Bursa’dan yükseldi güzel bir ses...
Döndük geldik yine. Vatan değil bile. Ama yine de aşını kazandığın yer. İnsan gibi hissettiğin yer. Başındaki örtüne dilediğince, keyfince sarınıp dim dik yürüyebildiğin yer. Burası. Maalesef burası mı demeliyim...
Bazen düşünürsün... İslâm üzre olan bir diyarda görmen gerekeni görür ve sorarsın kendi kendine, ben neredeyim? Öylece şaşırtır seni bu diyarlar. Ülkende uğradığın hayal kırıklığına inat sanki kucaklar seni olduğunca. Şaşırtır seni. Hicrettesindir ama mesken edinemezsin bir türlü. Kulağın yüreğinde eğretidir, oturuşun. Kimi zaman on kimi zaman yirmi, otuz yıl geçer. Oturursun. Starta eğilmiş hazır koşucu gibi. Aklın vatanında. Nafile... Şaşırtmaya devam eder buralar seni. Alışırsın sonra. Kanıksarsın. Alışılmayacak ne var? İslâm üzre olan bir diyarda görmen gerekeni görür alışırsın. Sen yaparsın İslâm adına, onlar yaparlar şu bu adına. Alışırsın. Güzel olana alışmazsın da ne yaparsın?
Kapıları açarlar. Girerken çıkarken bekler kapıyı tutarlar. “Thank you!”nu, “You are welcome!”sız bırakmazlar. Her daim gülümserler. Koşarlar gülümserler. Yürürler gülümserler. Geçerler gülümserler. Giderler gülümserler. Bizim diyarlardaki gibi bön bön bakmazlar. Bizdeki gibi adamı yerim der gibi yaklaşmazlar. Koca koca kapıları suratına bırakıvermezler. İslâm ahlâkından sanki onlar nasiplenmiştir. Neredeyim ben? İslâm üzre olan bir diyarda görmen gerekeni görür ve sorarsın kendi kendine...
Selamı yaygınlaştırmışlardır. Selam. Dinin temeli, özü, İslâm’ın ta kendisi selam. Sünnetlerin en güzeli selam. Farzların en külfetsizi, cevabı selam. Sadaka olan selam. Toplumsal birliğin çekirdeği, sevgi iletişiminin tacı selam. Sanki İslâm üzreler. Selam verir selam alırlar. Sokakta, alışverişte, asansörde, arabada. Yol verirsen, dikiz aynasından selam verir geçerler. Joggingde, yokuş aşağı, yokuş yukarı nefes nefese iken bile selamı ihmal etmezler. Köpeklerini gezdirir, çocuklarını oynatır, bebeklerini iterler yine selam verirler. Ofiste evde çarşıda pazarda. İçinizi ısıtır iyi ki buradayım dedirtirler. Sanki İslâm üzreler. Sanki Hatemul Enbiya Hazreti Muhammed Mustafa’yı biz değil onlar duymuşlar. Sanki onlar “amenna ve saddakna” demişler. Sanki onlar İslâm’la şereflenmişler. Sanki gülümsemenin sadakasını verelim diye yarışırlar...
Öyle gözüküyor ki ben ve benim gibi düşünenler bu konuda dertli olarak yalnız değiller. Her daim kavga etmeye hazır, her daim asık suratlı ülke insanımızın giderek artan toplumsal depresyon haline dur diyecek tedbirleri almak işten bile değil. Haber, Bursa Büyükşehir Belediyesi’nden. Başkan Altepe yeni bir kampanyaya imza atmış. Selamlaşmayı yaygınlaştırma kampanyası. “Sahip olduğumuz değerleri, kültürleri yaşatmazsak geleceğe taşıyamayız. Bunlardan biri de selamlaşma kültürü. Son yıllarda ihmal ettiğimiz selamlaşmayı yeniden yaygınlaştırmak amacıyla yeni bir sosyal sorumluluk projesi başlattık. İstiyoruz ki, tanıyan, tanımayan herkes birbirine selam versin, iyi temennilerde bulunsun” diyor Sayın Altepe ve ekliyor: “Selam vermeyen toplumlar arasındaki güven ve birlik zaman içerisinde kaybolur. Yerini güvensizliğe, yabancılaşmaya ve o medeniyetin yok oluşuna kadar gider. Büyükşehir Belediyesi’nin görevi yalnızca yol, su gibi ihtiyaçlarını karşılamak, fiziki yatırımlar yapmak değildir. Toplumun sosyal ve kültürel gelişimine katkı sağlayacak yaklaşımlar da belediye hizmet çerçevesi içerisindedir. Biz de ihmal edilen kültürlerimizden biri olan selam vermenin önemine dikkat çekmek için kentimizi dört bir tarafını halkımızın ve sevilen simaların fotoğrafları eşliğinde selamlaşmanın önemini vurgulayan mesajlarla donattık.”
Kutluyorum. Umarım Bursa’mız tüm vatana örnek olur. Selamlaşma dalga dalga bütün belediyelerde kampanyalaşır. Umarım bu vesileyle diğer adab-ı muaşeret kurallarını, güzel hasletlerimizi, insani gerekleri de bir bir hatırlama imkanı buluruz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.