Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

Devlet Bahçeli, hiç Kemal Derviş’i unutabilir mi?

Devlet Bahçeli, hiç Kemal Derviş’i unutabilir mi?

Eskiler, “ateş düştüğü yeri yakar” diye boşuna dememiş... Şu anda Mardin’in Mazıdağı ilçesine bağlı Bilge Köyü’nün köylülerine soracak olursanız; “nişan töreni” esnasındaki katliam, “dünyanın en büyük olayı”dır... Gerçek de budur... 44 insanını kaybeden köy halkı için; ne “Ergenekon Terör Örgütü’nün işlediği faili meçhul cinayetler” önemlidir, ne de “domuz gribi”nin dünyayı tehdit ediyor oluşu... Bilge köyü için, şu anda “kabine değişikliği”nin de bir önemi yoktur, “liderlerin neler söylediği”nin de... Dedik ya, ateş düştüğü yeri yakıyor... Bilge köyü, şu anda “6’sı çocuk, 22’si kadın, toplam 44 ölü”süne ağlıyor... Ölen kadınlardan 3’ü de “hamile” imiş iyi mi?.. “Ölü”lere mi yanarsın, ölülerin yarısından fazlasının “kadın ve çocuk” olmasına, kadınlardan üçünün de “hamile” olmasına mı?..
Başbakan Tayyip Erdoğan’ın dünkü grup konuşmasında dediği gibi; hiçbir “töre” ve hiçbir “anlayış” böylesine bir katliamı haklı çıkaramaz!.. Bırakın töre ve anlayışı, hiçbir “insan” böylesine bir “vahşet” gerçekleştiremez!..
“Katliam”dan yaralı olarak kurtulabilenler ve “vahşet”e tanık olanlar diyorlar ki;
“Ölenler de, öldürenler de birbirlerinin akrabaları!.. Aramızda hiçbir husumet yoktu!”
İyi ki husumet yokmuş!..
Bir de olsaydı var ya;
Herhalde; “Siyonist İsrail’in, Müslüman Filistin halkına saldırdığı gibi” saldırırlardı...
Öyle ya;
“Otomatik silah” kullanmışsın!..
“El bombaları” kullanmışsın!..
“Siyonist İsrail”den tek farkın; “uçak, tank ve füze” kullanmamak!..
Bu ne “öfke”dir, bu ne “kin”dir ve bu ne “düşman”lıktır ki, hem de “akraba” olduğun insanlara “otomatik silahlar ve el bombaları” ile saldırıyor, tam 44 kişiyi katlediyorsun!..
Ne yalan söyleyeyim;
Aklım, havsalam almıyor!..
Ne diyeceğimi bilemiyorum...
Ölenlere Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifa dilemekten başka, söyleyecek söz bulamıyorum!..
Hepimizin başı sağolsun,
Hepimize geçmiş olsun!..
Cenab-ı Allah, hiç kimseye ve hiçbir zaman böyle bir acı yaşatmasın!..

DEVLET BAHÇELİ’NİN DERDİ KABİNE!
Yazının başında da ifade ettiğim gibi; ateş, düştüğü yeri yakıyor... Tamam, “herkesi” yakıyor ama, bazılarını “yürekten” yakıyor, bazılarını “teğet” geçiyor.
Malûm, dün “Partilerin Meclis Grup Toplantıları” vardı... Bu toplantılarda, Başbakan Tayyip Erdoğan da, CHP Genel Başkanı Deniz Baykal da, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli de, Mardin’de 44 kişinin ölümüyle sonuçlanan “katliam”a elbette değindiler!..
Kimi geniş biçimde,
Kimi birkaç cümleyle!..
“Birkaç cümleyle” değinenlerden biri de Devlet Bahçeli idi... Çünkü “onun gündemi”nde “Adana seçimleri” vardı, “Iraklı aşiret reisleriyle müzakere” vardı, “PKK terörü” vardı...
En çok da, “kabinedeki revizyon” vardı!..
Sayın Devlet Bahçeli; Mardin’deki “katliam”la ilgili olarak “üzüntü”lerini bildirip, ölenlere rahmet, yaralılara şifa diledikten sonra, sözü “Hükümet’teki değişiklik” olayına getirip, özetle demiş ki;
“Bakanlar Kurulu’na; biri Meclis dışından olmak üzere 9 yeni isim katıldı... Burada bizim en çok dikkatimizi çeken husus ise; büyük çoğunluğa sahip iktidar partisinin, Dışişleri Bakanlığı görevi için 338’in içinden liyakatlı bir ismi bulamamış olmasıdır.”
Öyle anlaşılıyor ki;
“Kabinedeki değişiklik” ve özellikle de Dışişleri Bakanlığı’na “Meclis’in dışından biri”nin getirilmiş olması sayın Bahçeli için “çok önemli”dir!..
Önemli olmalı ki, soruyor;
“İktidar Partisi, 338 milletvekili arasından liyakatlı bir isim bulamadı mı ki; Dışişleri Bakanlığı’na Meclis dışından birini getirdi?”
Sayın Bahçeli’ye sormak gerekmez mi;
“Ya siz ne yaptınız?.. ANAP ve DSP ile birlikte kurduğunuz Anasol-M Hükümeti’nde; DSP’nin 136, MHP’nin 131, ANAP’ın da 85, yani toplam 352 milletvekiliniz vardı...
Peki; bu 352 milletvekili arasında liyakatlı bir isim yok muydu ki, Ekonomi’yi götürüp, ABD’den ithal bir isme, evet Kemal Derviş’e teslim ettiniz?..
AK Parti iktidarının Dışişleri Bakanlığı’na getirdiği Ahmet Davutoğlu, hiç olmazsa Meclis dışındandır... Ya siz, Kemal Derviş’i; ülke dışından, hem de okyanus ötesinden getirmediniz mi?..
Demek ki, 352 milletvekili arasından bir tek liyakatlı isim bulamadınız!”

