Hacı Bayram’dan Cami-i Emevi’ye
Ankara hayatımın en mühim duraklarından birisini teşkil ediyor. 22 kusur yıl sonra yeniden Ankara’daydım. Esasında bu zaman dilimi içinde Ankara’ya günübirlik gittiğim oldu. Lakin hatıralarımın cevelan ve deveran ettiği mekanları gezememiştim. Sözgelimi, hayatımın en önemli 6 ayını geçirdiğim Rüzgarlı Sokak ve Zaman gazetesinin ilk yayınlandığı binayı bir daha görmemiştim. Bu ziyaretimle birlikte Rüzgarlı Sokak’tan da geçtim ve eski hatıralarımı da yadettim. 22 kusur yıl sona Zaman gazetesinin ilk yayınlandığı büronun yerine orada Vakit gazetesinin bürosunu ziyaret ettim. Benim için eski Zaman’ın yerini şimdi sanki manen Vakit gazetesi almış oldu. Besbelli ki ya civar değişmiş ya da Rüzgarlı Sokak’ın karakteristik çizgilerini unutmuştum. 22 yılın yabancılaşmasını yaşıyordum. Bundan dolayı bir türlü Zaman’ın eski yerini hatırlayamadım. O dönemde Milliyet ve Hürriyet gibi gazetelerin Ankara büroları da sözünü ettiğim binada faaliyet gösteriyorlardı. Kimilerinin nefret ettiği Ankara’yı doğrusu, sevmiştim.
Şehir sadece derli toplu değildi aynı zamanda havası da iyiydi. Her gün tek bir araçla ve dolmuş ile Ulus ile Etlik arasını kat ediyordum. Üstelik İstanbul’un çamurunu da yemiyordum. Etlik’te oturmaktan da memnunduk. Benim için hayat asude ve dingin geçiyordu. Burada evlendim ve eşimle evliliğimizin ilk altı ayını burada geçirdik. Yine 1987 yılında eski siyasetçilerin siyasete dönüşleriyle alakalı referanduma Ankara’da katılmıştım, sonra kullandığım oyun renginden dolayı sonraki yıllarda hep pişmanlık duyacaktım. Halen de duyuyorum. Ankara bizden sonra biraz, belki de epey değişmiş tabii. Ulus-Etlik dolmuşları eski yerlerinden çoktandır taşınmışlardı. Ve Ankara’da hayatım Hacı Bayram ile Gençlik Parkı arasında geçiyordu. İkisinde de değişiklik var. Hacı Bayram modernize edilmiş. Burasını son haliyle daha önce de gördüm. Lakin Hacı Bayram’ın eski hali bana daha münis ve sevecen geliyordu. Dini yapılar modernize edildikçe seküler anlam kazanıyor. Avlusunda eskiden bir kahvehanesi vardı orada çok hatıralarımız var. Şimdi o cemekanlı kahvehanenin yerinde yeller esiyor. Yine avluda Arapça İslâmi kitaplar satan Bağdat Kitabevi vardı. Onun da yerinde yeller esiyor. 6 ay önce kepenk indirmiş.
