Bu Yangın, size kaça patladı Uğur Bey?
Mahalli seçimlerden önceydi... Yani, “10 Mart sonrası” günler... O günlerde “Ergenekon Terör Örgütü” hakkında hazırlanan “ikinci iddianame” açıklanmıştı... 26 Mart günü açıklanan işte bu iddianamede; çeşitli “belge”ler, “ifade”ler, “yazışma”lar ve “telefon konuşmaları”nın çözümlerine yer veriliyordu... Dosyalarda yer alan bir belgede; “Gazeteci İlhami Yangın”ın, Star Haber Grup Başkanı Uğur Dündar’la ilgili “çarpıcı bir iddia”sı da bulunuyordu... Merhum Alparslan Türkeş’in cenazesinin kaldırıldığı gün, yani 8 Nisan 1997’de Öncü gazetesi ve BTV Televizyonu’nda “Haber Müdürü” olarak göreve başlayan İlhami Yangın; “Ergenekon dosyası”nda yer alan bir “yazışma”ya göre; Tansu Çiller’in Başbakan olduğu dönemde “para karşılığı Arena’ya çıktığını” ileri sürüyor ve şöyle diyordu: “Ankara’da paramı aldım ve Arena’ya çıktım... Naklen yayın değildi... Çiller’le ilgili attım tuttum!”
“Haber kaynağı”na veya “ekrana çıkan kişi”ye “para” ödemek, bizim meslekte “çek defteri gazeteciliği” anlamına gelir ve hiç de “etik” sayılmaz!..
Bunun İngilizcesi;
“Checkbook Journalism”dir!..
Sizin anlayacağınız;
Uğur Dündar, İlhami Yangın adlı gazeteciyi “para karşılığı” ekrana çıkarmış ve o da “Çiller aleyhinde” atıp tutmuş!..
İÇTEN Mİ KONUŞTU, ROL MÜ YAPTI?
Herhalde sizler de farkına varmışsınızdır... Uğur Dündar, o günlerde “olayın bu boyutu”nu, nedense hep es geçti ve İlhami Yangın’ın şu “iddia”sına esti, yağdı, öfkelendi, kızdı, köpürdü!..
“Yangın’ın iddiası” şuydu:
“Uğur’un karısı sık sık Brezilya’ya gidiyor!”
İşte bu ifade, Uğur Dündar’ı çileden çıkarmaya yetmiş, adeta çıldırtmıştı.
26 Mart ve sonrasında şöyle diyordu:
* Namusuma kurşun sıkıldı: Bu, bizim yargımızın Ergenekon iddianamesini hazırlayan savcılar benim onuruma, şerefime, aile namusuma kurşun sıktı.
* İntihar ederim: Benim eşim evlendikten sonra hiçbir zaman tek başına yurt dışına çıkmadığı gibi hayatında Brezilya’ya gitmedi. Evliliğimiz döneminde Brezilya’ya gittiğini biri çıksın ispat etsin. Ben şu dakikada görevimi bırakacağım. Hatta intihar bile ederim. Bu namus meselesi.
* Bari gelin, öldürün: Sayın Savcı size sesleniyorum. Bunun altına nasıl imza atarsınız?.. Vicdanı nasırlaşmamış, cesareti prangalanmamış bütün hukuk adamlarına sesleniyorum; biri bizim namusumuzla oynarsa bunun hesabını yargıda sorarız. Ama yargı bunu yaparsa ne yapacağız... Bari, gelin öldürün...
Öfkeden tir tir titreyen Uğur Dündar, “Ben konuşabilecek durumda değilim, reklâma gidelim” diyerek ana haberi noktalıyordu...
Ne yalan söyleyeyim;
Hem öfkeli, hem alttan alıcı ve hem de kafa tutucu bir ruh haliyle ekranda bu sözleri sarfeden Uğur Dündar’ı seyrederken; “Eğer” dedim; “Bu adam tiyatrocu değilse, şu anda rol yapmıyorsa, belli ki içi çok yanmış!”
Ama, sonra kendime geldim...
“Bu şiddet ve celal niye?” dedim... Öyle ya; bu “iddia”ları ortaya atan şahıs, “iftira attığını” zaten kendisi söylüyor!..
Demek oluyor ki;
“Para karşılığı Arena’yı çıktığını” söyleyen İlhami Yangın, belki de yine “para karşılığı” böyle bir “iftira” atıyor!..