IMF’DEN GELEN TELEFON VE...
Hiç kimse kusura bakmasın... Böyle bir günde, böyle bir konuya değinmeyi hiç istemezdim... Ama, ne yapayım ki, sayın Bahçeli tahrik etti.
Bu olayı yazmalıyım ki; o günlerde “çocuk” olan bugünkü “genç”ler hem “Kemal Derviş gerçeği”ni, hem de Devlet Bahçeli’nin “nasıl bir devlet yöneticisi” olduğunu daha iyi anlasın!..
İşte, o günlere ait “iki anekdot!”
“Günlerden 4 Mayıs 2001 Cuma...”
Günlerden 13 Nisan 2001 Cuma... Vakitlerden gece yarısı... “Zırrr” diye öten bir telefon... Arayan IMF Başkanı Horst Köhler’den başkası değil!..
Aranan ise Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’nin Başbakanı Bülent Ecevit!..
Soruyor Köhler:
“Kemal Derviş’in hazırladığı programa destek veriyor musunuz?.. Derviş’in olmazsa olmaz dediği 15 yasa çıkacak mı?”
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’nin Başbakanı; bunun bir “sigaya çekme” olduğunun bile ayırdına varamayıp cevap veriyor:
“Evet!.. Evet!”
O gecenin sabahında, çocuklar şöyle bağırtılıyordu sınıflarda:
“Ne mutlu Türk’üm diyene!”

“NİYET” YETMEZ, İMZALA!
Günlerden yine Cuma... Ama, bu defa 4 Mayıs Cuma!..
18. defa gönderilen “niyet mektupları”ndan biri gönderiliyor IMF’ye!
Altında da Kemal Derviş’in imzası var.
“Yetmez” diyor IMF,
“Hükümet ortaklarının da imzası olacak!.. Olmazsa para yok!”
Yani;
“Niyet” yetmiyor!..
Bir de “taahhüt” isteniyor!
Derviş imzalı “niyet mektubu”nun ardından, “2. bir mektup” gönderiliyor IMF’ye!..
Bu mektubun altında da; Bülent Ecevit’in, Devlet Bahçeli’nin ve Mesut Yılmaz’ın, “gönül rahatlığı” ile attıkları imzalar var...
Bir tek;
Tepelerinde, imza atmalarını bekleyen Horst Köhler eksik!..
Ne garip...
4 Mayıs’tan bir gün önce, yani 3 Mayıs günü “Türkçüler Bayramı”ydı!
MHP’nin ileri gelenleri; katıldıkları toplantı ve panellerde şöyle bitiriyorlardı sözlerini:
“Ne mutlu Türk’üm diyene!”