¥
Hacı Bayram, Ankara’nın manevi merkezi ve ışıldağıdır. Ve Hacı Bayram’a çıkarken eskiden kitapçıların bulunduğu mekanların ve binaların yıkılması eski havasını bozmuş. Modernizasyon hâlâ tamamlanmamış ama tamamlandığı kadarıyla da mekanı dönüştürmüş ve kısırlaştırmış. Maalesef bu kısırlaştırmayı başkaları yapsa tepki gösterirdik, keserin sapı bizden oluca sesimiz çıkmıyor. Sağdan soldan soruşturduğumuzda Ankara’nın eski kültürel havasının kalmadığını da öğreniyoruz. Hacı Bayram etrafındaki kitapçıların sayısında gözle görülür bir azalma olmuş. Ankara merkezli yayınevleri ya kapanmış ya zayıflamış. Hacı Bayram benim için sembolik bir durak. Ankara’da ne zaman manevi bir teneffüse ihtiyacımız olsa soluğu Hacı Bayram’da alırdık. Hacı Bayram zamanında Yunus Emre gibi şakirtleriyle zamana ışık ve bereket saldığı gibi hâlâ asırlar ötesinden bu bereketi ve ışığı devam ediyor. Suudi Arabistan’a gitmek üzere 1978 yılında Ankara’ya gelmiştik. Lakin genç olduğumuz gerekçesiyle bize umre vizesi vermemişlerdi. Hacı Bayram o günlerde bizim bir nevi sığınağımız, dergahımız ve karargahımızdı. Suudi Arabistan’dan ümit kesince bu defa Suriye’ye ve Şam’a gitmeye karar verdik. Suriye de doğrudan vize vermiyordu ve transit vize için Ürdün vizesi aldık ve bu yolla Suriye vizesi de alabildik. Dolayısıyla Şam yolunda ilk durağımız Hacı Bayram’dı. Hacı Bayram, Cami-i Emevi’ye giden köprümüz oldu. Suriye’ye giderken Hacı Bayram’daki kitapçılardan bazı kitaplar da almıştım. Ankara benim için sadece Şam’ın değil İstanbul’un da yolu oldu. Yahya Kemal Beyatlı, ‘Ankara’nın en güzel tarafı İstanbul’a dönüş yoludur’ demiş. Benim İstanbul’a onun kadar aşinalığım yoktu. Bürokrasi şehri ve başkent olmasına rağmen Ankara’yı hep Anadolu’nun bir parçası ve taşra olarak gördüm. Belki de nedeni Ankara’ya Hacı Bayram’dan bakmam idi.
¥
1978 yılından 10 yıl sona yeniden Ankara’daydım. 14 Haziran 1987’de Ankara’da Zaman’a başladım. 2 ay sonra 2 Ağustos 1987 tarihinde de dest-i kaderin elinden dest-i izdivaç şarabını içtik. Ve sonra da 6 ay sonra yeniden İstanbul’a dönmüş olduk. İşte Ankara’yı bu hatıralarla yüklü olarak yeniden dolaştım, kolaçan ettim. Benim için nostaljik bir gezi oldu. Neden olanlara ve bunu yaşatanlara medyun-u şükranım. Mazlum-Der Ankara Şubesi’nin düzenlemiş olduğu ‘1917’den Günümüze Filistin Mücadelesi’ konulu panele konuşmacı olarak katıldık. Bizimle birlikte Timetürk Genel Yayın Yönetimeni Turan Kışlakçı, Mazlum-Der Genel Başkanı Faruk Gergerlioğlu, Sosyalist Yazar Roni Margulies de panelistlerden idi. Panelin oturum başkanlığını ise Mazlum-Der Ankara Şube Başkanı Üstün Bol yaptı. Gerçekten de Mazlum-Der ekibi bizi canla başla ağırladı ve iyi bir mihmandarlık ve misafirperverlik örneği sergiledi. Gece misafiri olduğumuz Murat Bey gibi arkadaşlara esasında her kurumun ihtiyacı var. Bu arada eski Rüzgarlı Sokak’ın nostaljisini yaşatan ve hasretini gideren Vakit gazetemizin Ankara Haber Koordinatörü Yener Dönmez’i de anmadan geçemeyeceğim. Serdar Arseven Bey’in yokluğunu aratmadılar. Bu arada Hüsnü Aktaş Bey’i ziyaret ettiğimi ve alaka tazelediğimi ve müstefit olduğumu da ifade etmeden geçemeyeceğim. Ziyaret vakti biraz daha geniş olabilseydi Aydın Menderes ve Rasim Özdenören gibi dost ve ağabeyleri de ziyaret etme niyetindeydim. Elbette bütün ziyaretleri bir defaya sığdırmak mümkün değil. İnşaallah bir başka sefer de umulur ki, bu eksikliklerimizi telafi ederiz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.