Başbağlar katliamı gibi..
Mardin'in Mazıdağı ilçesinin Bilge köyündeki kahredici kahredici, utanç verici, insanlık dışı saldırı bütün Türkiye'yi acıya boğdu. İster kız meselesinden, ister kan davasından, ister aile meselesinden, ister toprak kavgasından olsun bu vahşete bir gerekçe bulmak ne zor! Dehşeti tanımlayacak kelimeler bulmak ne kadar zor. Böylesine vahşet işleyebilecek ruh haline sahip insanların bu ülkede yaşıyor olması başlı başına utanç verici, aşağılayıcı bir şey.
Bu nasıl bir kültür, nasıl bir ruh hali, bu nasıl bir gelenek ya da her neyse.. Aramızda, yakınımızda, kentimizde, köyümüzde nasıl barınabiliyor? Hangi gelenek böyle bir şeyi besleyebilir? Hangi öfke şiddet ruhunu bu kadar besleyebilir? Bir insanı böylesine acımasız yapan öfke nasıl bir şeyden kaynaklanabilir? Hiçbir kalıba sığmayan, bugüne dek tanık olmadığımız bir şey bu. Hamile kadınları, bir yaşındaki çocukları, bir odaya istif ettikleri insanları, namaza hazırlanan insanları on beş dakika boyunca kurşun yağmuruna tutmak, ölmeyenleri, yaralı kalanları tekrar kurşunlamak nasıl bir cinnet hali?
Aynı topraklarda, ayni ailede, aynı kültürde yaşayan insanların yıllardır içlerinde barındırdıkları bir kinle aynı ortamları paylaşabilmesini anlamak mümkün değil. Ruanda soykırımındaki ruh haliyle o düğün evindeki ruh hali arasında ne fark var? Bundan sonra değişen sadece sayılar değil mi? Öfke aynı öfke değil mi? İçimizde böyle insanları yaşattığımızı bilmek ne ürkütücü.
Katliamı duyar duymaz aklıma gelenlerle açıklanan sebepler arasında hiçbir benzerlik olmadı. Aile içi, akrabalar arası, kız meselesi, paylaşılamayan her hangi bir şey aklıma bile gelmedi, gelemezdi. Çünkü bu gerekçelerden hiç biri böylesine bir saldırıya uymuyordu. Aklıma ilk ne geldi biliyor musunuz? Başbağlar katliamı!
Sivas olayları, o üzerinde belirsizliklerin hâlâ varolduğu acı olaylar yaşandıktan sonra Başbağlar'da bir kelimenin tam anlamıyla bir katliam yaşandı. 5 Temmuz 1993 günü, akşam karanlığında Erzincan'ın Kemaliye ilçesine bağlı Başbağlar köyüne gelen yüz civarında silahlı kişi, köyün giriş ve çıkışlarını tuttu. Telefon hatlarını kesti. Hiçbir şeyden habersiz, günlük işlerini bitiren, tarlasından evlerine dönen köylüler silah sesleriyle dışarı fırladı. Savunmasız köylüleri meydanda toplayan saldırganlar çocuk, kadın, yaşlı demeden 33 kişiyi kurşuna dizdi. Evler ateşe verildi. Saldıranlar, katliamın, “Sivas olaylarına misilleme” olduğuna dair bildiri bıraktıktan sonra çekildi. Binalar yapıldı, köy yeniden imar edildi. Ama 33 kişinin katilleri bulunamadı, bulunmadı. Olaydan sonra yakalananlar birilerinin talimatıyla serbest bırakıldı. Sonra tekrar aranmaya başlandı ama kaçan kaçmıştı.
Madem Ergenekon dosyaları faili meçhulleri yeniden gündeme getiriyor, karmaşık ilişkileri aydınlatmaya çalışıyor, bana göre Başbağlar'ın da bu açıdan yeniden ele alınması lazım. “PKK'lılar saldırdı” diyerek dosyaları kapatmak bir çok şeyin karanlıklar içinde kaybolup gitmesinden başka bir işe yaramayacak.
Bilge köyündeki katliamı duyduğumda aklıma ilk gelen Başbağlar saldırısı oldu. Eminim çok kişi olayı benzer biçimde değerlendirmiştir. Olaydan sonra saldırı sebepleri resmi açıklandığında şaşkınlık yaşadığımı da belirtmem gerekiyor. Öyle ya da değil. Bu acı örneğin sebebi ne olursa olsun, başka bir sonuç çıkıyor ortaya. Bu denli katliam işleme ruhuna sahip olanların elverişli araçlara ve ortamlara sahip olabilmesi. Belki de almamız gereken en büyük ders bu. Mazlum-Der'in açıklamalarıyla anlatalım:
“Katliam hiçbir şekilde adi bir vaka olarak değerlendirilemez. Bu olay, ülke siyasetinin ve toplumsal hastalıklarımızın en bariz ve en korkunç ifadesidir. Yıllarca toplumsal sorunlarımızın giderilmesi için 'çözüm' aracı olarak görülen koruculuk sisteminin bu toplumda yaşattığı ağır tahribat akli selim sahibi herkesçe adeta haykırılmaktaydı. Ancak kişisel sorunlarının çözümünde hukuksuz bir şekilde 'devlet gücünü' kullanan kişilerin sebebiyet vermiş olduğu olaylar hep münferit vakalar olarak algılandı. Mesele ciddiye alınmadı. Çiftçilik ve hayvancılık ile uğraşan sade vatandaşları ülke güvenliğinin birer unsuru haline getirerek, silah almaya zorlamanın meydana getirmiş olduğu toplumsal travmanın anlaşılması için böyle ağır bir vahşetin yaşanmasını bekleyen herkesin ciddi bir şekilde sorumlu olduğunu düşünüyoruz. Sorun bütün şiddetiyle ortadayken sorumluluk sahibi makamların meseleyi eğitimsizlik ve töre ile algılaması olayın vahametini daha da arttırmaktadır. Meselenin bir boyutu eğitimsizlik ve töre de olsa, katliamı gerçekleştirenlere bu zeminin hazırlanmış olması dikkatlerden kaçmaktadır.”
Hiç değilse ders alalım ve yapılması gerekenleri yapalım… Tek teselli bu olacak… Hayatını kaybedenlere rahmet, yakınlarına başsağlığı diliyorum..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.