Hasan Aksay

Hasan Aksay

Jüristokrasi, yönetim şekli değil çöküş çanıdır

Jüristokrasi, yönetim şekli değil çöküş çanıdır

Yeni anayasa, jüristokrasi heveslerinin, sahiplerine, adalete ve millete zarar vermesine imkan doğurmamalıdır.
Tarih boyunca siyaset, devlet olarak var oluşun “olmazsa olmaz” mesleğidir. Mesleklerin az, ihtisaslaşmanın zayıf olduğu çağlarda, meslek ayrımı fazla yapılmıyor, bilginler, filozlar, çok konuda yetkiliydiler. O zamanlar dahi, siyaset özel bir bilgi ve ihtisas olarak kabul ediliyordu. Devlet mi siyaset sanatından, siyaset mi devlet gereğinden doğdu? İlk ve en hayati ihtisas konusu olduğunda şüphe yok...
Meslekler çoğaldı, ayrıştı. Yalnız göz hakkında gerekli bilgi ve tecrübe, bir doktorun bütün hayatını doldurmaya yetiyor. Ceza hakimi, hukuk davasına çıkmıyor. Deniz subayı, pilotluğa kalkışmıyor. İhtisaslaşma o hale geldi ki, aynı mesleğin kısımları arasında da bir karışıklık ve müdahale doğmuyor. “Ben her şeyi yaparım” diyen iş bulamıyor. Çünkü hiçbir konuyu tam bilmediği anlaşılıyor. “Yarım doktor candan eder, yarım alim dinden eder.”
Üç hayati konu var ki, herkes kendini, siyaseti ve dini çok iyi bildiğini zannediyor. Tam yetkili de, fırsatlar el vermemiş görüyor. Ne düşünme, ne bilgi, ne tecrübe? Hiç gerek yok. Buna “Cahilin cesareti” deniyor. Darwin dedi diye, kendini maymun zanneden oluyor. Sen “maymun” desen kızıyor. Bu cehalet, Yunus’a, “Sen kendini bilmezsin, bu nice okumaktır” dedirtiyor.
Çünkü bu üç değer, insanın fıtrat değerleridir. Herkes bir şeyler biliyor, hissediyor. Yeterli bilgi ve tecrübe gereği? Onun için okul müdürüne çıkan veli, “Benim çocuğum Türkçe bilmiyor mu yani?” diyor. 300-500 kelimeyle konuşmayı yeter bir bilgi zannediyor. İnsan ekmel-i ve eşref-i mahluk; siyasi ve dini olan canlı. Bu üç tarif de insanın ağyarını mani, efradını cami tarifler. Çocuk 300 kelimeyle konuşunca, Türkçeyi biliyorum demesi doğru. Yanlış olan elli bin kelime bilen ve bunu kullanma sanatına sahip olan Necip Fazıl’ın; siyasette Fatih’in; dinde Ak Şemşeddin’in makamına liyakat iddiasıdır. Göz kendini göremiyor.
Meslek ve ehliyet konusunda Kanuni Sultan Süleyman’ı iki örnekle rahmetle analım. Bir seferde üzengi kırılır. Bir subay tamir eder. Kanuni, ödüllendirir ama, “Bu senin işin değil. Sen kendini mesleğinde geliştir” der.
Kanuni, tebdili kıyafetle halkın arasında. Yanına sokulan saldırganı anlayan tebdili kıyafetli asker, büyük bir başarıyla padişahı kurtarır. Padişah eri, ödüllendirir ve çavuş yapar. Sonra bir gün vezirine, “Ödülünü büyütüp, makam ve rütbeyi sadece liyakate göre vermeliymişiz. Yanlış yapmışız” der.
İhtisaslaşma evrensel bir değer haline gelmiştir. Her konuda ihtisas öne çıkıyor. Demokrasinin, Batı’nın elinde ilkel durumda bırakılması, üstelik evrensel gizli örgütler ve lobi güçleri lehine yozlaştırılması, siyasi kadroları giderek zayıflatmıştır. Global dünya şartları barış için büyük imkanlar doğurduğu halde, siyasi yetersizlik dünyayı kan gölüne çevirmekte, güçlülerin ve vahşetin soygun ve vurgun alanı haline getirmekte, insanlığı perişan etmektedir.
Layık olmadıkları makam, mevki, rütbe, imkan, ikbal, itibar, servet ve samana sahip olanlar, bu güçleriyle, oturdukları yerden siyasete istedikleri şekil ve yönü vermeye kalkışmaktadırlar. Tabii netice, Namık Kemal’in “Yıldız arayıp gökte nice turfa müneccim/Gaflet ile görmez kuyuyu rehgüzerinde.” “Onlar ki verir laf ile dünyaya nizamat/Bin türlü teseyyüp bulunur hanelerinde” dediği duruma dönmektedir.
Jüristokrasi, adalet üst kurumlarının, siyasi irade yerine geçme gayretidir. Adaleti de ülkeyi de çukura düşüren bir gaflettir. Özellikle adalet ve siyaset birbirine son derece uzak iki meslektir. Adalet, mevcut kanunlara bakar; siyaset, mevcut şartları ve imkanları daha ileri taşımayı hedefler. Siyaset kürsüsünden adaletin, adalet kürsüsünden siyasetin yönetilmeye çalışılması en ciddi felakettir. Silah zoruyla siyaset derecesinde milli, manevi, ahlaki değerleri ve nizamı tahrip eden ve ülkeyi çökerten bir felakettir.
Herkes mesleğinde gelişir, yaptığı işi iyi yaparsa ülke kalkınır. Makam, yetki istismarıyla meslek edinmek, bedeli millete ödettirilen maceradır. Gelecek yazıda jüristokrasi gayretlerinin tarihteki tatbikatına bakalım.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Hasan Aksay Arşivi