Doğu’dan selam getirdim
Kur’an: “Doğu da Allah’ındır, batı da” buyurur (Bakara/115). Yine Kur’an: “O, doğunun, batının ve ikisinin arasında bulunanların Rabbidir” (Şuara suresi/28) açıklamasını yapar. Bir başka ayetinde ise: “Doğuların ve batıların Rabbine yemin ederim ki” (Mearic suresi/40) ifadesine yer verir.
Yeryüzünün tamamının Müslüman ümmete bir mescid olarak takdim edildiğini açıklayan Peygamberimizin ümmetinden olan doğuda yaşayan Müslüman kardeşlerimizi ziyarete gittim. Sadece birkaç günlük kısa zaman içinde gördüklerimi, yaşadıklarımı ve intibalarımı sizlerle paylaşmak için doğu hatıralarımı kısaca özetlemek istiyorum. İstiyorum, çünkü “Kürt sorunu” veya “Kürt açılımı” gibi basına yansıyan ifade ve sözlerin kuru, tatsız, tutsuz bir söz olarak ele alınmaması için yaşadıklarımı duymanızı istiyorum:
Hürmetin, ilginin ve vefanın tükenmediği doğu: Küçüğü büyüğü, âlimi ümmisi, fakiri zengini, memuru işsizi kim olursa olsun, önce insana hürmet etmekte, ilgi duymaktadır. İki kanatlı kuş gibi, hem icazetli ve hem de diplomalı ilim ehlini yakinen tanıma imkânı buldum. Tefsir, hadis, Arapça ve matematik, kimya, fizik tüm ilim dallarını beynine, kalbine indirmiş, olgunlaşmış; buna rağmen kibir, gurur, kendini beğenmişlik gibi çirkin tavır ve duygulardan uzak kalmış güzel ve örnek insanlarla buluştum. Hayran oldum, örnek aldım. İsimlerini vermek isterdim. Ancak bazı sebeplerden dolayı vermek istemiyorum. Ve Vakit gazetesi aracılığı ile buradan hürmetlerimi, sevgilerimi sunuyorum.
Manevi bir atmosferi ruhumuzda hissettik: Muş, Tatvan, Hasköy, Bitlis ve Güroymak... Kimler aklımıza gelmedi ki? 1924 senelerinin yiğit insanı Said Nursi Hazretleri... Mert, cesur ve şehitlik mertebesi ile Rabbine kavuşan Metin Yüksel rahmetlinin doğduğu ve çocukluğunu yaşadığı mekânlar... O devrin tüm zor şartlarına rağmen dağların tepesinden, dağların eteğine gelen ve talebe okutan Said Nursi (r.aleyh)... Bekâr olarak Rabbine kavuşan bu güzel insanın, bugün rakamlarla ifade edilemeyecek binlerce manevi evladı var. Bu talebeler, dünyanın her tarafına yayılmış, ellerinde kalem ve defter, kalplerinde iman ve takva olarak hizmet yarışında durmuyor ve durdurmuyorlar.
Halkının yüzlerinin güldüğü ve ümitlerinin bitmediği yerler: Küresel kriz, işsizlik, tavan yapmış. Ama halkın ümidi bitmemiş, yüzleri gülüyor, hem de doğal ve tabii olarak. Yapmacık, sentetik tavırları bulamazsınız. Bir ekmek, üç beş tane zeytin, domates ve biber. İşte size çok hoş bir sabah kahvaltısı. Yüzlerce insan sabahın erken saatlerinde oturmuş çay hanelerinin mütevazı oturaklarına ve iştahla kahvaltı yapıyor. Şakalaşıyorlar, gülüyorlar, aralarına bilmedikleri bir misafir geldiğinde hepsi ayağa kalkıyor ve mütevazı sofralarına “buyur” ediyorlar. O zevkli ve iştahlı kahvaltıyı, beş yıldızlı otellerde, açık büfelerde bulamazsınız. “Afiyet olsun, şifa olsun”, demekten kendimi alamıyorum... Muş’un gönlü zengin, cebi fakir olan yiğit insanlarına buradan selam ve saygılar sunuyorum.
