Kabinede revizyon... Değişikliği nasıl okumalı?
Bence “yapılan iş”te bir sürpriz yok... “İsim”ler konusunda birkaç “sürpriz”den söz edilebilir ama “kabine revizyonu”nda hiçbir sürpriz yok... Çünkü, Başbakan sayın Tayyip Erdoğan, daha seçimlerden önce “29 Mart günü” böyle bir değişikliğin sinyalini vermişti... Seçimden sonraki ilk açıklamalarında; “seçmenin verdiği mesaj”ı aldıklarını, bundan “ders” çıkaracaklarını ve “kabinede değişiklik” yapacaklarını söylemişti... Hele 29 Mart günü, henüz sandıklar açılmadan yaptığı bir açıklama vardı ki; o günden sonra, hemen herkes bir “değişiklik” beklemeye başlamıştı... Her an bir “revizyon” yapılabilirdi... Tayyip Bey, “henüz sonuçlar belli olmadan” sorulan “Bu seçim sonrasında kabinede revizyon olacak mı?” şeklindeki bir soruya şu cevabı veriyordu:
“Bazı değişikliklerle seçim sonrasında adım atarak yola devam etmek, kabinede de, grubun içinde de anormal karşılanmamalı... Kabinede değişiklik seçimle bağlantılı da olabilir, seçimle bağlantısı olmadan da olabilir... 6.5 yıldır iktidarda olan bir partiyiz. Böyle değişiklikler yaptık, yapmaya devam edeceğiz. Kimse ilanihaye orada oturacak değil. Bu bizim için de geçerli.”
Sadece bu da değil... Tayyip Bey; henüz “seçimlerden 2 gün öncesine”nde, yani 27 Mart’ta NTV’de katıldığı bir programda, “Seçimden sonra kabinede revizyon var mı?” şeklindeki bir soru üzerine şu cevabı vermişti:
“Kabine, biliyorsunuz her zaman bu tür değişikliklere açıktır. Seçimlerden sonrası, daha doğaldır. (Bekleyelim mi?) Olabilir. Değerlendirmeler yapılır. Bu değerlendirmelere göre de elbette eksiklerimiz var, hatalarımız var. Belki yeni kan değişimi gerekebilir. Yani bunlar olur... Olmayacak şeyler değil. (Değişiklik büyük mü olur küçük mü olur?) O kadarını da bana bırakın.”
Sadece bu ifadeler bile; önceki günkü “kabine revizyonu”nun sürpriz olmadığını göstermeye yeterlidir.
Demek oluyor ki;
Tayyip Bey, seçimden önce, kafasında böyle bir değişikliği plânlamıştı... Seçimde alınan sonuçlar; olsa olsa bu plânlamayı “artı ve eksi” yönde etkilemiştir!..
REVİZYONDAN 20-25 GÜN ÖNCE MEKKE’DE
Değişiklik, aslında geç bile kıldı... Çünkü “Vakit’in Umre kafilesi” mukaddes yolculuğun henüz Mekke bölümünde iken, yani henüz Medine’ye hareket etmemişken, kafiledeki okurlarım; “televizyon”lardan duydukları haberleri veya “cep telefonları”na gelen mesajları bana ulaştırıp, “8 bakan değişecekmiş” diyorlardı... Arkasından da; “Kimler gider, kimler kalır?” diyerek, bana fikrimi soruyorlardı!..
Dikkatinizi çekerim;
Bizim bunları konuştuğumuz tarih, 4 Nisan ile 9 Nisan arasıdır!..
Yani, ortada “fol yok, yumurta yok”tur ama ben, Mekke’de “8 bakanın değişeceği” haberini alıyorum...
Hem de, okurlarımızdan...
O zaman, okurlarıma da söyledim;
“AK Parti’nin bazı illerde başarısız olmasında, çeşitli faktörler etkili olmuş olabilir!.. Meselâ, bazı vilâyetlerdeki CHP-MHP dayanışması gibi!.. Meselâ hizmetlere göre değil, ideolojilere göre oy vermek gibi... Burada; her kim, ağzıyla kuş tutsa, neticeyi değiştiremez... Ama, kaybedilen başkanlıklarda ve gerileyen oylarda, eğer o bölgedeki bakanların veya milletvekillerinin rolleri varsa, Tayyip Bey bunları affetmez, gereğini yapar!”
