslan, başörtüsü takıyor. Arslan, dergiye verdiği mülakatta işe ilk başladığında danışmadaki görevlinin kendisini "temizlikçi" sandığını söylüyor.
Makalenin sahibi Carla Power 11 Eylül'ün Müslümanlar için hem iyi hem de kötü bir dönemin başlangıcı olduğunu söylüyor.
Power'a göre kötü yanı, 11 Eylül'ün ardından artan 'İslâmofobia' vakaları... İyi yanı ise, Avrupa'da yaşayan Müslüman orta sınıfın yükselmesi.
Dergiye göre, Londra'daki çokuluslu şirketlerin "namaz odaları"nı artık sadece işçi statüsündeki göçmenler kullanmıyor... Bu çokuluslu şirketlerde Müslüman üst düzey yöneticiler, avukat ve bankacılar da öne çıkıyor.
HA YOBAZLAR, HA PAPAZLAR!
Bu haberin önemi; sadece "Almanya'daki yangın"la aynı günlere denk gelmesinden dolayı değil... Haberin, "Türkiye'deki örtü tartışmaları"nın yoğunlaştığı günlere denk gelmesi de enteresan...
Düşünebiliyor musunuz;
Türkiye'deki "laikçi zorba"lar; üniversitelerde bile başörtüsünün serbest bırakılmaması için yoğun bir çaba harcıyor!.. "çarşaf yakıyor"lar, "yürüyüş" yapıyorlar, "miting" düzenliyorlar!.. "Bilim adamı" gibi değil, "despot" birer lider gibi konuşup; "Türbanlılar üniversiteye girerse, biz dışarı çıkarız" veya "Başörtülü bir öğrenciye hak ettiği notu vermeyiz" diyorlar!..
Niye böyle diyorlar?..
çünkü, bunlara göre; örtü "irticanın sembolü"dür!.. çünkü bunlara göre, "örtünmek, geriye gidiş"tir!.. çünkü bunlara göre; "örtülü" bir kafa "dünyaya kapalı"dır!..
Enteresan değil mi;
Türkiye'deki "rektör, dekan ve profesörler" yani "Mahalle papazları" böyle konuşurken, Amerikan Time dergisi, "Avrupa'daki başörtülü"lerin başarı öykülerini kapak konusu yapıyor. Aynı günlerde, "dazlak yobaz"lar da ev yakıyor!..
Peki, "başörtülü hanımlar"ın başarıları sadece "Avrupa" veya "bugün"le mi sınırlı?.. Yani, "başörtülü" hanımlar dünyanın başka bir ülkesinde veya başka bir zaman diliminde başarılı olmadılar mı?..
Bunun en güzel cevabını, "Osmanlı sultanlarının eşleri veya anaları" veriyor.
çünkü Avrupa "ortaçağ karanlığı"nı yaşarken, hepsi de "başörtülü" olan Osmanlı kadınları; arkalarında "iz" bırakacak "eser"lere imza atıyorlardı!.. "Hastane" yaptırıyorlardı, "imarethane" yaptırıyorlardı, "çeşme" yaptırıyorlardı, "cami" yaptırıyorlardı!..
Evet, birer "eser" bırakıyorlardı arkalarında!..
Hepsi de "başörtülü" idi!..
Ya, "başörtülüleri" üniversiteden içeri sokmak istemeyen "mahalle papazları" ne yapıyorlar, hangi esere imza atıyorlar?..
"Kavga"dan başka ne yapıyorlar?
SANKİ KENDİLERİNİ ANLATIYORLAR!
Şu "kafa"ya bakın hele;
Daha düne kadar, "Başörtülü bir hakim, başı açık bir kadın hakkında tarafsız davranamaz ve onun aleyhinde karar verir" diyorlardı... Ama görünen o ki; böyle demekle "aynadaki kendileri"ni anlatıyorlardı!..