Ne yani, olamaz mı?..
Ama, o günlerde bana öyle geldi ki; Uğur Dündar, “eşiyle ilgili iddiaları” öne çıkararak ve tabiî “kamuoyunun ilgisi”ni bu yöne çekerek, “bir başka olayı gizlemeye” çalışıyor!..
Kimbilir, belki de; “para karşılığı Arena’ya çıkarttığı adam”ın, “Çiller aleyhinde atıp tuttuğu”nun ortaya çıkmasından rahatsız oldu!..
Ve de;
Bunu “örtbas” etmek istedi!..
Evet; “checkbook journalism”in ortaya çıkmasını örtbas etmek istedi.
ORTADA KUYU VAR, YANDAN GEÇ!
Öyle ya;
“Fazla vaktinizi almamak için kalanını okumuyorum” dediği yerleri “niye okumadı” da, “tam 7 dakika boyunca” hep aynı lâfları tekrarlayıp durdu?..
“Karının Brezilya’ya gitmesi”nden veya gitmemesinden kime ne?..
O günlerde; “internet siteleri”nde şöyle “soru”lar soruluyordu Uğur Dündar’a:
“İddianamenin, yaygara yapmana sebep olan noktalarında suçlanmıyorsun, ama sen, hem sinirleniyorsun, hem ağlamaklı oluyorsun, Türk milleti de bunlara inanıp “yazık yaaa” falan diyor.
Peki suçlandığın noktalar için neden sinirlenmiyorsun?
Onları neden es geçtin?..
Mesela:
* İlhami Yangın adlı kişi, Tuncay Özkan’dan para aldığını ve Arena’ya çıktığını, Çiller hakkında “atıp tuttuğunu” iddia ediyor. Sonra yediği halt ortaya çıkınca; Tuncay Özkan buna yalvarmış; beni rezil etme diye... Bu da savcılığa demiş ki; “aldığım para kadar yalan söyledim.”
Adam, Uğur Dündar’la ilgili “aynı paragrafta iki farklı konu”dan bahsediyor... Karısının sürekli Brezilya’ya gidişi sadece bir geçiştirme... Sözünün devamında “para karşılığında Uğur Dündar’ın programında yalan söylediğini anlatıyor.
Yani Uğur Dündar’ı “para karşılığı yalan söyleyenlere yardımcı olmakla” ve “başkalarına iftira atanlara programı sayesinde destek vermekle” suçluyor.
Eee, Bay Dündar, buna cevap vermek yerine neden en alakâsız noktada celalleniyor?
Neden?
Aynı adam savcılıktaki ifadesinde “Bu Aydın Doğan hep böyle yapıyor, baskı ve şantajla insanları kullanıyor” demiş. Ben olsam, asıl buraya kızarım!.. Bu da iftira değil mi?
Yoksa doğru mu?
* Sami Hoştan, Uğur Dündar’ın hangi röportajı için araya girmiş, ayarlama yapmış?
* Aydın Doğan, Star TV’yi satın aldıktan sonra Uğur Dündar’a “burayı size teslim ediyorum, ulusal bir kanal yapacaksınız” diye teslim etmiş. Sonra Star’ın çizgisi değişmiş, CHP kanalı olmuş.
Zaten Hurşit Tolon da bir konuşma ortamında “Star TV’nin, yönetim değişikliğinden sonra hem reyting hem haber programıyla hem de Aydın Doğan’ın ve Uğur Dündar’ın gelişiyle herkesin gönlünde eskisinden çok farklı bir taht kurduğunu” ifade etmiyor mu?
Bu İlhami Yangın denen kişi, iddianamede bangır bangır Aydın Doğan ve Uğur Dündar’ın nasıl işler çevirdiğini iddia ederken Bay Dündar, neden aradaki bir “minik nokta”ya takılıyor ki?
Madem bu kadar alıngan, diğer noktalara neden dokunmuyor ki?
Yoksa Doğan görünümlü Şahin, emir mi verdi?
Ben bilmeeeemm...
“Ergenekon yurdun adı, Asena kurdun adı” derlerdi eskiden, şimdi “Ergenekon terörün adı, Asena dansözün adı” olmuş, karışmıyorum bu geyiklere.”
HEM PARA VER, HEM DAVADAN VAZGEÇ!
