“Fotokopi”ler, asla “asıl”ın yerini tutamaz!
Hani, her zaman derim ya; insan, “ne oldum!” diye böbürlenmemeli, daima “ne olacağım” diye düşünmelidir!.. Çünkü, yarın ne olacağı belli olmaz!.. Bir “Mü’min”in yarınlarda “kâfir” olması, bir “zengin”in, “bir lokma ekmeğe muhtaç” hâle gelmesi işten bile değildir... Tabiî, bunun tersi de olabilir!.. “Yatalak” biri, bir de bakmışsın “maraton” koşmaya başlıyor!.. “Beş parasız” biri ise “milyarder” oluvermiş!.. Dolayısıyla; hiç kimse “kendinden emin” de olmamalıdır, “yarınlardan ümitsiz” de!..
Dünkü Vakit ve önceki günkü Milliyet’te yer alan “2 farklı haber” üzerine böyle bir girizgâh yaptım... Çünkü haberlerden biri “olumlu”ya gidişi, diğeri ise “alçaklığa” doğru yol alışın sembolü gibiydi.
RUSYA, İSLÂM DÜNYASININ BİR PARÇASI!
Önce Vakit’teki haber... Dünkü 7. sayfamızda yer alan haberin başlığı şu şekildeydi:
“Rusya, İslâm dünyasının bir parçası”
Muhabirimiz Mehmet Nedim Aslan’ın görüştüğü Rusya Bilimler Akademisi Şarkiyat Enstitüsü Başkan Yardımcısı Prof. Sergey Louziyanin, Rusya’nın Türkiye gibi hem Doğu, hem de Batı ülkesi olduğunu belirterek, “Rusya 20 milyon Müslüman nüfusa sahip. Bu da ister istemez Rusya’yı İslâm ülkesinin bir parçası yapıyor” demiş...
İşte bu haberi okuyunca; “Hey Allah’ım” dedim, “Sen nelere kadirsin?”
Öyle ya;
Bugün “İslâm dünyasının bir parçası” olarak görülen, “İslâm Konferansı’na tam üye olup olmayacağı” tartışılan Rusya, bir zamanlar “ateizm bataklığı”nda çırpınıyor, “komünizmi ihraç etmemesi” için “Gladyo”lar ve “Ergenekon”lar kuruluyor, “komünizm bu kış gelebilir” pompalamasıyla “uykusuz geceler” yaşanıyordu!..
Ne garip değil mi?..
İşte bu Rusya; bugün “İslâm dünyasının bir parçası” olarak boy gösteriyor “İslâm kongreleri”nde!..
O Rusya ki; daha 15-20 yıl öncesine kadar lise 1 ve lise 2’lerde “ateizm” dersleri okutuyor, öğrencilere “dinin bir afyon olduğu” öğretiliyor, “dua” ile alay etmek için; “Duanın füzesi, uçağı, helikopteri mi vardır ki; buradan taa bilmem nerelere ulaşsın?!?” deniliyordu!..
İşte böyle bir “ders” esnasında, “Müslüman” öğrencilerden biri ayağa kalkıp, “ateist öğretmen”in “Moskova’da bulunan anasına, babasına ve hatta yedi sülalesi”ne küfretmiş!..
“Ateist öğretmen” fena halde öfkelenmiş tabiî... Hemen öğrencinin gırtlağına sarılıp; sıkmaya başlamış!..
Müslüman öğrenci, “Hocam, dur bi dakka” demiş;
“Duanın madem ki füzesi, uçağı ve helikopteri yoktur, madem ki buradaki dua taa uzaklara ulaşamaz; benim şeyimin füzesi, uçağı, helikopteri mi vardır ki; senin anana, babana, yedi sülalene ulaşsın?!?”
Ateist öğretmen, sıktığı gırtlağı bırakmak zorunda kalmış!.. Çünkü, mantık doğruymuş!..
“Rusya’nın İslâm dünyasının bir parçası olduğu” haberini okuyunca, işte bu hikâye geldi aklıma ve güldüm...
Nereden, nereye?..
ÖZKÖK, GÜRSEL’İ DE DESTEKLER Mİ?
Bir de Milliyet’teki haber var...
Hâşâ, “Allah’ın Kızları” isimli bir roman yazan Nedim Gürsel adlı biri, kendini sürekli gündemde tutan Fransa’daki Le Monde gazetesine yazdığı bir makalede demiş ki;
“Yazdığım romanla ilgili Türkiye’de açılmış bir dâvâ var!.. Türkiye, AB’ye üye olduğu zaman, bu dür dâvâların açılmayacağını ümit ediyorum!”
O zaman niye dâvâ açılmayacak acaba?..
AB’ye girdiğimizde “Allah’a isyan” serbest mi olacak?.. Ya da; önüne gelen “Peygamber Efendimiz’e hakaret” mi edecek?..
“Özgürlük”ten anladıkları bu mu?..
