Abdullah Büyük

Abdullah Büyük

Yaz mevsimi ve çocuklarımız (1)

Yaz mevsimi ve çocuklarımız (1)

Bir insan için en büyük imtihanlardan olan para sevgisi, çocuk sevgisi ve mal sevgisi, üzerinde durulacak önemli konulardır. Ne yazık ki çarpık ekonomik yapı, babayı evinden, çocuklarından uzak tutmakta, baba-evlat arasındaki iletişim ve nitelikli beraberlik zayıflamaktadır.
İnanan bir insan için çok önemli olan bu konuyu siz okuyucularımızla paylaşmak istiyorum. Birkaç hafta sürecek bu mesajımızın, doğru bilgilerle donatılacağını, her anne ve babayı belli hizmetlere yönlendireceğini ve uygulama imkânının bulunacağını da haber veriyorum.
Günümüzde en büyük problem, sıkıntı, kargaşa; evlerimizin kurumsallaşmaktan mahrum olduğu acı gerçeğidir. İlk olarak atılacak adım, evlerimizin sisteme kavuşması veya kurumsallaşmasıdır. Her konuda bize rehberlik ve örneklik yapan sevgili Peygamberimizin konumuzla alakalı neler yaptığını önce dikkatlerinize sunmak istiyorum.
“Hz. Peygamberimiz hayata danışmayı getirmiş, insanlığa katılımcılığı öğretmiştir. Efendimiz ailesine varıncaya kadar bütün işlerini danışma ilkesine bağlı olarak yürütmüş ve bu sebeple tüm teşebbüslerinde yüzde yüz başarı sağlamıştır.
Kurumsallaşmayan ailelerin, aile reisinin ölümünden sonra dağılıp gittiğini, birbirine düşman hale geldiğini söylemektedirler.
Ailenin kurumsulaşması, fertlerinin aile kararına katılması ile ancak mümkündür. İşte bunun temeli danışmadır.
Danışmaya önem veren ailelerde kurumlaşma olur, aile reisinin ölümünden sonra da bu başarı devam eder.
Fakat dikta anlayışına dayalı bir aile yönetiminde aile reisinin ölümünden sonra aile dağılır, başarısızlıkla karşılaşır.
Konunun bir başka yönü ise, ailenin yaşamış olduğu ve huzur bulacağı evlerimizde baskıcı bir ortamın olmasıdır. Çok eskilerden gelen bir değerlendirmeyi hep birlikte öğrenelim ve daha sonra bu bilgi ve belge ışığında evlerimizin baskıcı bir durumda olup olmadığına karar verelim.
Sosyal hadiseleri(olayları) yorumlamakla şöhret bulmuş İbn Haldun isimli büyük âlim, Mukaddime isimli eserinde İsrail oğullarından örnek verir ve baskıcı Firavun ve kurduğu devletin hâkimiyetinde yaşamış olan insanların yakalanacağı hastalıkları dile getirir:
“Eğer melik(yöneticiler), kahhar olur, ağır cezalar ile milleti ezer, gizli teşkilat vs. yollarla halkın ayıplarını araştırır, hatalarını tesbit etmeye çalışırsa, herkesi korku ve zillet sarar. İnsanlar kendini kurtarabilmek için yalan, dolan ve hilelere başvururlar.Artık bu kınanmış haller onlar için sabit bir huy haline gelir, basiretleri körleşir, karakterleri bozulur. İbni Haldun; Mukaddime,188
Baskıcı rejimlerin hâkimiyetinde veya baskıcı ailelerin ev ortamında yaşayanların yakalanacağı hastalıklar özet olarak belirtilmiştir:
1- Korku üzere yaşamak, 2- İki yüzlülük, 3- Yalan konuşmak, 4- Menfaatçilik ve 5- Sorumsuz olarak yaşama isteğidir.
Tüm bu olumsuzluklardan ve hatalı gidişatlardan uzak durmanın yolu, yöntemi tekrar söylüyoruz, aile hayatımızın bir sisteme kavuşması veya kurumsallaşmasında yatmaktadır.
İnanan insanlar olarak, hayatımızın şekillenmesi ve verimli hale gelmesi, inancımızın gereğini yerine getirmekle mümkündür. Müslüman insan, kendi arzu ve isteğine göre değil, kendisini yaratan Rabbimizin emir ve talimatlarına göre yaşar. Bundan dolayı, hayat, inanmak ve gereğini yerine getirmektir. Çocuklarımız sebebi ile cennete girmek varken, ateşi boylamanın mantığı yoktur. Öyle ise bu haftamızın mesajının son bölümlerini, üzerinde durup, düşünmemizi gerektiren bir mesajla bitirelim:
“Müslüman, dalgaların önünde sürüklenmek ve insanlık kervanının ardında kuyruk olmak için yaratılmamıştır. O, âleme yön vermek için dünyaya gelmiştir.
İnsanlığa yol gösteren odur. Çünkü o, büyük bir davanın adamıdır. Ve gerçek ilmin sahibidir. Dünyanın gidişatından ve harekâtından o sorumludur. Başkalarına özenmek, başkalarının izini takip etmek ona yaraşmaz.
Onun vazifesi yön vermek, lider olmak, irşat etmek, iyiliği emretmek ve kötülüğü yasaklamaktır.
Eğer zaman, büsbütün kötüleşir, cemiyet isyan duygularıyla kabarır ve doğru yoldan saparsa, Müslümanın vazifesi, hizmet ve mücadelesini bırakıp, zamana teslim olmak, zamana uymak değildir. Bu durum karşısında Müslümanın vazifesi, Allah’ın hükmü tecelli edinceye kadar kötülüklerle yılmadan mücadele etmektir.
Tarifi imkansız güçlükler ve zorluklar karşısında yılmak, kaza ve kadere sığınmak, zayıf ve bayağı kişilerin harcıdır. Gerçek Müslüman, Allah’ın üstün kazası ve değişmeyen kaderidir.


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Abdullah Büyük Arşivi