İslâm lâik ve eşitçi bir teokrasidir
Büyük düşünür ve oryantalist Louis Massignon "İslâm lâik ve eşitçi bir teokrasidir"(L'Islam est une théocratie laïque et égalitaire) diyor. İslâm'da kilise teşkilatı, rühban sınıfı yoktur.İslâm'da dinî dünyevî (sprituel temporel) ayırımı yoktur. İslâm eşitçidir.
İslâm, anlaşılması en kolay dindir.Lâkin modern cahiliyetin eğitimiyle bozulmuş zekâ ve idrakleri güdükleşmiş, kalpleri nasır tutmuş kimselerin İslâm'ı anlamaları çok zordur.
İslâm, Peygamber devrinden bu güne kadar rehberlik (initiation) yoluyla gelmiştir. Sadece kitap okuyarak doğru ve yeterli İslâmî bilgi edinmek, İslâm'ı hakkıyla ve kemaliyle anlamak mümkün değildir.
İslâm'ı iki zümre anlatabilir.
Birincisi: İcazetli ulemâdır.
İkincisi: İcazetli tasavvuf erbabıdır.
İcazet demek, hiçbir kopukluk olmadan Peygambere kadar ulaşan silsile/zincir demektir.
İcazet, ucu Resullerin Seyyidine (Salât ve selâm olsun O'na) ulaşan İslâmî diplomadır.
İslâm âlemindeki bütün gerçek ulemâ, fukaha, müfessirîn, muhaddisîn, müftüler hep icazetlidir.
İcazet kopukluk kabul etmez. Kopukluk varsa, zincirin bir veya birkaç halkası eksikse icazet yok demektir.
Bizde medreseler kapatıldı ve icazetli ulemâ yetişmedi.
Bizde tekkeler kapatıldı, icazetli şeyhler ve mürşidler yetişmedi.
Bugün az miktarda icazetli alim ve şeyh varsa da bunlar ihtiyacı karşılamaktan uzaktır.
İcazetli ulemâ ve meşâyih kalmayınca Ümmet içinde fitne, fesat, nifak, şikak, anarşi, kaos, tefrika başladı. Şeytanlara gün doğdu.
Hanefî mezhebine göre tabakat-ı fukaha yedidir. En üst derecesi mutlak müctehidliktir, en alt derecesi müftülüktür, fetva makamıdır.
Zamanımızda elifi görse mertek sanacak kadar cahil adamlar kendi heva, re'y ve kafalarına göre ictihad yapmaktadır. Bu ise büyük bir felâkettir.
İslâm âleminde, Ümmet-i Muhammed içinde birlik, beraberlik, dirlik ve düzen, disiplin olması için halkın ulemâya ve meşayihe tâbi olması gerekir.
Ehl-i Sünnet ulemâsı ve meşâyihi usûlde ittifak etmiştir. Muhtelefün fih meselelerde çeşitlilik varsa da o geniş bir rahmetten ibarettir.
İcazetli ulemâ yetiştiren medaris-i islâmiyenin yerini lâik düzenin din mektepleri ve ilâhiyat fakülteleri dolduramamıştır.
Endülüs'teki, Osmanlı'nın yükseliş devrindeki medreseler gibi üstün din okulları açıp buralardan icazetli ulemâ yetiştiremezsek kaos, anarşi, tezebzüb, çekişme, kavga gürültü, her kafadan ayrı bir ses çıkmasından kurtulamayız.
Hindistan'da, Pakistan'da, bazı Arap ülkelerinde Ehl-i Sünnet ve Cemaat mezhebine göre eğitim veren vasıflı medreseler bulunmaktadır. Buralara yeterli miktarda öğrenci gönderilmeli, icazet aldıktan sonra bu genç hocalar Arapça ve İngilizce kitap yazabilmelidir. Bu hocalar, İngiltere'deki Eton koleji ayarında çağ kültürüne sahip olmalıdır. Zengin, edebî, yazılı Türkçe'yi de, Şeyh Galib divanını Bulak baskısından okuyacak, anlayacak ve şerh edecek derecede bilmelidir.
Bizdeki rejim böyle güçlü hocaların diplomalarını kabul ve tasdik etmez. O da ayrı mesele...
Bugünkü din okullarıyla, bugünkü ilâhiyat fakülteleriyle, bugünkü yozlaşmayla beklediğimiz İslâmî inkılap gerçekleşmez.
Muhterem efendi nasıl olmalı?