YA PARA GELECEK, YA HÜKÜMET GİDECEK
Şimdi de, aynı filmin devamı:
12 Mayıs 2001 tarihli gazeteler, “Hükümet geldi-gitti” diye yazıyordu.
Hükümette “Med-Cezir” yaşanmasına yol açan olay;
Kemal Derviş’in Türk Telekom yönetim kurulunun değiştirilmesini istemesiyle patladı...
Bahçeli, “Bu değişiklik de nereden çıktı” deyince Derviş, “Sizin de imzaladığınız niyet mektubunda bu vardı” cevabını verdi.
Bu cevaba sinirlenen Bahçeli, “Ben sadece yarım sayfalık bir yazı imzaladım” dedi.
Derviş ise “O yarım sayfaya ilişik bir de 16 sayfalık metin vardı” deyince hava birden gerginleşti.
Bahçeli, Derviş’e “Siz hükümet adına mı, yoksa IMF adına mı konuşuyorsunuz?” diyerek toplantıyı terk etti. Ecevit kendinden beklenmeyen bir çeviklikle Bahçeli’nin arkasından fırlayıp, ikna ederek geri getirdi.
MHP Başkanlık Divanı olağanüstü toplandı, “hükümetten çekilme” konusu tartışıldı. Bazı üyeler “Bunu ne medyaya ne de halka anlatabiliriz” deyince, “çekilmek”ten vazgeçildi.
Evet, olayın özeti bu... Bahçeli’nin, Derviş’e, “Siz hükümet adına mı, yoksa IMF adına mı konuşuyorsunuz?” sorusunun sebebi de şu:
Derviş, “liderler zirvesi”ne katılmadan önce IMF Başkan Yardımcısı Stanley Fischer ile görüşüyor!..
Fischer diyor ki;
“Yabancılara satılacak hisse oranının yüzde 45 olmasını kabul edemeyiz... Ayrıca lisans yetki devri de Bakanlar Kurulu’nda değil, direkt Telekomünikasyon Üst Kurulu’nda olmalıdır!”
İşte bu görüşme sonrasında giriyor “liderler zirvesi”ne Derviş!..
Orada da diyor ki;
“Bunu kabul etmezsek, para da yok!”
Sonra?..
Sonra, “sabaha kadar” düşünüyor Devlet Bahçeli...
Kurmaylarıyla toplantı yapıyor...
Çıkan karar şu:
“Evet demekten başka çaremiz yok!”
Diyorlar da!..

BAK ŞU KONUŞANA!
İşte o günlerde; “ABD’den ithal Kemal Derviş”in dayattığı “15 günde, 15 yasa”yı çıkartmak zorunda kalan liderlerin durumuna üzüldüğümü ifade etmiş ve demiştim ki;
Düşünebiliyor musunuz;
IMF’ye “taahhütname” niteliğinde bir mektup gönderiyorlar, “Derviş’e desteğimiz tam” diyerek basıyorlar altına imzayı, ama “neyi imzaladıklarını” dahi bilmiyorlar!.
İşin daha da vahimi;
“Öğrendikten sonra” da, “kuzu kuzu” kabul ediyorlar “dayatma”ları!..
İyi de;
“Hükümet” etmek midir bunun adı, yoksa “bostan korkuluğu” olmak mı?..
......
Görüyorsunuz ya;
Bir “söz”den hareketle taa “8 yıl önce”sine gittik... Aslında iyi de oldu... O günün “çocuk”ları olan bugünün “genç”lerine, “tarihî anekdotlar” aktarma fırsatı bulduk...
Bu yönden “Bahçeli’ye teşekkür” etsek yeridir... En azından; “Bak şu liyakat dersi verene!” dememize fırsat verdiği için!..
Ve dahi;
“AK Parti’nin 338 milletvekili var... Peki siz, 352 milletvekili arasından liyakatli birini bulamadınız da mı ekonomiyi teslim ettiniz Kemal Derviş’e?!?” sorusunu sormaya zemin hazırladığı için!..
Ahmet Davutoğlu, “Meclis dışından” olsa da, en azından “Hükümetin içinden” biridir!..
Ya Kemal Derviş’e ne demeli;
Hem “ülke dışı”ndan, hem de “okyanus ötesi”nden!..
Değil mi Sayın Devlet Bahçeli!?!
===========
Meğer Ergenekon avukatıymış!
Benim, zaman zaman “Cin-Doruk” diyerek, “zirvedeki cinlik” örneklerini sıraladığım Hüsamettin Cindoruk, duydum ki, “Demokrat Parti Genel Başkanlığı’na aday”mış ve adaylığını da bugün açıklayacakmış!..
Yalnız, anlayamadığım şu: Cindoruk, DP’nin başına gelirse, neyi savunacak?.. “Demokrasi”yi mi, “tankrosi”yi mi?..
Öyle ya; “milli irade”yi götürüp “militarizm”e teslim eden o!.. “E-muhtıra”ya destek veren o!.. “367 Sabih’in dayatmaları”nı savunan o!..
Bir tek “olumlu” işi vardı: “Yassıada’da Adnan Menderes’in avukatlığını yapıp, onu savunmak!”
Millet, yıllarca böyle bildi bu olayı... Bu yüzden de ona “sempati”yle baktı, o da bu sempatinin “rant”ını yedi!..
Ta ki, 16 Mart 2009’a kadar...
O gün, Merhum Menderes’in oğlu Aydın Menderes dedi ki;
“Sayın Hüsamettin Cindoruk, hiçbir zaman babam Adnan Menderes’in avukatlığını yapmadı... Cindoruk, böyle bir vekâlete hiçbir zaman sahip olmadı!”
Anlayacağınız;
“Fötr” düştü, “kel” göründü... Şimdi daha iyi anlıyoruz ki; Hüsamettin Cindoruk, hiçbir zaman “Menderes’in avukatlığı”nı yapmamış!..
Ama “Ergenekon’un avukatlığı”nı yaptığı kesin!..

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi