Ergenekon-Taşeron el ele... Çözüme güle güle!
Artık iyice kanaat getirdim ki; adına “Ergenekon” denilen terör örgütü, bütün “operasyon”lara rağmen, hâlâ “diri”dir, hâlâ “ayakta”dır ve hâlâ “faaliyette”dir!.. Bence Ergenekon’u “ahtapot”a benzetenler yanılıyor... Çünkü ahtapotun en fazla “8 kolu” bulunuyor... Her operasyonda bir kolu kesilmiş olsaydı, şimdiye kadar ortada “Ergenekon” kalmazdı... İşte bu yüzden diyorum ki; Ergenekon bir “ahtapot” değil, “kırkayak”tır!.. Belki de, daha başka bir yaratık... Elleri ve ayakları; kâh “siyaset”in içine, kâh “medya”ya ve kâh “terör örgütü”ne uzandığına, “operasyon”larla vurulan darbelere rağmen hâlâ “ayakta” olduğuna göre; Ergenekon’u asla küçümsememek gerekir... Ergenekon’un “illegal ve çok kollu bir örgüt” olduğuna nasıl inanıyorsam, PKK’nın da bir “piyon” ve “taşeron” olduğuna iyice kanaat getirmeye başladım... “İşini” yapan, “ücretini” alan bir taşeron!..
İşin ilginç tarafı; “Ergenekon” ile PKK adlı bu “taşeron” arasında da; “organik bir bağ” olmasa bile, bir “menfaat bağı” olduğuna iyice inanmaya başladım!..
GÜL VE ERDOĞAN’IN ÇÖZÜM ÇABALARI
Şu hâle bakın;
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, 11 Mayıs 2009 tarihli gazetelere yansıyan konuşmasında şöyle diyordu:
“Kürt sorununun çözümü yönünde önümüzdeki günlerde çok iyi şeyler olacak... Bu meseleyi sadece sınır dışına yüklemek yanlış olur!.. Buna ister terör, ister Güneydoğu, isterseniz Kürt meselesi deyin, bu Türkiye’nin en önemli meselesidir. Birinci meselemiz budur. Mutlaka halledilmelidir.”
Gül’ün bu açıklamasından sonra, gözlerin kendisine çevrildiği Başbakan Tayyip Erdoğan ise, daha sonraki günlerde medyaya yansıyan açıklamalarında diyordu ki;
“Aklıselimle bu meselelerin üzerine gidelim. Uzlaşı zemininde konuşarak, diyalogla birbirimizi anlamaya çalışarak yapalım. Bu tarihi fırsatları değerlendirmeyenler, milletin nazarında, tarihin nazarında mahkûm olurlar. Bizim hiçbir çekincemiz, önyargımız yok. Türkiye’nin önünde hangi engel varsa onları çözüme bağlayalım ve yürüyüşümüze devam edelim.”
Evet; Gül’ün de, Erdoğan’ın da görüşleri bu yöndeydi ki, bazı muhalefet partileri, hemen bas bas bağırmaya başladılar:
“Bu, bir ihanettir!”
Yahu, nedir “ihanet” olan?..
Ortada bir “problem” varsa, ona “çözüm” aramak, bir “proje” üretmek ne zamandan beri “ihanet” oldu?..
Haa, Gül veya Erdoğan’ın çözüm yöntemlerini onaylamıyor olabilirsin... Bunu eleştirebilirsin!.. Ama, “ihanet” deyip de, kestirip atmak neyin nesi?..
Varsa bir “teklif”in; koyarsın ortaya, onu tartışırız!..
Ama sen ne yapıyorsun;
“İhanet de ihanet!”
Demek ki sen; “çözüm” değil, “çözümsüzlük” istiyorsun!.. Böyle bir “muhalefet” anlayışı olur mu?.. Böyle bir “vatanseverlik” olur mu?.. Demek oluyor ki sen; “çözüm”ün getirdiği “huzur”la yaşamayı değil, “kan ve gözyaşı”ndan beslenmeyi tercih ediyorsun!..
Evet, evet;
Senin bir tek “beslenme” kaynağın var, o da Mehmetçiğin kanı, anaların gözyaşı!..
7 ŞEHİT CENAZESİ DAHA!