öyle ya;
İü Rektörü Mesut Parlak gibiler; "Başörtülü bir öğrenciye hak ettiği notu vermeyebiliriz" diyor!..
Ne demektir bu?..
"Tarafsızlık" mıdır?!?..
Demek oluyor ki; "başı açık" bir hoca, "başörtülü" bir öğrenciye "hakettiği notu veremeyebilir"miş!..
Demek oluyor ki; “Söylediklerinin 180 derece tersi”ni kendileri yapıyorlar!..
“Tarafsızlık” ilkesini hemen rafa kaldırıyorlar!..
“Başörtülü tarafsız olamaz” derken, “kendilerinin tarafsız olamadığını, olamayacağını” kendi dilleriyle “ikrar ve itiraf” ediyorlar!..
Söyleyin Allah aşkına;
“Böyle bir kafa”ya nasıl güvenirim ben?.. “Başı açık bir hakim”in, başörtülü bir kadın veya gümüş yüzüklü bir erkek hakkında adil bir karar verebileceğine nasıl güvenebilirim?..
öyle ya;
Ya, hemen hepsi de Mesut Parlak gibi düşünüyorsa?!?.. Ya, hemen hepsi de Celal Şengör’ün fikrindeyse?!?..
ORADA YABANCI, BURADA YERLİ!
Uzun lafın kısası...
Almanya’daki bir yangın, nasıl ki hemen “yabancı düşmanlığı”nı ve “başörtülü başarının hazımsızlığı”nı hatırlattı ise, Türkiye’deki eylem ve söylemler de “yabancıların yerliye düşmanlığı”nın bir göstergesi gibi geliyor bana!..
Almanlar, bir “ev” yakmışlar ve 9 kişinin ölümüne yol açmışlar!..
Korkarım ki; Türkiye’deki “mahalle papazları” onlardan daha hınçlı ve daha öfkelidir!..
Gerekirse “Türkiye’yi yakar”lar!..
İnsanları, diri diri ateşe verirler!..
Lafın özü ve özeti şu:
Almanya’daki “yabancı düşmanlığı” ne ise, Türkiye’deki “yerli düşmanlığı” da odur!.. Alman “dazlak”lar yabancıya düşman, Türkiye’deki “laikçi azınlık” da “yerli”ye düşman!..
O halde ne yapmalı?..
Herhalde, atalarımızın sözüne kulak vermemiz gerekiyor...
Malûm; “su uyur, düşman uyumaz!”
Her daim uyanık olmalıyız!..
-----
Komik olmayın!
DSP Genel Başkanı Zeki Sezer, dün Başbakan Tayyip Erdoğan ve MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’yi ziyaret edip, “başörtüsünü üniversitelerde serbest bırakan kanun teklifi”nin dondurulmasını ve hatta “geri çevrilmesini” istemiş!..
Buraya kadar bir şey yok... çünkü herkes, “zihniyet”inin ve “tıynetinin gereği”ni yapacak!..
Yalnız, Zeki Sezer’in bir sözü hayli ilginç, bir o kadar da komik geldi bana: “Teklifi geri çekin!.. Toplumsal mutabakat sağlandığında yeniden gözden geçiririz!”
Kim diyor bunu?.. Aldığı veya alacağı oy “yüzde 1” olan bir partinin genel başkanı diyor!..
Şu garabete bakar mısınız lütfen; “yüzde 1’lik bir adam” kalkmış “halkın yüzde 80’i”nin talep ettiği bir konuda, “toplumsal mutabakat”tan söz ediyor!..
Be adam; “yüzde 80” de toplumu temsil etmiyorsa, şu “toplumsal mutabakat” ne zaman sağlanacak?..
Korkarım ki; talepler “yüzde 99 onda dokuz”a çıksa, Bay Sezer yine “toplumsal mutabakat” ister!..
çünkü, geride “binde birlik DSP” vardır!..
Bu kadar komik olmayın Allah aşkına!..