Bu sözlerim üzerine;
“Türkiye’nin dört bir yanından” gelen okurlarımız, kendi bölgelerinde yapılan “yanlış”ları ve “bakan”lara ve “milletvekilleri”ne bildirilmesine rağmen, “Tayyip Bey’e ulaştırılmayan yamukluklar”ı anlattılar...
Uzun lâfın kısası; bu konuşmaların üzerinden 20-25 gün geçtikten sonra, “beklenen revizyon” önceki gün gerçekleşti!..
Ne ilginçtir ki;
Taa o zaman konuştuğumuz gibi, “giden” bakan sayısı “sekiz” oldu... Evet, 8 bakan koltuğunu kaybetti, 9 bakan yeni geldi, 6 bakan ise yer değiştirdi!..
Böylece;
“Beklenen değişiklik” de gerçekleşmiş oldu!..
“Beklenen” derken, “giden”lerin, “gelen”lerin ve “değişen”lerin beklendiği bir anlam çıkarılmasın!..
“Beklenen” derken, “değişiklik”ten söz ediyorum.
DEĞİŞİKLİK NE ANLAMA GELİYOR?
Hemen söyleyeyim;
Tayyip Bey; bu değişikliği yaparken, “bakanların bölgelerindeki seçim sonuçları”nı elbette dikkate almıştır... Sonuçlardan dolayı bazılarını kızağa çekerken, başarılı milletvekillerini “taltif” etmiştir!..
Ama, bana göre bu değişiklikte, “bugüne kadar izlenen yol” değil, “bundan sonra izlenecek strateji” etkili olmuştur!.
Dünkü bazı gazeteler;
“Kabinede 9 yeni isim yer alırken” Erdoğan; Başbakan Yardımcılığı’na Bülent Arınç’ı getirdi... Uzun süre geri plânda kalmayı tercih eden Arınç, bundan böyle vitrine çıkıyor... Arınç, Başbakan Yardımcısı olarak MGK’da askerlerle aynı masayı paylaşacak. Bülent Arınç askerle en son ‘Bu komutanlar döneminde iyi ki savaşa girmemişiz’ sözleri nedeniyle polemik yaşamıştı.”
Diyerek, hemen çamur atmaya başlamış olsalar da; şunun bilinmesinde yarar var: Tayyip Bey; bu yola çıkarken yanında Abdullah Gül, Bülent Arınç, M. Ali Şahin ve Abdüllatif Şener vardı...
Abdüllatif Bey; hâlâ anlayamadığım bir sebeple çekti gitti... Abdullah Bey deseniz, şu anda Cumhurbaşkanı.
Geriye kalıyor Şahin ile Arınç...
Şahin “kabine dışı” kaldığına göre, eğer Arınç’a da görev verilmeseydi, “Erdoğan, bütün yol arkadaşlarını yanından uzaklaştırdı” gibi bir “dedikodu”nun çıkmasına yol açmış olurdu ki, doğru olmasa bile, böyle bir kampanya “tabanda fitne” doğururdu!..
Bunun da ötesinde; bütün “duygusal patlama”larına rağmen, Bülent Arınç, bir “ağabey”dir... “Birleştirici” ve “toparlayıcı”dır...
Bunun da ötesinde;
Tayyip Bey’in, bundan sonra izleyeceği stratejide, Bülent Arınç’a ihtiyacı vardır!..
Çok fazla üzerinde durulmuyor, durulsa bile “Hamas’la diyalogları” öne çıkarılıyor ama, Dışişleri Bakanlığı’na, hem de “Meclis dışından” bir ismin, evet Dış Politika Başdanışmanı Prof.Dr. Ahmet Davutoğlu’nun getirilmesi, son derece önemlidir!..
Sayın Davutoğlu’nun, şu an neler düşündüğünü gerçekten merak ediyorum... “Dış Politika Başdanışmanlığı” görevini bile bırakıp, “üniversite”ye ve “akademik çalışmalar”a dönmeyi düşünüyordu... Ama şimdi, “dış politikanın tam göbeğinde” buldu kendisini!..
