Fazlur rahmancılar taqiyye yapmasınlar
Bendeniz taqiyye yapmayan bir Ehl-i Sünnet ve Cemaat Müslümanıyım. İnanç bakımından, aksiyon ('amel, füruat hükümleri) bakımından Ehl-i Sünnet mezhebine bağlıyım.
Ahlâk konusundaki ilkelerim de Sünnî doğrultudadır.
Bendeniz taqiyye yapmıyorum ama bazı fırkacı Müslümanlar yapıyor.
Taqiyye ve kitman ne demektir? Karşısındakini aldatmak, kendisini gizlemek demektir.
Bir Müslüman, din kardeşi olan öteki Müslümana karşı niçin taqiyye ve kitman yapsın?
İnsan zor duruma düşebilir, kâfirler onun can güvenliğine kasd edebilir. Müslüman da mecburen, zaruret icabı taqiyye yapabilir.
Durup dururken, hiç lüzumu yok iken taqiyye yapmak caiz ve doğru olmaz.
İslâmî fırkalardan birinin akaid kitabında okumuştum. "Taqiyye ve kitman bizim dinimizdir... Taqiyye yapmak, günlük namazlar gibi farzdır... Taqiyyeyi terk eden dinini terk etmiş olur..." diye yazıyordu.
Ehl-i Sünnet dışı bid'at fırkalarına mensup olan bazıları maalesef taqiyye yapıyor ve Müslümanları aldatıyor.
Adam Fazlurrahmancı, Ankara Ekolüne bağlı.Bunu açıkça, mertçe beyan ve ilan etmesi gerekmez mi?Etmiyor, ben de Sünnîyim diyor ve Ümmeti aldatıyor.
Adam bir kitabında Kur'ân, Yahudileri ve Hıristiyanları İslâm'a çağırmıyor diye yazmış...Sonra taqiyye yapıp inkâr ediyor. Bu da doğruluğa aykırıdır.
Geçenlerde, Ehl-i Sünnet dışı aykırı fikir ve görüşlere sahip olan bir zat, Cemalüddin Afganî'yi tenkit edenlere kızdı ve şöyle söyledi:
"Afganî'yi tenkit edenler, onun taharet bezi olamazlar!.."
Taqiyye yapmadı, kendisini tebrik ediyorum.
Üslubu doğru mudur, ciddî midir?Elbette değildir. Bir ilim ve kültür adamı taharet bezi edebiyatı yapmaz. Böyle bir edebiyatla bir yere varılmaz. Ciddî ve tutarlı olmalı, ilmî gerekçeler ileri sürmeliydi. Yapmadı...Lakin taqiyye de yapmadı.
Bir kısım Müslümanlar taqiyye yaparlarsa, onlarla doğru dürüst ve sağlıklı şekilde tartışmak, müzakere etmek mümkün olmaz.
Bir Hıristiyanla tartışabilirsiniz... Bir Budistle...Bir Marksistle...Bir ateistle... Onlar genellikle taqiyye yapmazlar, inançlarını ve görüşlerini dobra dobra söylerler.
Taqiyye yapanın hangi fikrine, görüşüne güvenebilirsiniz?.. İnançlarını, fikirlerini, kanaatlerini doğru ve açık şekilde beyan etmez ki... Kıvırtır da kıvırtır...
Fazlurrahman mezhebine, Ankara Ekolüne bağlı olan bazı kardeşlerimizden Sünnî Müslümanlara karşı taqiyye ve kitman yapmamalarını istiyoruz.
Fazlurrahman müsbet bir adam mıdır, menfi bir adam mı?
Onun tarihsellik tezini Pakistan Uleması reddetmiş midir, etmemiş midir?
Onun çıkarttığı bid'at midir, değil midir?
Taqiyye yapılmasın ve bunlar çok açık, çok dürüst bir şekilde, tartışılsın.
Geceleri Fazlurrahmancı, gündüzleri Sünnî... Böyle bir şey kabul edilemez.
Böyle bir, iki yüzlülük din kardeşliğine, İslâm'ın istikamet prensibine, samimiyete uymaz.
(Türkiye'de din konusunda döndürülen bazı dolaplardan İslâm dünyasının haberi yoktur. Vaktiyle 1930'lu yıllarda Mısır'da Şeyhülislâm Mustafa Sabri, Düzceli Muhammed Zahid el-Kevserî, Abdülaziz Şaviş gibi râsih alimler Türkiye'deki reformculuk hareketini tenkit ediyordu. Onlar rahmet-i Rahman'a kavuştu, Türkçe bilen ulemâ kalmadı. Olup bitenler, çevrilen fırıldaklar bütün İslâm dünyasının ulemâsına duyurulmalıdır. Bu nasıl yapılacaktır?)
Diyalog tuzağı
SORULARIM çok açıktır. Cevapları da kısa ve açıktır.
Birinci soru: İslâm dini hak din değildir, batıl ve uydurma bir dindir diyenler kurtuluşa ermiş midir, onlar Cennetlik midir?
