MHP milliyetçiliğinin Karamanoğlu Mehmet Bey sendromu
Dün "MHP'nin bir Kürt politikası var mı?" diye sormuştum. Kürt sorunu büyük ölçüde bir Kürtçe sorunu olduğu için bu soruyu "MHP'nin bir Kürtçe politikası var mı?" diye de sorabiliriz. Kürtçe eğitimden başlayarak, alfabeye alınması istenen "x, q ve w" harfine, çocuklara Kürtçe isimler konulmasına ve yer isimlerinin Kürtçe karşılıklarının kullanımına kadar çok geniş bir alana yayılıyor bu sorun.
Kürtçenin bazı alanlarda kullanımına yasak getirmek dışında MHP'nin bu konuda bir ufku yok. Her bir yasak için ayrı ayrı sorulacak "neden?" sorusunun cevabı ise tek: Üniter ulus-devlet zarar görür. "Peki nasıl?" sorusunun ise sadece alçak sesle verilen farklı ve uzun cevapları var. Üniter-ulus devletin Kürtçenin özgürleşmesinden zarar göreceği ise çok tekrarlandığı için doğru sanılan bir felaket senaryosundan ibaret.
MHP'lilerin yanıldıkları esaslı bir husus var. MHP milliyetçileri, Kürtçe üzerine yasakları savunurken aslında sadece Türkçeden bahsediyorlar. Kürtçenin kullanımına getirilen yasaklar güya Türkçenin egemenliği için. Peki Kürtçe yasaklandığı zaman Türkçe galip mi gelmiş oluyor? (Erbil'de Türkoloji bölümünde Türkçe öğrenmek için can atan Kürt gençleriyle MHP'lilerin konuşmasını çok isterdim.) Başvurulan kaynak ise 632 yıl öncesine ait. Karamanoğlu Mehmet Bey'in 1277 tarihli fermanında geçen şu cümle bütün milliyetçilerin ezberindedir: "Bugünden sonra divanda, dergâhta, bergâhta, mecliste ve meydanda Türkçeden başka dil kullanılmayacaktır." İfade çarpıcı. Moğol egemenliğindeki Selçuklu yönetimine başkaldıran Mehmet Bey, kendisini Türkçenin hamisi ilan etmektedir. Milliyetçiler esaslı bir tarihî ayrıntıyı atlıyorlar: Türkçeden başka dilleri yasaklayan Mehmet Bey'in ve devletinin akıbeti. Üç yıl sonra Karaman Beyi 37 yaşında öldürülmüş, devleti Osmanlı Beyliği'ne arada bir gaile çıkartmak dışında tarihte esaslı bir rol oynamamıştır. Aynı tarihsel dönem içinde Söğüt'e yerleşen, ama Türkçe dışındaki dillere de saygı gösteren Osmanlı Devleti bir cihan imparatorluğu olarak tam 600 yıl hüküm sürmüştür. Tarih boşuna yaşanmadığına göre sonuca bakmak lâzım. Türkçe, Osmanlı Devleti ile Balkanlar'a, Üsküp'ün, Saraybosna'nın sokaklarına yerleşmiştir. Kısaca, Karamanoğlu Mehmet Bey'in de, getirdiği yasağın da ne kendisine, ne devletine ve ne de Türkçeye hiçbir faydası dokunmamıştır.
1514 yılında Çaldıran'da karşı karşıya gelen iki ordudan hangisinin Türk ordusu olduğu tartışmalıdır. Her iki orduda savaşanların anadillerine bakarak, İsmail'in ordusuna Türk ordusu demek gerekir. Yavuz'un ordusu Balkan topluluklarının ve en önemlisi Kürtlerin yer aldığı ordudur. İsmail saf Anadolu Türkçesi ile şiirler yazmaktadır; Yavuz ise Farsça divan sahibidir. Türk milliyetçilerinin üzerinde pek düşünmedikleri şu soruya bir cevap bulmaları zor değil: Şayet bu savaşı bizim padişahımız olan Yavuz kaybetseydi (ki kıl payı kazandı), bugün Türk milliyetçilerinin iftihar ettikleri bir tarihleri olur muydu? Tarih bize başka şeyler de anlatıyor. Anadolu'yu yurt edinen Türklerin Kürtlerle ilişkisi, iki tarafın da geleceğini belirlemiştir. Malazgirt'ten sonra Çaldıran'daki kritik Kürt desteği Ortadoğu'da koca bir Türk İmparatorluğu'nun kapısını açmıştır. Yavuz'un Kürtlere verdiği özel statü, kalıcı bir uyum yaratmıştır. Osmanlı Devleti'nin, Yavuz'un Kürtlere tanıdığı bu haklara saygısına dayanan uyum, yüzyıllar boyu Ortadoğu denkleminin de anahtarı olmuştur. Tarih bize Kürt'ün Türk'süz, Türk'ün Kürt'süz huzur bulamadığını gösteriyor. İki tarafın da kaderi, yekdiğerinin saadetine bağlı. O zaman Kürt'ün hakkına ve hukukuna saygı gösterilecek. Gösterdik mi? Anadiline saygı göstermediğiniz toplumdan hangi karşılığı bekleyebilirsiniz? Kürtçeye getirilen sınırlamaların üniter devlet için en ciddi tehdidi oluşturduğunu, yaşadığımız tarih göstermiyor mu? MHP'nin "Karamanoğlu Mehmet Bey sendromu"ndan kurtulması, askerî mantığın bize ezberlettiklerini gözden geçirmesi lâzım. Kürtçeye saygıyı parti politikasına dönüştürmüş MHP, Türkiye'nin birlik ve bütünlüğünün yapıştırıcı unsurlarından biri olmaz mı?