Evet, o günlerde “internet siteleri”nde böyle “soru”lar soruldu, böyle “ironi”ler yapıldı...
Bunlara Uğur Dündar’ın cevap verip vermediğini bilmiyorum... Belki verdi de, ben duymadım... Çünkü efendim; Uğur Dündar’ın “namus düşkünlüğü”nden ve “ne kadar dürüst bir adam olduğu” övünmelerinden o kadar etkilendim ki, hiç sormayın!..
İşte bu “namus” ve “dürüstlük” kavramına odaklandığım için, “Sami Hoştan, Aydın Doğan ve Star TV” konusunda bir şey söyleyip söylemediğini duyamadım!..
Gerçi, Uğur Dündar’ın kendisi de “namus” ve “dürüstlük”ten başka yaygara koparmadı ya; orası da ayrı mesele!..
Düşünmedi hiç; bir insan, “dürüst ve namuslu” olduğunu hiç söyler mi?..
Bırak da başkaları söylesin, senin dürüstlüğünü!..
Yoksa şüphen mi var?!?..
Be adam;
Eşinin adı sadece, “iftiracı olduğunu itiraf etmiş bir sanık” tarafından zikrediliyor. Adam iftiracı zaten!.. Bu söylediğinin de iftira olduğu iddianamede mevcut... Ve savcı, iddianamede “sanıkların, şahitlerin ifadelerini korumak” zorunda.
“Vay, yeğenime iftira atmışlar, sileyim buraları” diyemez.
Mahkemeye çıkılır, iş sonuçlandırılır.
Üstelik hiç kimse, Uğur Dündar’ın karısı hakkında herhangi bir yorumda da bulunmamış.
“Önemsiz” denmiş, geçilmiş.
Ama Uğur Bey; öyle bir gürültü patırtı kopardı ki, zannedersiniz; 2. iddianamenin yarısı “Bayan Dündar’ın Brezilya maceralarını” anlatıyor.
Yok kardeşim öyle bir şey!
Uğur Dündar, televizyonda yaygara yaparken; iddianamenin sadece bir cümlesinde, eşine atılan iftira yüzünden sözü geçen “masum çocuğu” oynadı.
Oysa, hiç konuşmasa, bu cümleyi kimse görmeyecekti bile.
Ama bu ülkede “namusuma laf söylediler!” derseniz, halk sizi omuzlarında taşır.
Uğur Dündar da; “halk kahramanı” olmayı oynadı herhalde!..
Ama bu nasıl “kahramanlık”tır ve nasıl “dürüstlük”tür ki, İlhami Yangın; “para karşılığı Arena’ya çıkma” hikâyesini şöyle anlatıyor:
Program TV’de yayınlanırken, Tuncay’a telefon açtım... “Eğer bu işi burada kesmez de, sabah gazetelerde falan sürdürürseniz elimde banka dekontlarıyla kanal kanal gezer sizi rezil ederim” dedim... O sıra Tuncay Özkan Ankara’ya geldi, yalvardı, “Beni rezil etme” diye!.
Ve ertesi gün, hiçbir gazete, programı yazmadı, olay kapandı. Savcı çağırdı beni... Ankara basın savcısı... Çiller hakkında tahkikat yapmak için... “Anlat bildiklerini” dedi. “Ne anlatacağım” dedim; “Basında böyle... Ne kadar para verilirse o kadar konuşuluyor... Ben de aldığım para kadar yalan söyledim” dedim!.. Savcılık hiçbir şey yapmadı. (...) Ben de bu olayı kapattım.”
(...)
“Bu Aydın Doğan, hep böyle yapıyor!.. Baskı ve şantajla insanları kullanıyor!.. Gerçi ben isteyerek yaptım ama yapmasaydım senelerce hapis ve milyarlarca para cezası ödemem gerekiyordu!..
Hepsini bir kalemde sildiler.
Bu çok ilginçtir!
Ne hukuk olayı kaldı, ne de başka bir şey!..”
Düşünebiliyor musunuz;
Hem de “para karşılığı”nda Arena’ya çıkıp, “Çiller aleyhinde atıp tuttu” diye, İlhami Yangın hakkında açılan davaların hepsi, bir kalemde silinmiş!..
Bence, Uğur Dündar, asıl bu “iddia”ya cevap vermeliydi!.. Kimbilir, belki de “fazla vaktimizi almamak”(!) için, bu iddiayı “teğet” geçti!..