Cevap: Onlar, bu inkârları dolayısıyla küfürdedir ve dolayısıyla ehl-i necat ve ehl-i Cennet değildir.
İkinci soru: Hazret-i Muhammed'in (Salat ve selâm olsun O'na) peygamberliğini inkâr eden, O bir Peygamber değildir diyen kimseler Cennetlik midir?
Cevap: Değildir.
Üçüncü soru: Kur'ân hak ve ilahî kitab değildir, kul sözüdür diyenlere ne lazım gelir?
Cevap: Küfür lazım gelir. Onlar asla ehl-i necat ve ehl-i Cennet değildir.
Dördüncü soru: Tevhid inancı ile Teslis inancı bir midir?
Cevap: Kesinlikle bir değildir. Bu iki inanç birbiriyle uyuşmaz ve bağdaşmaz. Uyuşur ve bağdaşır diyenler İslâm'ı, Kur'ân'ı, Tevhid'i inkâr etmiş olur.
Beşinci soru: Zamanımızda üç ayrı ibrahimî din var mıdır?
Cevap: Kesinlikle yoktur. Başlangıçtan bugüne tek ibrahimî din olmuştur, o da İslâm'dır.
Altıncı soru: Diyalog denilen bozuk inanç ve akide ne zaman çıkmıştır, kimler tarafından çıkarılmıştır?
Cevap: 1960'lı yıllarda Vatican tarafından, misyonerliğin yeni şekli olarak çıkartılmıştır. Diyalog kesinlikle islâmî bir terim, metod, düşünce, kavram değildir.
Yedinci soru: Müslümanların vazifesi diyalog mudur, yoksa dâvet ve tebliğ midir?
Cevap: Diyalog değildir, dâvet ve tebliğdir.
Sekizinci soru: Âhir zamanda Hazret-i İsa nüzul ettiğinde Teslisçi Hıristiyanların yanına mı gidecektir, muvahhid Müslümanların yanına mı?
Cevap: Muhbir-i sâdık olan, yani haber verdiği her şey, her bilgi kesinlikle doğru olan Peygamberimiz, Hz.İsa'nın Müslümanların yanına gideceğini ve onlarla birlikte namaz kılacağını beyan buyurmuştur.
Dokuzuncu soru: Ehl-i Kitab ile Müslümanlar Âmentüde ittifak halinde midir?
Cevap: Kesinlikle değildir. İslâm, Teslisi kabul etmez...İslâm bütün Peygamberlere iman edilmesini şart koşar. İslâm inancında Peygamberler mâsumdur. Hazret-i Lût'u, iki kızının sarhoş edip kendisiyle yatıp gebe kalmaları gibi çirkin ve iğrenç kıssaları dinimiz kabul etmez. Kur'ân'ı hak kitap olarak kabul etmeyen Ehl-i Kitab ile aramızda nasıl ittifak olabilir?
Sevgili Müslümanlar!.. Dinlerararası diyalog ve hoşgörü cereyanı İslâm dışı bir bid'at cereyanıdır. Sakın bu tuzağa düşmeyiniz.
Camilerde makbuzsuz para toplanmasın
CAMİLERDE makbuzsuz para toplanmamalıdır. Kimseyi suçlamıyorum ama kuralına göre para toplansın istiyorum.
Hutbede, Peygamber makamı minberden hatib efendi cemaate sesleniyor: "Aziz Müslümanlar, Kuşkonmaz Kur'ân kursunun damı aktarılacaktır. Yardımlarınızı esirgemeyiniz. Allah hayırlarınızı kabul etsin..." Cemaat âmin diyor, cumanın farzı biter bitmez, kapıda bir adam namaz kılanları rahatsız edecek şekilde para verin para verin para verin diye avaz avaz bağırmaya başlıyor. Geçenlerde zuhr-i âhir namazı kılarken böyle bağırtılar yüzünden namazımı şaşırdım. Böyle para toplamak bir ilkellik değil midir?Bu şekilde yardım toplamak Müslümanlara yakışır mı?
Yardım toplanmasına karşı değilim ama her işin bir kuralı vardır.
Birincisi: Kesinlikle makbuz karşılığı toplanmalıdır. Makbuzlar kanunlara, tüzüklere uygun olmalıdır.
İkincisi: Peygamber makamı minberlerde halktan para istenmemelidir. Namazdan önce veya sonra bu konuda cemaate uygun bir lisan ve üslupla müracaat edilmelidir.
Üçüncüsü: Toplanan paraların yerli yerinde harcandığına ve harcanacağına dair cemaate garanti verilmelidir.
Bendeniz makbuzsuz yardım yapmıyorum.
Soruyorum: Niçin makbuzla para toplanmıyor?
Bu durumu Diyanet İşleri Başkanlığı'na ve Müftülüklere saygı ve selam ile arz ederim. (Haklı şikâyetimin ve talebimin ilgi göreceğini hiç sanmıyorum. Eski tas eski hamam devam edecektir.)