Ertuğrul Özkök; son günlerde “Nedim Gürsel’i destekleyen” bir yazı yazdı mı, bilmiyorum... Eğer yazmadıysa, yakında yazar!.. Evet, “Ahmet Hakan’ı destekleyen” bir yazı yazdığı gibi, pekalâ Nedim Gürsel’e sahip çıkan bir yazı yazar ve yine “aynı cilaları” kullanır!..
Ahmet Hakan için öyle demişti ya;
Onun, “okurun ezberini bozduğunu!.. Kurulu düzeni sarstığını!.. Eski cemaatlerinin kapısını kırıp, dışarı fırladığını!.. Yeni formatlarla ve yeni anlatım biçimleriyle, ‘ağır ol da molla desinler’ erbabını tasfiye etmeye başladığını!.. O yüzdendir ki; ‘renkli olan her şeye, farklı olan her duruşa ifrit olanlar’ın Ahmet Hakan’ı ‘recm’ etmeye çalıştıklarını” yazmıştı!..
Eğer Ahmet Hakan bunları yapıyorsa, Nedim Gürsel’in yaptığı onunkinin kat kat fevkindedir!..
Ne “kural” tanımaktadır, ne de “ölçü!”
Sırf “okunmak” ve “tartışılmak” için insanların duygularını kışkırtmakta, “maneviyat”larına saldırmaktadır!..
Malûm, “İslâm’a söven ve Müslüman’ı aşağılayanlar mangası”, sadece Nedim Gürsel’le veya M. İlmiye Çığ’la sınırlı değildir!..
BATI’NIN KULLANDIĞI PİYONLAR!
Batı’nın elinde o kadar “piyon” ve “kukla” var ki; birini bırakır, diğerini sürer sahneye!.. “Son kullanma tarihleri doluncaya” kadar da, tepe tepe kullanır onları!..
Tıpkı Salman Rüşdi’leri, Teslime Nesrin ve Turan Dursun’ları kullandıkları gibi!..
Onlar; meselâ hiçbir “beceri”si, hiçbir “kabiliyet”i ve “normal zekâ”sı bile olmayan “zekâ özürlü bir cüce”yi, pekâlâ “dev” gibi gösterebilirler!..
“Cüce”leri “dev” gösteriyorlar ki; yaptıkları “iş” de “büyük” görünsün!.. Onlar ve işleri ne kadar “büyük” gösterilirse, “kullanılma dereceleri” de o kadar büyür!..
Yazarımız Abdurrahim Karakoç bir yazısında şöyle demişti:
“Söyleyin, utanmayın bakalım; Salman Rüşdi keferesi kaçıncı sınıf bir yazardır?
Ne yazık ki Batı alemi bağrına bastı serseriyi... Nedeni belli... ‘İslâm’a saldırmak...
Teslime Nesrin adındaki sapıklığı ile maruf kadın da öyle... İlimde, edebiyatta, sanatta herhangi bir mesafe katetmiş mi?
Bin defa hayır...
Amma dedik ya, ‘müfrit bir İslâm düşmanı’dır!..
Dolayısıyla besliyorlar...
Telif ettiği pespaye eserleri cilalayıp mevzi kazanmak veya mevzi yıkmak için kullanıyorlar...
Daha sonra Kuzey Afrikalı ‘Hirsi Ali’ diye bir alet zuhur eyledi...
Meşhur edecekler ki, dindarları güya kendi silahlarıyla vuracaklar...
(...)
Bunun bir de iç versiyonu var:
Araştırdığınızda göreceksiniz, Turan Dursun denilen zat, ‘müftülük’ yapmış, TRT’de programlar geliştirmiş, bilahere bir marjinal parti lehine çok sert ‘din düşmanlığı’ yapmıştı.
Daha doğrusu yaptırmışlardı...
Gece gündüz Hıristiyanlık reklamı yapan bir marjinal adamın marjinal partisi, tepe tepe kullandı Turan Dursun’u...
Muhterem bir babası vardı, imamlıktan emekli...
Buna rağmen İslâm’a ve İslâm Peygamberi’ne ağır hakaretler yağdırdı...
Babası dini bütün bir alimdi. Oğlunu evlatlıktan reddettiğini söyledi ve ben o günlerde çalıştığım gazetede 3 sayfa bir röportaj yaptım...
Turan Dursun’u kullanan kişi, şimdi ‘Ergenekon’ çeteciliği ithamı ile tutuklandı...”
BİR DE “DÖNME”LER VAR!
Abdurrahim Karakoç ağabeyin de ifade ettiği gibi; Salman Rüşdi kullanıldı... Teslime Nesrin kullanıldı... Hirsi Ali ve Turan Dursun da kullanıldı... Birileri; “dinî mevzi”leri onlar eliyle yıkarak, kendilerine yeni “mevzi” kazanmaya ve “saltanat” kurmaya çalıştılar!..