Alın işte... Dün, yine “acı bir haber”le yıkıldık... PKK, “terörün en kalleş, en kancık yöntemi”ni kullanarak “Hakkari Çukurca”da döşediği “mayın”larla 7 askerimizi daha şehit edip, 8 askerimizi yaraladı.
Lütfen dikkat;
Bu saldırı dün, yani 28 Mayıs günü yapılıyor!..
Oysa ne diyordu PKK; “Eylemsizlik kararımız 1 Haziran’a kadar devam edecek!”
Ee, ne oldu ki; “eylemsizlik” kararı bozuldu ve eller yeniden silaha sarıldı?!?..
Açık ve net yazacağım;
Ben bu “kanlı saldırı”nın, “tek başına PKK’nın işi” olduğuna kesinlikle inanmıyorum!..
Bu eylemde, “Ergenekon-Taşeron bağlantısı” var!.. Çünkü, “çözüm”e yönelik girişimlere Ergenekon da karşı, PKK da!..
Onlar; Güneydoğu’da sürekli “kan” aksın, sürekli “gözyaşı” aksın istiyorlar!..
Sürekli kan ve gözyaşı aksın ki;
Ergenekon da beslensin, PKK da!..
Söyleyin Allah aşkına;
Cumhurbaşkanı “iyi şeyler olabileceğini” söylerken, Başbakan, “Türkiye’nin faydası”na olabilecek her adımı atabileceklerini vurgularken, dahası; DTP Genel Başkanı Ahmet Türk bile, dünkü PKK saldırısını tasvip etmediğini ilân edip; “Bu kardeşlerimize Allah’tan rahmet, ailelerine başsağlığı ve yaralılara da acil şifalar diliyoruz...
İnsan yaşamını sona erdirmeye yönelik şiddet eylemlerini tasvip etmedik, tasvip etmeyeceğiz. (...) Bu saatten sonra her kim ki demokratik bir çözümden yana ise ve her kim ki silahsız bir çözüm arzuluyorsa mutlaka ama mutlaka elini tetikten çekmelidir.
Siyasetin önünü açabilmenin olmazsa olmaz koşulu ölümlerin durmasıdır.”
Derken, bu saldırı neyin nesidir?..
Demek oluyor ki;
Ergenekon da, onun taşeronu PKK da “çözüm” istemiyor!..
Çünkü onlar “ölüm”den besleniyor!..
MAYIN OLAYINDA DA ERGENEKON PARMAĞI!
Dün, bir defa daha görüldü ki;
İster “ahtapot” diyelim, ister “kırkayak”, Ergenekon’un kol ve bacakları “siyaset”in de içindedir!..
Alın işte; “yalan-yanlış bilgi”lerle, “mayın temizleme” işini de sulandırdılar ve en sonunda “tasarının geri çekilmesini” sağladılar!.
Neydi o yalan-yanlış bilgi?..
“Mayından arındırılacak arazi”nin “iki Kıbrıs büyüklüğünde” olduğu iddiası!..
Oysa, dün de yazdığım gibi;
Bu arazinin tamamı, “216 kilometrekare” büyüklüğünde... Kıbrıs’ın yüzölçümü ise, “9 bin küsur kilometrekare”.”
Yani, temizlenecek arazinin 15-16 katı büyüklüğünde bir toprak!..
Kaldı ki; “2 Kıbrıs büyüklüğünde” arazi demek, “bir Belçika” demek!..
Toprağı bu kadar büyüttüler!..
Olayı bu kadar abarttılar!..
Peki, bu “gerçek” ortada iken ve herkesçe biliniyor olması gerekirken, niye “2 Kıbrıs büyüklüğünde” denilip de Kıbrıs’a vurgu yapıldı?..
Bu “bilgi kirliliği”ne kim yol açtı?..
Hiç kimse kusura bakmasın;
Bu da bir “Ergenekon senaryosu”dur ve Ergenekon, “Hükümeti zor durumda bırakmak” için hem “parti”leri kullanmıştır, hem de bazı “yazar”ları!..
Kimi “bilerek kullanılmıştır”, kimi de farkında olmadan!.. Tabiî, kimi de; “fırsat bu fırsat” deyip, “hükümetten intikam almak” için kalem oynatmıştır!..
İSRAİL NİYE ÖNE ÇIKARILDI?
