Obama’nın Ortadoğu planı!
Ürdün Kralı, The Times gazetesine bomba gibi bir ifşaatta bulunmuş ve Obama idaresinin yeni bir Ortadoğu barış planı üzerinde çalıştığını söylemiş. Obama’nın kapsamlı bir Ortadoğu barış planı hazırladığını aktarmış.
Bunu ifade ederken besbelli ki çok coşkuluydu. Bu plan henüz kuvveden fiile çıkmamış ve ana hatları belli olmamışsa da Ürdün Kralı Abdullah’ı fazlasıyla heyecanlandırmışa benziyor.
Planının ekseni ve ana hatları Netanyahu’nun 18 Mayıs’ta Washington’da Obama ile yapacağı görüşmelerden sonra netleşecek. Daha doğrusu, İsrail’in ‘evet’leri veya ‘hayır’ları sonucu planın geleceğini tayin edecek. İsrail iki devletli bir barış planına razı olmazsa, barış planı Obama’nın kursağında kalacak ve plan doğmadan ölecek.
Esasen biraz daha harbi ve hasbi söylemek gerekirse; bölgenin yeni bir plana ihtiyacı yok. Zaten duyanlar ‘bir bu plan eksikti’ diyorlar. Bölgenin modern tarihi ölü planlar mezarlığı gibi duruyor.
Araplar zaten 2002’de böyle bir barış planı ortaya attılar. Topyekûn olarak İsrail’i tanıma karşılığında ondan 1967 önceki statüye dönmesini istiyorlardı; lâkin İsrail 1991 yılında yaptığını 2002’de yaptı ve hâlâ da yapmaktadır. Nuh diyor, peygamber demiyor.
İsrail’in politikalarını korku ve dolayısıyla çılgınlık belirliyor. O, korkularının esiridir. Lâkin Ürdün Kralı Abdullah, İsrail namına heyecanlanmış. 57 ülkelik ve dünyanın üçte birini temsil eden bir barıştan söz ediyor. Besbelli ki Obama’nın Kahire konuşması da bu eksenli olacak. Demek ki İslâm dünyasına yönelik söylemi bu olacak.
Arafat da ‘cesurlar barışı’ diye diye gitmiş ve zavallı durumuna düşmüştü. Cesurlar barışı, sağırlar diyaloğuna dönmüştü. Ürdün Kralı Abdullah, İsrail’in Golan’dan vazgeçmesi ve Gazze’den ve Batı Yaka’dan çekilmesi karşılığında bütün bir İslâm dünyasını kazanacağını taahhüt ediyor.
Cakarta’dan Kazablanka’ya kadar bir dünyanın kilitlerinin açılacağını ve İsrail’in önüne serileceğini, bu ülkelerle normal ilişkilere başlayabileceğini söylüyor.
Söylüyor da bu lafları kim dinliyor? Daha birkaç gün evvelinde Netanyahu, Golan Tepelerinden çekilmeyeceğini, zira savaşta vazgeçilmez bir pozisyon teşkil ettiğini söylemedi mi?..
•
Lâkin tabiî ki pişkinlikte üzerlerine yok. Mübarek’le görüşmesinde Netanyahu sanki barış adamıymış gibi pozisyonlara büründü. Barışa bağlı olduklarını söyledi! Ama hangi barışa?
İki devlet seçeneğine ve formülüne atıfta veya en ufak bir işarette bile bulunmadan, barışın temelinin güvenlik ve kalkınma olduğunu söyledi. İsrail tarafı, Filistinlilerin henüz kurumlarını oluşturmadıklarını, dolayısıyla bu aşamada devletleşmelerinin erken olacağını söylüyor. Ayrıca İran nükleer programının barışın önündeki en büyük engel olduğunu savunuyor. Yani ipe un seriyor, topu taca atıyor.
Daha da hayâsızca bir ifade ise Ortadoğu’da eksen mücadelenin aşırılarla ılımlılar arasında olduğunu söylemesiydi. Halbuki bilindiği gibi bugün İsrail en aşırı ve ırkçı Yahudi hükümeti tarafından yönetiliyor.
Netanyahu mu ılımlı? Yoksa Arapların maganda kılıklı diye tabir ettikleri Lieberman mı?
Ürdün Kralı Abdullah’ın bir başka kehaneti daha var. Barışın bu ortamda yeşermemesi halinde, bölgede 12 ila 18 ay arasında yeni bir savaşın patlak vereceği kehaneti.
Kısaca bu kehanetler karşısında şunu söylemek mümkün: Bölgede ufukta ne bir barış, ne de savaş gözüküyor. Elbette bu arada İsrail saldırabilir. Lâkin İsrail’le hangi Arap ülkesi bir cephe savaşını göze alır? Olmayacak şey! Kim kiminle savaşacak? Mısır Başbakanı Nazif aynen Yahudilerin Amalika kavmi karşısında dediği gibi demişti: “Bizim İsrail’le savaşmaya takatimiz yok, zira arkasında ABD var..” Bunlar bilinen hususlar.
•
Dolayısıyla Obama iyi niyetli olsa bile, İsrail’de uygun bir barış ortağı yok. Bu durumda dayatması lazım. Dayatmak için de İsrail nüfuz ve etki alanından kurtulmak gerekiyor. Halbuki sakalı baştan kaptırmış. Dolayısıyla Obama için sıkıntılı bir Mısır seferi var.
Bilindiği gibi Obama da seçilmeden önce ve sonra İsrail’e koz vermişti. Bu bağlamda Kudüs için ‘İsrail’in ebedi başkenti’ tabirini kullanmıştı. Yardımcısı Joe Biden de “Arapların barış için İsrail’i ayartmalarını ve onu dışlamaktan vazgeçmelerini” istiyor.
Sanırsınız ki işgal için diş kirası da istiyor. Yani Amerikan zihniyeti aynı zihniyet. Filistin meselesini Arapların üzerinden çözmek istiyor. Bir de Obama, İslâm alemi nezdinde kredisini erken harcıyor. Gates’in deyimiyle, Amerikalılar kaç Afganlı sivili öldürdüklerini bile bilmiyorlar. Çünkü hesabını tutmuyorlar. Bu umurlarında bile değil.
Bu durumda gerçekten de Obama ABD’nin menfur imajını nasıl değiştirecek? ABD davranışlarını değiştirmeden bu mümkün mü? Birkaç tatlı söz, kestirmeden sonuca ulaştırır mı? Bu şartlar çerçevesinde barış planı bir işe yarar mı, yoksa umutsuzluğu ve savaş ortamını daha da mı körükler? Bu ortamda 2009 yılı, yanlış denemelerle barış umutlarının söndüğü bir yıl haline gelebilir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.