Bazı “köpek”ler nasıl “kahraman” ilân ediliyorsa, “İslâm’a saldırmak” için eğitilmiş bu “dönme”ler de; “lâikçiler” tarafından işte öyle “kahraman” ilan edildiler!..
Tabiî; “Hak” ile “Bâtıl”ın mücadelesi; nasıl ki Hz. Adem’den (a.s.) başlayıp “Kıyamete kadar” devam edecekse, “dönme”lerin dönmesi de, herhalde kıyamete kadar sürecektir!..
“Zaaf”lar ve “menfaat”ler var oldukça, elbette “dönme”ler de olacak... Kimi, “İyi ki dönmüşüm” deyip dönecek, kimi de, “Ben Vakit’in dininden değilim” deyip dönecek!..
Öyle ya;
“Dönmelik” nasıl olsa, geçer akçe!..
Hem “iyi bir imkân” veriyorlar, hem de “iyi(!) bir şöhret” sağlıyorlar!..
Tabiî, bunların karşılığında “Sahibinin Sesi” olmak şart!.. “Saldır Co” görevini başarıyla yerine getirmek de şart!.. Gerektiğinde “Sahibinin Sesi”ni çıkaracaksın, gerektiğinde “saldıracak”sın!..
Öyle ya, “bedavaya beslemezler” adamı!..
FOTOKOPİLER VE ASILLAR!
Bütün bunlardan sonra, şunu söylemeye çalışıyorum: “fotokopi”ler ne kadar mükemmel olurlarsa olsunlar, hiçbir zaman “asıl”ın yerini tutamazlar!..
Ahmet Hakan’lar, M. İlmiye Çığ’lar ve Nedim Gürsel’ler ne kadar “usta” ve ne kadar “başarılı” olurlarsa olsunlar, hiçbir zaman Salman Rüşdi’ler, Teslime Nesrin’ler veya Hirsi Ali’ler kadar başarılı olamazlar!..
Olsalar olsalar; onların “fotokopi”leri, onların “kopya”ları ve “çömez”leri olabilirler!..
Ezberi bozmak, kurulu düzeni sarsmak, “dinî yaşam tarzına saldırmak” bir marifet ise; biz de “çağdaş(!) yaşam tarzının pisliklerini” yazalım ve “özel hayat”ları deşifre edelim; isterler mi acaba?..
O zaman, öyle “okunuruz” ki, bayilerde gazete kalmaz!.. Ama biz “ahlâksızlıkların meşrulaşması”ndan korkarız!..
Dolayısıyla; “Rusya’nın İslâm dünyasının bir parçası olması”na sevinir ama ortalığı “Salman Rüşdi müsveddeleri”nin doldurmasından tiksinti duyarız!..
Son bir not:
Bugüne kadar; “eli kanlı” Rus Diktatörü Josef Stalin’e ve “Yahudi kasabı Menahem Begin”e “onur doktorası” veren Belçika’nın Liege Üniversitesi, geçen yılki “pâye”yi kime vermiş biliyor musunuz?..
Salman Rüşdi’ye!..
Hani şu;
“Şeytan Âyetleri” adlı bir kitap yazan ve bu yüzden başına ödül konulan Rüşdi’ye!..
Merak ediyorum;
Belçika Üniversitesi; aynı “pâye”yi “Türkiye’den biri”ne verecek olsaydı, acaba kime verirdi?
Haydi, düşünün ve bir defada cevap verin!..
===============
İnsan, bilmediğinin düşmanıdır!
Hani; “insan, bilmediğinin düşmanıdır” derler ya, bunun en son örneği Yargıtay Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya olsa gerek...
Önceki günkü gazetelerde, şöyle bir haber vardı:
“AKP kapatma davası iddianamesinde Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e siyasi yasak getirilmesine gerekçe olarak, Gül’ün Fethullah Gülen’in yurtdışındaki okullarına destek vermesini gösteren Yargıtay Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya, bu okullarda okuyan öğrencileri dün makamında kabul etti. (...) 12 öğrenciyi başsavcılık makamında kabul eden Yalçınkaya’nın, sıcak geçen görüşmede öğrencilere Türkçe’yi nasıl öğrendiklerini sorduğu ve güzel Türkçeleri nedeniyle tebrik ettiği öğrenildi.”
Dedik ya; “insan, bilmediğinin düşmanı olur”muş!.. Gördünüz işte; “gördükten ve tanıdıktan” sonra, Abdullah Gül’ü; “Fethullah Gülen isimli tarikat lideri(!)nin yurtdışında kurduğu okullar ile temas ve işbirliği yapmak”la suçlayan Başsavcımız, şimdi o okulların öğrencilerine “iltifat” yağdırıyor!..
Demek oluyor ki; “kanaat” sahibi olmak için, ilk önce “bilmek” gerekiyormuş!..
Yıllardır bunu söylüyoruz ama, kime dinleteceksin?!?