Şunu söyleyeyim: Ahmet Davutoğlu; bu ülkede görüşlerine değer verdiğim “cins kafa”lardan biridir... “Dış politika”yı gerçekten çok iyi bilen, “dünyanın gidişatı”nı çok iyi okuyan ve “Türkiye’nin konumu”nu iyi hesap eden... kısacası; “bugün”lerin değil, “yarın”ların Türkiye’sini inşa etmeye çalışan “donanımlı” bir isim!..
TABANIN BASTIRILAN BEKLENTİLERİ
Partide ve kabinede, elbette herkesin ayrı bir “yeri” ve “değeri” vardır... Ama Arınç ve Davutoğlu isimleri, anında hedefe konulduğu için, onlardan bahsetme ihtiyacı duydum...
Tayyip Bey; Arınç ve Davutoğlu’nu yanına almakla; bana göre “içeriye” de, “dışarıya” da önemli mesajlar vermiş oldu!..
AK Parti’nin bundan sonraki rotasında, “çözüm”e yönelik daha net adımlar görürsek, hiç şaşırmayalım!..
Çünkü Tayyip Bey;
Bir-iki puan da olsa, seçimlerdeki “oy düşüşü”nde; yapılan “yanlış”lar kadar, “kamuoyunun beklentilerinin yeterince karşılanmamış olması”nın yattığını da görmüştür!..
Mesela, “katsayı” sorunu hâlâ çözülememiş ve “meslek lisesi” mezunları, hâlâ “ayaklarındaki prangalar”la yarışmak zorundadır!..
Meselâ, “1 Mayıs, İşçi Bayramı” olmuştur ama, “başörtülü” öğrenciler, “bayram” yapacakları bir müjdeyi hâlâ alamamışlardır!..
Şu işe bakın ki;
Bir zamanlar “vatan haini” ilân edilen Nazım Hikmet’in mezarının Türkiye’ye getirilmesi konusunda uzlaşma sağlanmıştır da, “vatansever”liğinden kuşku duyulmayan merhum Muhsin Yazıcıoğlu’nun “Taceddin Dergahı”na defnedilmiş olmasına “çatlak ses” çıkaranlar var!..
Tayyip Bey, yıllardır dışa vurulmayan, içe atılan ve sürekli “bastırılan” talepler konusunda bu dönemde de “çözüm” bulunmazsa, gelecek seçimlerdeki “tahribat”ın daha ağır olacağını görmüş olmalı ki; bana göre “köklü ve radikal bir değişiklik” yaptı Kabine’de!..
Millî Eğitim Bakanlığı’na getirilen sayın Nimet Çubukçu başta olmak üzere, kabinenin yeni üyeleri, umarım bu değişikliği iyi okurlar ve “Türkiye’nin demokratikleşmesi ve özgürleşmesi” konusunda atılacak adımlarla, Tayyip Bey’den katkılarını esirgemezler!..
Hiç kimse unutmasın ki;
Bir “gemi” yara aldığında, ondan sadece “kaptan” etkilenmez, “gemideki herkes” etkilenir!..
Herkese başarılar diliyorum...
==============
Domuzlara itlâf!
Meksika’da ortaya çıkan, oradan ABD’ye ve daha sonra da Avrupa’ya sıçrayıp, “yüzlerce kişinin ölümü”ne yol açan “domuz gribi” konusunda Sağlık-Sen Başkanı Mahmut Kaçar’ın yaptığı “çağrı”ya aynen katılıyorum…
Gerçekten de “bütün domuzlar itlâf edilmeli”dir!..
Çünkü, “domuz gribi”nin kaynağı, “domuzdan insana geçen virüsler”dir!..
Kuş gribi nasıl “tavuk”larda ortaya çıktı ise, domuz gribi de “domuz”da bulunan bir virüsten kaynaklanıyor. Domuzun insanlarla teması sonucu ve insandan insana yayılıyor. Kuş gribinde kuşun fonksiyonu ne ise, aynı şekilde domuzda da fonksiyonu böyledir!..
O halde, biz “tavuk”larımızı nasıl “itlâf” ettik ve “yerli kümes tavukları”nın kökünü nasıl kuruttu isek, şimdi aynı şeyi ABD ve Avrupa’dan da beklemek durumundayız!..
“Domuzluk yapma”nın sırası değil… Çünkü ortada “kuş gribi”nden çok daha tehlikeli bir “salgın” var!..
Ne yani, onlar “domuz eti” yiyecek diye, biz “ölmek” zorunda değiliz ki!..