TÜRKAN SAYLAN VE LAİKLER DE ÖLÜR…
Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği Genel Başkanı Prof.Dr.Türkan Saylan geçen gün ebedi yolculuğa bilet aldı…
Çok çetin olacak bu yolculukta neyle karşılaşacağını bilemiyoruz…
Hadis-i şerif’te bu yolculuğun mahiyeti ifade edillmiş…
Ya Cennet bahçelerinden bir bahçe…
Ya da Cehennem çukurlarından bir çukur…
Yolculuğun sonu ise korku ve ümit dolu…
Ya Cehennem’in dayanılmaz dehşeti…
Ya da Cennet’in inanılmaz güzelliği…
Bu yol ve akibet hepimiz için geçerli…
Türkan Saylan’ın nasıl bir yolculuk yapacağı ve nereye gideceğini Allah bilir…
Bir çok görevi olmasına rağmen Türkiye onu çağdaş(!) kızlar yetiştirmedeki çabasıyla tanıdı…
Özellikle fakir ve de Güneydoğulu kızlara…
Bir de çağdaşlaştırabileceği kızlara adadı kendisini…
Yazılanlar doğruysa 20 yılda 29.000 kız…
Bu kızlara iyilik mi yapıldı kötülük mü…
Şimdi diyeceksiniz ki kötülük bunun neresinde…
İyi niyetle bakılınca kötülük olduğunu düşünemiyor insan…
Ama gel gör ki genç kızları çağdaşlaştırma(!) projesinin en büyük hedefi başörtülü dindar kızlar…
Zaten bunu da açık açık itiraf etmişler tuttukları fişlemelerde…
Diyarbakırlı…Kürt kökenli…faydalanılabilir…yardım edilsin…
Başörtülü…şeriatçı…kazanılamaz…yardım yok…
Böylesine bölücü bir mantıkla aslında çağdaşlaşma değil irticalaşma faaliyetlerinin odağı haline gelmiş bir uzaktan kumandalı sözde sivil toplum kuruluşunun başkanlığını yürütüyordu Türkan Saylan…
Birileri onu melek olarak lanse etse de…
Ne olduğu az çok belliydi…
Herkes inandığı değerler için mücadele etme hakkına sahiptir ve de olmalıdır…
Türkan Saylan da inandığı değerler için mücadele etti…
Hem de son nefesine kadar…
Bitmiş tükenmiş ömrüne rağmen o televizyondan bu televizyona koşturdu…
Bütün ömrünü dinle dindarlarla başörtülülerle mücadeleye adadı…
Bunu anlayabiliyoruz…
O kendisine biçilen elbiseyi giyiyor ve verilen görevi yerine getiriyordu…
Burda bir tuhaflık yoktu…
Tuhaf olan gördüğü kemoterapi nedeniyle dökülen saçlarını yine bir başörtüyle örtmesiydi…
Hadi diyelim ki bunu mecburiyetten kullanıyordu karşı olmasına rağmen…
Ama tuhafın da tuhafı olan…
Öldükten sonra inandığı değerler yerine karşı olduğu ve mücadele ettiği değerlerin ritüelleriyle son yolculuğuna uğurlanması…
Ben olsaydım…
Camiyi tercih etmezdim…
Bir kilisede veya havrada cenaze töreni yapılmasını isterdim…
Sonra Müslüman mezarlığına defnedilmeyi istemezdim…
Küllerimin yakılıp Marmara’nın güzel sularına bırakılmasını isterdim…
Hiçbir İslami ritüeli kullanmak istemezdim…
Fazıl Say eşliğinde çağdaş bir müzik orkestrasının ressitalini isterdim…
Fatiha’larla Yasin’lerle uğurlanmak istemezdim…
10.yıl marşıyla uğurlanmak isterdim…
Ama olmadı…
Bu güne kadar bu şekilde mücadele edip ölen bütün laik mücahid(!) ve mücahideler(!) gibi küfrettikleri ve hakaret ettikleri dinin kurallarıyla defnedildiler…
Şunu anladım ki…
Bir insan islam fıtratı üzere doğar…
Laik olarak büyür veya büyütülür…
Kurduğu ÇYDD ile genç kızları çağdaş hale getirir…
Dine dindarlara küfür ve hakaret ederek son nefesini verir…
Ve yeşil örtü altında büyük bir istismar ile cenaze namazı kılınarak son yolculuğuna uğurlanır…
Ne diyelim…
Laiklerin ölümü de böylesine muhteşem olurmuş…
Allah taksiratını affetsin…
GÜNÜN SÖZÜ
Muhakkak ki inkâr edenler ve kâfir oldukları halde de ölenler, yeryüzü dolusu altın fidye verseler bile hiç birisinden asla kabul edilmeyecektir. İşte dayanılmaz azab onlar içindir. Onların hiçbir yardımcıları da yoktur.
(AL-İ İMRAN/91)