Bu yazımdaki PEK MUHTEREM EFENDİ sahici bir şahıs değildir, temsilî bir kişidir. Lütfen kimse üzerine almasın.
Muhterem Efendi dinî bir grubun başındadır.Her vatandaşa olduğu gibi ona da hakaret edilemez, iftira edilemez, kişilik hakları çiğnenemez. Lakin o bir grup başkanı olduğu için, normal ve sıradan bir vatandaştan daha fazla sorumluluğa sahiptir. Binaenaleyh:
* Muhterem Efendi tenkit edilebilir. Bu tenkit efendice, medenî bir şekilde, ahlâk ve görgü kuralları ayaklar altına alınmadan yapılmalıdır. Muhterem Efendi tenkit edilemez diye bir kural ve kanun yoktur.İslâm'da sadece Peygamberimiz tenkit edilemez. Bir de, kâmil bir mürşide bağlı olan kişi şeyhini tenkit etmez. Tenkit hakkı vardır ama kaba, hoyrat, hakaretâmiz, saldırgan tenkit doğru olmaz.
* Muhterem Efendi mâsum değildir, yani günah işlemez değildir. İsmet sıfatı ile muttasıf değildir. Müridleri içinde onun mâsum olduğuna inananlar varsa, bizzat Muhterem Efendi'nin onları uyarması gerekir. Uyarmazsa Muhteremliği elden gider. Sen mâsumsun diye diretirlerse onları cemaatten veya tarikattan ihraç ve tard etmesi gerekir.
* Muhterem Efendi, şayet gerçekten muhterem bir Müslümansa Ümmet bütünlüğünü ve bütün mü'minlerin kardeş olduğunu kabul etmeli ve cemaatini bu İslâmî ilkenin ışığında yetiştirip idare etmelidir. Muhterem Efendi Müslümanları "Bizden olan Müslümanlar ile bizden olmayan Müslümanlar" diye iki parçaya ayırmamalıdır.
* Muhterem Efendi, mü'minlerin kendisinden büyük olanlarına hürmet, kendisinden küçük olanlarına şefkat ve merhametle muamele buyurmalıdır. "Benden büyük yok" diyorsa vah ona. Ne muhteremliği kalır, ne Müslümanlığı...
* Muhterem Efendi, farz ve müekked sünnet ibadetleri alenen (açıkça) dosdoğru bir şekilde eda eder ama nafileleri, hizmetine bakanlar ve yakın dostlarından başkasına göstermez ve illâ bunların reklâmını yaptırmaz.
* Muhterem Efendi ne kadar muhterem olursa olsun mevrid-i nassa aykırı ictihad yapmaz. Onun yapacağı, Ehl-i Sünnet ve Cemaat itikadına, fıkhına ve ahlâkına sımsıkı bağlı bulunmaktır.
* Muhterem Efendi, bütün Müslümanları, Ümmet-i Muhammedi ilgilendiren işlerde, diğer Muhteremlerle istişare etmeye, onlara bilgi vermeye, onların fikir ve görüşlerini almaya mecburdur. Kendi cemaatini bildiği gibi idare edebilir ama Ümmet işleri konusunda istişare etmeden iş yapamaz. Yaparsa keenlem yekûn (hükümsüz) olur, Ümmet'i bağlamaz.
* Muhterem Efendi, Kur'ân-ı Mübînin açık emrine aykırı olarak kâfirleri dost ve velî edinemez.
Muhterem Efendi, fukara, zuafa ve mesâkîn-i müslimîne son derece merhametli olmak zorundadır. Öncelikle onların hakkı olan zekâtların onlara verilmesi için gereken emirleri verir, öğütleri yapar, böylece Ümmet-i merhume (Allah'ın rahmetine nail olası ümmet) içinde sosyal adaleti, uhuvveti, tesanüdü sağlamış olur. Her hâl ü kârda, fıkha ve şeriata aykırı olarak zekât toplatmaz, bu zekât paralarını fıkha aykırı şekilde harcatmaz.
* Muhterem Efendi dünya ve siyaset riyasetine talip olmaz.
* Muhterem Efendi kendisine büyük demez. Büyük olmak için tevâzu, alçak gönüllülük ve melâmet şarttır.
* Muhterem Efendi, Müslümanların işlerini istişare ederek, şûra meclisine danışarak halletmeleri prensibini asla çiğnemez.
Müslüman toplumun gerçekten böyle muhterem zevata büyük ihtiyacı vardır.
Hepsine selâm ve hürmetler eder, dualarını beklerim.