Merve Kavakçı İslam

Merve Kavakçı İslam

Helal Gıda (1)

Helal Gıda (1)

Geçtiğimiz hafta sonu İstanbul son derece önemli bir konferansa ev sahipliği yaptı. 2009 Uluslar arası Helal Gıda Konferansı, Feshane’de onaltı ülkeden konuyla ilgili otuz kadar bilim adamını ve yüzlerce üretici ve tüketiciyi bir araya getirdi. Toplantı sadece muhteva itibariyle değil, şekil itibariyle de çok güzeldi. Sayın Dr. Hüseyin Kami Büyüközer beyin öncülüğünde gerçekleşen konferans, teoriysen ilim adamlarını ve pratisyenleri aynı platformda topladı. Gündüzler çalışmayla, akşamlar değerli tarihçi Süleyman Bağlan beyefendinin öğretisinde boğaz ve panorama gezisiyle süslendi. Şafak vaktiyse Sultan Ahmet Camii’ne dokunacak kadar yakın duran misafir edildiğimiz Golden Horn Oteli’nin eşsiz manzarasında değerlendirildi. Binbirdirek’teki bu otantik mekâna ikinci gelişimdi. İki sene önceki ziyaretimde sahibi Selami Yaşık bey restorasyon çalışmalarından söz etmişti. Bugün hiç mübalağasız gerçekten eşsiz bir manzara burada sizleri Sultan Ahmet Camii ve Ayasofya ile buluşturuyor.
Gelelim konferansımızın muhtevasına: Küçülen köy efektinin etkisiyle hızla iç dayanışma esasını benimseyen ulus devletlerde yiyecekten giyeceğe, tüketilen birçok ürün İslam dünyası dışında üretiliyor. Müslüman ülkelerde üretilenler de diğerlerinden geri kalmayacak derecede İslam’a uygun mudur şüphesini beraberinde getiriyor. Bunu yaşıyor, görüyor, sıkıntısını çekiyoruz. Yediklerimiz içtiklerimiz vücudumuza giren maddeler nerede ve nasıl, kimler tarafından üretiliyor? Helal Gıda Konferansı işte bu meseleleri irdeleyip halkımızı helâl kavramıyla ilgili düşündürmeyi, bilinçlendirmeyi hedefliyor. Görüyoruz ki Türkiye dahil birçok Müslüman ülkesinde bu konuda büyük bir açık mevcut. Bu durumun gözüken iki ana sebebi var. Kültürel yozlaşma ve bilgi eksikliği. Kültürel yozlaşma tezine göre insanlar yedikleri ve içtikleriyle veya para verip satın alıp kullandıkları ürünlerin helâl olup olmadığıyla ilgilenmiyor, bilmek de istemiyor. Zira böyle bir endişesi yok, din eksenli bir tüketim anlayışı onlara göre gelmiyor. İkinci grupsa daha vahim bir resme tekabül ediyor. Çünkü bunlar dejenerasyona karşın konuyla ilgili doğru eğitimi edinememiş olmanın kurbanı oluyorlar. Helâl ye helâl tüket esasına sadık kalma gayreti içinde olmalarına rağmen değişen dünyaya ayak uyduramamanın bedelini içeriğini bilmedikleri şeyleri tüketerek ödeyenler bunlar da. Beni asıl bu grup ilgilendiriyor. Birincisi yozlaşmışsa bunu öyle veya böyle kendi seçimiyle yapıyor, dine mesafeyi tercih haline getiriyor, bize de mübarek olsun demek düşüyor. Oysa diğerleri tüketilenlerin muhtevası hakkında bihaber. Müslüman bir ülkede yaşıyor. İslami üniter ve homojenik yapılanmaya zorlayan bir ideolojik sistem içerisinde helâl konusunda sorgulama melekesini geliştiremiyor. Sürü mantalitesine esir düşüyor. Sonuçta ne oluyor? TBMM’de 2004’de dile getirildiğine göre onbir ilde yirmi altı tane domuz çiftliği faaliyet gösterebiliyor. Üç milyon kilo domuz eti bir şekilde tüketiliyor. Velhasıl aldığımız tükettiğimiz etin hem sağlığa hem dine uygunluğu şüphe uyandırıyor. Çünkü domuz eti sadece ucuz değil aynı zamanda da diğer etlere nazaran çok daha ucuz. Bunun sebebi de içinde parazitleri çokça bulundurması. Bunun içindir ki içindeki pislikleri öldürebilmek için domuz etinin daha uzun müddet pişirilmesi gerekiyor. Kalite düşünce et de ucuzluyor.
Domuz sadece et olarak da tüketilmiyor elbette. Çoğu kez domuzdan elde edilen jelatin yoğurdundan saç jölesine, el sabunundan kremine kadar bir dizi ürünü esir alıveriyor. Domuzdan sağlanan et ve yan maddelerin üretimindeki maddi külfetin diğerlerine nazaran az olması bu hayvanı daha da revaçta kılıyor. Bu ve benzeri konularda kendini bilgilendirmemiş vatandaşımız da değil bunlara kafa yormak, gündemine bile almıyor. Hal böyle olunca da ülke dışında, Müslüman olmayan ülkelerde yaşayan Müslümanlar, Türkiye gibi bir ülkede yaşayanlardan daha bilinçli bir profil çizebiliyorlar. Mesela ABD’de veya diğer batı ülkelerinde yemeyip uzak durduğumuz mamuller burada görüyoruz ki lop lop yutuluyor. Sorgusuz sualsiz. Orada kullanılmayan diş macunu burada en popüler marka olarak tüketiliveriyor. İlaçlar, vitaminler keza.
Durum sadece burada mı böyle? Hayır. Pek dindar, kimi pek göz önünde bulunan bazı ve dahi birçok vatandaşımızın ülke topraklarını terk edince de farklı bir tavır sergilemediklerini üzüntüyle görebiliyoruz. Bakıyorsunuz etler, tavuklar gırla gidiyor. “Ama bu?” diyecek olsanız cevap hazır, “Bize yeniyor bunlar” dendi. -Bazılarına birileri namazlar da mukim iken birleştirilebilir demiş olmalı ki kırk yıldır tanıdıklarımızı tanıyamaz oluyoruz, pek reformist oluveriyor, namazlarını üçe indiriveriyorlar. Bu konuyu başka bir güne bırakmak gerekiyor biliyorum.- Uzak durulması gerekenin sadece domuz eti olduğu sanılıyor. Kimi de et yemiyor ama tavuğa balık muamelesi yapıyor, tavuk yemekte de beis görmüyor. Bütün bunlar İslami bilgi eksikliği değil de nedir ki? Alkolün istisnasız bütün gazlı içeceklerde çözücü özellikli ayrıştırıcı olarak kullanılması da cabası...
Devamını haftaya bırakalım.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Merve Kavakçı İslam Arşivi