Bir “yalan-yanlış bilgi” de şuydu:
“Mayın temizleme ihalesi İsrail’e verilecek!.. İsrail de, 216 kilometrekarelik bu topraklarda; İbranice’de yerleşim yeri anlamına gelen Kibbutz’lar oluşturacak ve aynen Filistin topraklarında olduğu gibi, siyonist emellerini gerçekleştirecek!”
Evet, bunu bile diyenler oldu!..
Böylece “2 hassas isim”le vurmak istediler Hükümet’e;
Kıbrıs diyerek, İsrail diyerek!..
Kıbrıs’la ilgili rakam, “yalan”dı ve tamamen “kulaktan dolma” ya da “kulaklara üflenen” bir palavra idi!..
Ama, “hassas bir isim”di!..
“İhalenin İsrail’e verileceği” meselesi de öyle!.. Hassas bir konu!..
Düşünebiliyor musunuz;
“Filistin konusunda son derece hassas” olan bir Tayyip Erdoğan’ın “İsrail’i kayıracağı” havası yayıldı ve Başbakan “yumuşak karnından vurulmaya” çalışıldı!..
Ama, şurası hiç düşünülmedi;
“Suriye ile ilişkileri” geliştirmeye çalışan bir Tayyip Erdoğan; bunca çabadan sonra, Türkiye ile Suriye’nin arasına hiç İsrail’i sokar mı?.
Neymiş;
O arazi “mayın”lardan temizlendikten sonra, orada “organik tarım” yapılacakmış ve bunu da “tek ülke” yapabilirmiş: “İsrail!”
Adama sorarlar;
“Bu organik tarım işini 60 yıllık ülke yapıyor da, 700 yıllık bir Türkiye niye yapamıyor?”
Kaldı ki; orada “organik tarım” yapılıp-yapılmayacağı da kesin değil!.. Dün TBMM Adalet Komisyonu’nda bilgi veren Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül’ün dediği gibi;
“Basında; mayından temizlenecek arazi için, organik tarım açısından mükemmel yer, şeklinde haberler yer alıyor... Arazinin, organik tarım açısından mükemmel olup olmadığı mayınların temizlenmesinden sonra ortaya çıkacak... Belki, mayın orayı kirletmiştir!.. Onu bilemiyoruz... Çünkü, mayın, kimyasal bir maddedir.”
Neticeye gelecek olursak;
“Kıbrıs-İsrail-Peşkeş” üçgenine sıkıştırılan tasarı, dün “yeniden değerlendirmek” üzere geri çekildi!..
Şu anda, öyle sanıyorum ki;
“Muhalefet”in de, “bazı yazarlar”ın da ağzı kulaklarına varıyordur... Sevinçten zıp zıp zıplıyorlardır!..
Şöyle diyorlardır;
“Bastırdık, tasarıyı geri çektirdik!”
Ben ise, “kukla”lara değil,
“Kuklacı”lara bakıyorum!..
Evet, Ergenekon’a bakıyorum!..
İşte bir kere daha;
“Bir günde 2 galibiyet” sağladı!..
=========================
Sözün bittiği yer!
Hani, bazen “sözün bittiği yer” deriz ya... Bu ifade; “söylem”in bittiği, “eylem”in başlaması gerektiği şeklinde anlaşılabilir... Ama bir de; “dondum kaldım” der ya insan, hani “nutku tutulur” ya; işte bu da “sözün bittiği yer”dir!..
Meselâ, adama diyoruz ki; “istifa veya intihardan önce, şu, parayla yalan söyletme işini açıkla!..”
Adam n’aapıyor?.. “Eşini” sürüyor öne!.. “Namus” diyor, “özel yaşam” diyor!.. Söyleyin Allah aşkına; “bu kadar başarılı oynanan tiyatro” karşısında nutkunuz tutulmaz da ne olur?..
Meselâ, adama diyoruz ki; “askere gitmemek için mideni kestirip, dalağını aldırdın mı?”
Adam cevap veriyor: “Müptezeller, alçaklar!”
Meselâ; kadına diyoruz ki; “Sen profesör değilmişsin, sıradan bir memurmuşsun!”
Kadın “doğru” diyor ama başkaları saldırıyor: “Size ne?.. Niye karıştırıyorsunuz bu işleri?”
Ne diyebiliriz ki?.. Bu “sahtekârlık” ve “pişkinlik”ler karşısında; nutkumuz tutuluyor, donup kalıyoruz!..