1 Mayıs Emek Bayramı
Çocukken, dinî bayramlarla millî bayramlar arasındaki farkı anlamakta çok zorlanmıştım. Birincisinin sadece evde ve mahallede, ikincisinin ise okulda kutlandığını hemen anlamıştım; ama niye böyleydi? Sonra, millî bayramlar arasındaki farkı da yavaş yavaş anlamaya başladım. Cumhuriyet Bayramı biraz kasvetli ve sıkıcı idi.
23 Nisan çocuklar içindi; ama çocukların mutlaka üşümesi, bazen de yağmurda beklemesi gerekiyordu. 19 Mayıs bizim dışımızdaydı; sadece okullar tatildi. 27 Mayıs ise Anayasa ve Hürriyet Bayramı adıyla utangaç biçimde geçiştirildi.
Bir de 1 Mayıs bayramdı. Birbirine yakın iki farklı adı vardı: Çiçek Bayramı veya Bahar Bayramı. Bu bayramın ne anlama geldiğini hiç anlayamadım. Ama arkasında bize değer veren birilerinin olduğunu düşünürdüm. Bahar kokuları burnumuza gelirken bize bir gün dalga geçme fırsatı vermek ve dinlenmek için icat edilmiş olmalıydı. Velhasıl mayıs ayı, üç bayramı içeren ve sonu da yaz tatili ile biten mübarek bir aydı.
12 Eylül'ün Millî Güvenlik Konseyi, mayıs ayının iki bayramını iptal etti. 1 Mayıs Bahar Bayramı da bunlardan biriydi. Gerekçe, bu bayramın sosyalist ideolojinin sembollerinden biri haline gelmesiydi. 1 Mayıs 1977'de Taksim Meydanı'nda 34 kişinin hayatını alan katliam, sanki katillerin değil de mitinge katılanların sabıkası gibi takdim edilmişti.
1 Mayıs geçen sene resmî olarak "emek ve dayanışma günü" ilan edildi. Bu sene, 29 yıl aradan sonra resmî tatil ilan edilerek yeniden bayram statüsüne sokuldu. Yani, dünyanın birçok yerinde olduğu gibi "İşçi Bayramı" haline geldi.
1 Mayıs'ın Batı tarihinde bir buçuk asra yaklaşan bir geçmişi var. Sanayi devriminden sonra tarih sahnesine çıkan işçi sınıfı toplumsal ve siyasal bölünmelerin itici gücü haline geldi. Sanayileşme, yani kitlesel üretim bu üretimi gerçekleştirecek işçi sınıfını, işçi sınıfı da kendi ekonomik çıkarlarına uygun düzen arayanların mücadelesini getirdi. Bugün sahip olduğumuz demokrasi, hukuk ve insan hakları gibi evrensel değerlerin birçoğu bu mücadeleler boyunca şekillendi ve genel kabul gördü. Hayatını emeğini satarak kazananlar yani işçiler toplu sözleşme ve grev hakkı için mücadele ederken toplumları da dönüştürdüler. Bu mücadeleden yola çıkan sosyalist ideoloji, 1917 Bolşevik Devrimi sonrasında 1989'a kadar dünyanın iki gücünden biri oldu.
Bugün artık tarihi biçimlendiren işçi sınıfı ortada yok. Sanayileşme ileri teknoloji ile otomasyona geçince mavi yakalıların yerini beyaz yakalılar aldı. Beyaz yakalılar kollarından ziyade beyinlerini çalıştıranlar yani bilgi ile üretime katılanlardan meydana geliyor. Hizmet sektörünün sanayi sektörü karşısında açık ara öne geçmesi bu durumu anlatıyor. Sosyalist ideoloji de işçilerden çok entelektüellerin (sol jargona göre küçük burjuvaların) tekelinde. 1 Mayıs kutlamalarında sol örgütlerin afişlerinde görülen, daha çok dev haltercilere benzeyen işçiler artık yok. Global ölçekte ekonomik rekabette ucuz işgücü çok önemli bir faktör olduğu için, işçi haklarında gerileme var. Üretimin çok büyük kısmı, küçük atölyelerde çalışan bu yüzden örgütlenemeyen işçilerin omuzlarında. 1970'li yıllarda kamu işçi sendikacılığının altın dönemini yaşayan sendikalar, bugün işçi haklarını savunmak yerine oligarşik örgütler olarak varlığını sürdürüyorlar. Bugün işçi haklarını da arka plana atan, yapısal bir işsizlik sorunu var.
Sınıf çelişkilerine dayanan sosyalist ideoloji, mavi yakalı işçilerin azalmasıyla birlikte sadece muhalif ve enternasyonalist bir entelektüel arayışa dönüştü. Batı'da globalleşme karşıtı sol ideolojilerin kısmî yükselişi, bu damarı anlatıyor.
Bayram kutlayacak halde bir işçi sınıfımız yok. Galiba bu bayram, "sınıf savaşı tehlikesi" ortadan kalktığı için resmî kabule mazhar oldu.
Hayatını emeğiyle kazanan herkesin "emek ve dayanışma günü"nü kutluyorum.