Ahfeş yazarlar
Susurluk sürecinde daha sıkça analizine ihtiyaç duyduğumuz ‘derin devlet’ kavramı, Ergenekon’la birlikte yeniden masada.
Siyaset biliminde ‘Prokrustes Yöntemi’ olarak tanımlanan ve devletin derinliğini simgeleyen bu kural; devleti kutsallaştıran, bireyi yok sayan ve bu amaca matuf her faaliyeti ‘vatanperverlik’ olarak kabul eden zihniyetten beslenir.
Bu çağdışı düşünce kalıbına hayat veren mitolojik kahraman Prokrustes, bir tanrının oğluydu. Kendi kutsaldı ve her eylemi millet içindi. Temel hedefi, kendi ölçülerine uygun itaatkar kitleler oluşturmaktı.
Sahibi olduğu hana gelenleri soyduktan sonra yatağa yatırır, uzunsa bacaklarını keser, kısaysa zincirle çekerek uzatırdı.
Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker’in savcılar ile avukatların kürsü eşitliğine, ‘savcılar devleti temsil eder’ diyerek gösterdiği reaksiyonu besleyen düşünce de zihinleri habis ur gibi sarıp sarmalayan bu ‘kutsal devlet’ anlayışıdır.
Aynı şekilde; bireye karşı işlenen suçların af kapsamına alınması, devlete karşı işlenmiş suçların affa dahil edilmeyerek kutsanması, anayasa ve yasaların bireye değil devlete korunak hale getirilmesi yaklaşımı, aynı damardan hayat bulur.
Yılmaz Karakoyunlu’nun Penbe Donlu Köstebek kitabında anlattığı gibi, kutsal devlet kavramı için her hareketi vatanperverlik sayan Mülkiye öğretisi, bu kavramı (Prokrustes Yöntemi) daha da kutsallaştırdı.
Buna ilave olarak, devlete itaati esas alan Sünni geleneğin siyaset literatürüne kazandırdığı ‘biat kültürü’ ile ‘mülkiye öğretisi’ arasındaki paralellik, ‘kutsal devlet’ anlayışının toplumsal zeminini güçlendirdi.
Toplumu istediği gibi biçimlendirmeye çalışan devlet aygıtının sorgulanmasını ayıp sayan tabular, artık, bireyin daha fazla özgürlük ve hak talepleri karşısında birer birer yıkılıyor.
Mitolojideki adalet tanrısı ve ‘akil millet’ savunucusu Thesus’un kısas yöntemiyle Prokrustes’e hak ettiği cezayı vermesi gibi, hak ve özgürlüklerinin peşine düşen millet, özel menfaatlerinin korunağı haline getirdikleri devleti kutsayan sivil ve askeri elit bürokrasiden hesap soruyor.
Başka bir ifadeyle, gasp edilmiş yetkilerinin iadesini istiyor.
O nedenledir ki Prokrustes Yöntemi’nin devlet erkini kullanan bu kesimler ve sosyal yaşamdaki izleri, teker teker siliniyor. Ergenekon soruşturmasına karşı oluşturulan direnç ve toplumu yanılsamayla harekete zorlama çabası, yenilgi ihtimalinden kaynaklanıyor.
En bariz ipuçlarını ise medyadaki değişimden gözlemleyebiliyoruz.
‘Tanrı yazar dönemi bitti’ diye haykıran ve kimi zaman sosyolog yanı ağır basan genel yayın yönetmeninin feryadı, biçareliğin izdüşümüdür. İsim vermeden yaptığı tarifle Emin Çölaşan’a öykünmesi ise sadece yanılsamadır.
İsmet Berkan’a atıfta bulunarak ‘Ying Yang Yazar’ tarifini tartışmaya açması bile, çöken zihinsel imparatorluğa öksü otu gibi ideolojik dayanak arama çabasından öte anlam taşır mı, çok zor.
‘Ying Yang Yazar’ modelini tanrı yazarlık döneminden bir hatıra olarak saklayıp ‘Ahfeş Yazar’ tarifine bir baksa, sanırım, daha çarpıcı olur.
Onlar aydınlıktan korkarlar. Karanlıktan medet umarlar. Derin dehlizlerde dolaşırlar. Puslu havalarda avlanırlar. Maalesef, günümüzde ‘Ahfeş Yazar’ tiplemesi bir hayli çoğaldı.
Yazar terminolojisine bizim de küçük bir katkımız olsun.
Erdoğan’ın Köşk hesabı
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün görev süresiyle ilgili tartışma, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın Köşk hesabına ilişkin senaryoları gündeme taşıdı.
Öncelikle şunu belirtelim; Eğer Meclis soruna bir çözüm bulmazsa, çözüm adresi Yüksek Seçim Kurulu olur. Kuruldan nasıl bir karar çıkacağını kestirmek hayli güçtür. Kişisel kanaatim, kararın hukuktan ziyade konjonktürel şartlara bağlı olarak olgunlaşacağı yönündedir.
Siyasi irade, hesabını ona göre yapmak durumundadır.
Gül ne zaman Çankaya’dan iner veya Erdoğan ne zaman çıkmak ister sorularına gelince...
Cumhurbaşkanının görev süresi 5 yıl olarak belirlenirse, Gül’e ikinci şansın verileceğini düşünüyorum. Yani, Gül’ün ikinci 5 yıl için adaylığının AK Parti’de destekleneceği izlenimini edindim.
Cumhurbaşkanının görev süresi 7 yıl olursa, Gül’ün Çankaya günleri 2014 yılında sona erebilir. Erdoğan’ın o dönemde aday olma ihtimali gündeme gelebilir.
Tabi tüm bu hesaplar, mevcut şartların devamı halinde geçerlidir. Her halükarda milletvekilliği genel seçimi, Çankaya seçiminden önce olacağı için sandıkta ortaya çıkacak tablo, Köşk hesaplarını etkileyebilir.
Arınçlar’a ihtiyaç var
Bülent Arınç’ın dün Vatan Gazetesi’nde Sanem Altan’a yaptığı açıklamalar, çok önemlidir. Özellikle Başbakan Erdoğan’la ilgili şu sözleri dikkat çekiciydi: ‘Tayyip Bey’de kibirin zerresi yok ama eksikleri ve yanlışları olabilir.’
Arınç, bu temel tespitten sonra kendince yanlış bulduğu veya eksik olarak gördüğü unsurlara dikkat çekiyor.
Bu ifadelere katılabilirsiniz veya tepki gösterebilirsiniz. Üzerinde durmak istediğim nokta, açıklamanın içeriğinden ziyade ifade cesaretidir. Bugün AK Parti’nin en temel problemlerinden biri, sorgulayıcı düşüncenin kötürüm haline gelmesidir.
Parti kurulurken Erdoğan’ın fikirlerine büyük önem verdiği ve eleştirilerinden hisseler çıkardığı Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanı seçilmesi, Bülent Arınç’ın yakın çevreden uzaklaşması ve Abdüllatif Şener’in harakiri yapması, bu sonucu doğuran faktörlerin başında gelmektedir.
AK Parti’de Arınç gibi eksik ve yanlışları söyleyecek, gerektiğinde her türlü riski üstlenecek ve bedel ödemeye hazır isimlere fazlasıyla ihtiyaç var.
Tarih, yalakalar değil gerçek dostlarla yazılır.