500 BİN DOLAR İDDİASI!
Her neyse... Gelelim mevzunun en can alıcı sorusuna... Hiç gündeme gelmedi ama, ben merak ediyorum;
“Uğur Dündar, Arena’ya çıkıp Çiller aleyhinde atıp tutan İlhami Yangın’a acaba kaç lira veya kaç dolar ödedi?”
Haa, unutmadan söyleyeyim;
Uğur Dündar, İlhami Yangın’ı ekrana çıkardığı program sayesinde “uluslararası ödül” bile almış!..
Demek oluyor ki;
“Yalan” ve “iftira”lar sadece Türkiye’de değil, yurt dışında da prim yapıyor!.
Baksanıza, “ödül” bile vermişler!..
Neyse, mevzuyu dağıtmayalım ve soralım:
“Yangın, Dündar’a kaça mal oldu?”
Doğu Perinçek’in dergisi Aydınlık, o günlerde bu mevzuyu haber yapıp; “Özer Çiller, İlhami Yangın’a 500 Bin Dolar önerdi” demiş!..
İlhami Yangın, Güler Kömürcü’ye yazdığı “mail”de dert yanıyor:
“Bilsem, o parayı da alır, Özer Çiller’i savunurdum!”
Tabiî, bu cevap; “İlhami Yangın, Uğur Dündar’dan kaç para aldı?” sorusunun cevabı değil!..
Ama, İlhami Yangın’ı çok yakından tanıyanlar, meselâ gazeteci Ahmet Ünal, şunları söylüyor:
“Geçim derdine düşmüş, maddi sıkıntılarla boğuşan Yangın, Uğur Dündar’ın programına çıktıktan sonra bir anda ‘varlıklı’ gazetecilerden birisine dönüşüverdi. İşsiz kalması yahut çok düşük ücretle çalışmasına rağmen önce yeni bir eve taşındı, ardından da son model bir arabayı altına çekerek kafe açtı.”
Alooo Uğur Bey!..
Duyuyon mu sesimi?.. Eğer duyuyorsan; şu “para karşılığı iftira” olayını bir açıklayıver!.. Tabiî, şu “Yangın”ın size kaça malolduğunu da!..
Ama hemen hatırlatayım: “Sekreterin Türkan Hanım” kanalıyla açıklama gönderme!..
Bizzat sen açıkla!.. Bekliyorum!..
*****
Karabağ konusunda son nokta!
Herhalde biliyorsunuz... Ermeniler’in Azerbaycan’a saldırısı, dolayısıyla “Dağlık Karabağ’ı işgal etmeleri” taa Şubat 1992’ye dayanır!..
Malûm, “Hocalı katliamı” da, 26 Şubat 1992 tarihinde gerçekleşmiştir!
O günlerde, bu “saldırı, savunma ve işgal” olayıyla yakından ilgilendim... Çünkü; Dağlık Karabağ denilen bölge; Azerbaycan’daki, “Sünnî Müslümanların yoğun olduğu tek bölge”dir... Hatta, lâf aramızda, orada bulunan köylerden birinin adı da, “Karakaya”dır!..
Şunu anlatmaya çalışıyorum.. Şubat 1992’den bu yana; bunca “saldırı, işgal ve katliam”a rağmen, Dağlık Karabağ’la pek ilgilenen çıkmadı!..
İşin doğrusu, “Aliyev’ler yönetimi” de o kadar ilgilenmedi...
Ama, ne zaman ki; “Ergenekon’a darbe”ler yoğunlaştı, birdenbire Kıbrıs ve Azerbaycan sokuluverdi gündeme!.. Anlayacağınız, birden bire, “olmayan” Azerbaycan sevgisi “hortlayıverdi!”
Ben, en çok şuna şaştım:
“Can Azerbaycan” diyen “mızıkacılar” arasında; “Biz hepimiz Hrant’ız, biz hepimiz Ermeniyiz” kampanyası yürütenler de vardı, iyi mi?..
Demek oluyor ki; onlar da “AK Parti iktidarına karşı” idi!..
Ama, dün “oyun” bozuldu!.. Tayyip Bey; “Önce Karabağ’daki işgal biter, sonra Ermeni sınırı açılır” diyerek, son noktayı koydu!..
“Ergenekoncu”lar ve “Ermenici”ler, şimdi ne diyo acep?!?..