Muş vilayetinin şeker fabrikasının camisi: Fabrika yapılış tarihi 1982. Gözüm o tarihe takılınca, birden yaşardı. Çünkü aklıma ilk gelen isim ve sima Muhterem Necmettin Erbakan Hocamız oldu. Kısa bir dönemde başbakan yardımcılığı yapmış ve ağır sanayi adına çok temeller atmıştı. Ülkenin gelişmesini istemeyen Ergenekon mantıklı zihniyet, kendisiyle ve temelleriyle alay etmiş ve engeller çıkarmıştı. Rabbine kavuşmasının yaklaştığı zaman dilimini en iyi şekilde geçirmeye çalışan Muhterem Erbakan Hocama, buradan sevgilerimi ve saygılarımı sunuyorum. Allah uzun ömür versin. Şu kadarını söyleyeyim ki, vefat ettiğinde, arkasından “Ne kendi etti rahat, ne halka verdi huzur; yıkıldı geçti gitti, dayansın ehl-i kubur” sözü söylenmeyecek ve geride kalan milyonlarca seveni tarafından her zaman rahmetle, hayırla yâd edilecektir.
Emekli denilen müftü, vaiz ve imamlarının, halk üzerindeki etkileri: Aman Allah’ım ne müthiş bir hadise. Batıda, emekli bir müftü, bir vaiz veya imam zamanla unutulur. Doğu bunun tam aksi. Bu durum beni hayli düşündürdü. Senelerce kürsülerden vaaz yapan insanımız, emekli olunca niçin unutulur? Galiba buradaki hatamız şu olmalı: Kürsülerden inince, halkımızın arasına katılamamak veya katılmamak. Doğuda müftü ile cami cemaati şakalaşır, tatlı hatıralar anlatılır. Tabirimi yadırgamayınız, Peygamberimiz ve ashabı arasında geçen hayatın, küçük bir örneğinin yaşandığı yer olarak görmek mümkün.
Uzun lafa gerek yoktur: Batıda yaşayan biz Müslümanlar, âlimlerimiz, ekmeli veya iş başında bulunan vaizlerimizin doğu için mutlaka bir hizmet projesi olmalıdır. Kürt sorununu masaya yatıran devlet, kendi branşında, gücünde, imkânlarında iş yaparken, sivil toplum kuruluşlarımız, vakıf ve derneklerimiz de kendi sahasında, kendi sahasındaki imkânlarla doğuya, doğuda yaşayan kardeşlerimize uzanmalıyız. Bir defa doğu halkımızın insanlığını, din kardeşliğini tatsak, tadı damağımızda kalır. Sadece devletten şunu bekliyoruz: 17 Ağustos depreminde, her şeyimizle Marmara bölgesine gidildi. Duyarlı tüm insanlar, vakıflar oradaydı. Ribat Aşevi de gitti eleman ve imkânlarıyla. Tam üç hafta iki öğün yemek verdi. Günlük 20 bin kişiye sıcak çorba ikram etti. Ne yazık ki Bülent Ecevit döneminin yetkili hükümeti adeta bizleri oralardan kovaladı. Teşekkür yerine, azar ve tehdit işittik.
Doğudaki kardeşlerime selam ve saygılar sunuyorum: Kaynar ailesinin tamamına, Hasköyün, Has-Der derneğinin vefalı hizmetkârlarına, yüzünün tebessümü kalbinden gelen M. Şirin Hocamıza, Bitlis’te “Büryancı Azmi Ustamıza”, Zübeyir D, Abdullah G, Ferit G, Çelebi, Zekeriya K, Fezzad Bey’e, Alaeddin Y, Mehmet K, H. Hasan K, Ayhan K, Erkan A, Tatvan, Özgür-Der derneğinin başkan ve yöneticilerine, İbadullah Camii’nin değerli imamına ve isimlerini yazmak ve saymakla bitiremeyeceğim tüm gönül dostlarıma batıda yaşayan tüm Müslüman kardeşlerimiz adına selam, sevgi ve hürmetlerimi sunuyorum. İnşallah sizlerle ne gönül bağımızın, ne de fiziki yakınlığımızın kopmayacağına olan inancımızla sizleri Allah’a emanet ediyoruz.
Özel olarak: 25 Mayıs 2009 Pazartesi günü Hilal Televizyonu’nda yaptığımız program sebebi ile televizyonda hizmet veren en üst kademeden, çay hizmetinde bulunan kardeşlerime varıncaya kadar, hassaten, Namaz Platformu’nun ülkeye yayılmasında büyük emeği geçen hocalarıma, Hanımefendi programının organizesini üstlenmiş Saliha hanımefendiye, Hasan Hafizoğlu, Adnan Hoca’mıza ve Başakşehir’in güzel insanlarına ve hassaten çeyrek asırlık gönül dostum Muhterem Prof. Dr. Nihat Bengisu Bey’e selam ve saygılarımı sunuyor, Hilal Televizyonu’nun misafirperverliğine de ayrıca teşekkür ediyorum. Programın devamında bizleri yurt içinden ve yurt dışından arayan tüm kardeşlerime, program yapımcılarımızdan Ahmet Bulut Bey’e de selam ve sevgilerimi sunuyorum.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.